Öyle uzanmıştım bir tatil günü gecenin onikisinde... Kanepe rahat, elimde
kumanda, zap yapıp duruyorum. O kanal senin, bu kanal benim, başka bir kanal
Ali Baba ve Kırk Haramilerin. Yok canım, yok tabi ki kanal benim kanalım, söz
temsili geziniyorum kanallarda... İnsan kanepeye de uzandığında hem de gecenin
ilerleyen saatlerinde iyice tembelleşiyor...
Şu çoraplarımı yerimden kalkmadan bir çıkartabilseydim. Dur bakayım bir ayağım
ile öbür ayağımda ki çorabı çıkartmayı deneyeyim... ''Hadi sol ayağım, ha
gayret, taktın mı tırnağımın birini çıkar çorapı'' Büyük bir mücadele
veriyorum... Alnımdan boncuk boncuk terler akmaya başladı... Aslında elimi
uzatsam hemen çekip çıkartacağım ama, hiç yerimden kalkasım yok vallahi...
Gecenin bu saatinde vinç gelse beni oynatamaz. Hemen aklıma Fransız Yazar Paul
Lafrgue'nin Tembellik Hakkı adlı kitabı geliyor. Hadi Ahmet biraz daha gayret,
sen bu çorapları tek tek çıkartırsın. Denemeye devam her ne kadar tembellik
hakkın var ise de...
Neyse, epey uğraştıktan sonra birini çıkartmayı başardım. Cep telefonundan
kendime alkış gönderiyorum... Birini çıkardı isem öbürünü de çıkartırım diye
düşünmeden edemiyorum. Başlıyorum onunla da uğraşmaya... Zorlaya zorlaya onu da
çıkartıyorum eninde sonunda... Zafer Benim. Oh be! Ayaklarımın hava alma
hakları var.
Sol ayağımın baş parmağı ile sağ ayağımın baş parmağını kavgaya tutuşturdum.
Hayır hayır aslında ben tutuşturmadım da onlar birbirine girdiler, durun demeye
kalmadan, Hacivat ile Karagöz gibi adeta... ''Hmmmm şşşşt! keratalar rahat
durun bakayım, bak bak bak hiç de tınmıyorlar gece gece.'' Tam o sırada da çok
sevdiğim Talk Show başlayınca seslerini kesiyorlar zibidiler... Rahmetli
babaannemin bir tekerlemesi vardı bu parmaklar hakkında, dur bakayım bir
hatırlamaya çalışayım. Gerçi o tekerleme el parmakları ile ilgiliydi ama olsun
bunlarda parmak ne fark eder... ''Baş parmaaaak. başar parmaaak'' duydular mı
ki ne? ''Burdaaaa, burdaaaa'' Ahanda ikisi de cevap verdi... ''Uzun Hacı, Gül
Pabucu.'' bunlarda duyar mı? ''Burdaaaa burdaaaaa!'' vallahi onlarda cevap
verdi... Dur bakayım ''Batona Bacııııı'' o da duyar o da ''Burrrrrrrdaaaaaa''
Baş Parmak, Başar Parmak, Uzun Hacı, Gül Pabucu, Batona Bacı... Batona Bacı en
kısa olan serçe parmak... Ne bileyim işte uyduran öyle uydurmuş...
Ayağımın tam ucunda bu günkü gazetenin magazin eki duruyor. Baş parmak ile
başar parmağın arasına bir sıkıştırsam onu hemen kendime çekeceğim de çok
uğraştıracak gibi beni... Uzun Hacı, Gül Pabucu, Batona Bacı kesinlikle
halledemez bu işi... Tam yakaladım derken zırt diye kayıyor. Beş dakikadır
uğraşıyorum, tam sıkıştırdım derken kayıp gidiyor ayak parmaklarımın arasından,
tüh ki tüh! Hanımı çocukları çağırsam, onlarda yattılar...
Ayağımın biri gece gece kaşınmaya başladı. Hay Allah! Bu saatte yerimden
doğrulup kaşıyamam, bir ayağım ile öbür ayağımı kaşımaya başlıyorum. Hatur
hutur, hatır hutur (Kaşıntı sesleri) öyle de güzel kaşınıyor ki... Bu da
değişik bir zevk imiş yahu! Bu sefer kaşıyan ayağımı da kaşıntı tuttu... Bir
onu kaşıyorum, bir öbürünü... Hmmmm! ''Kavga etmeyin bakayım ne güzel işte
birbirinizi kaşıyorsunuz.'' Siz merak etmeyin toplumda da çok kaşınacak insan
var, sadece siz mi kaşınıcaksınız?
Gözlerim de kapanmak üzere oturma odasında ki kanepede... Kanepeden aşağıya
doğru kayıp da şöyle kumandaları bir yanıma çeksem ya da kumandaları çekemez
isem televizyonun düğmesine basmayı becerebilsem... Şimdi hanım yattı Allah'dan
bu halimi bir görse hemen kuracağı cümleyi söyleyeyim size ''Ahmeeeet tembellikten
eşeğe dayı çağırıyorsun yine bakıyorum.'' derdi, der yani, demiştir geçmişte
de, demeden duramaz... Yeriz lafları billahi...