Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 18.03.2018
Okunma Sayısı : 2249
Yorum Sayısı : 1
Günün Yazısı

Bu Yazı 19.03.2018 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

16.03.2018  Cuma  günü,  yani  tam  olarak  Çanakkale  zaferimizin  103.  Yıldönümünde ülkemizin  tüm  camilerinde bir  hutbe  okundu.  Hutbenin  konusu  Çanakkale  Savaşlarıydı.  Ancak  savaşın  tarihi  seyri  değil  şehitlik  kavramı  üzerinde  durulmuştu  bu  hutbede.

Hutbe ''MİLLETİMİZİN VAROLUŞ MÜCADELESİ: ÇANAKKALE ZAFERİ''  Başlığını  taşıyordu.

Şimdi  bu  hutbeyi  buraya  kopyalamayacağım  ama  yine  de  hutbede  tam  olarak  neler  söylenmiş,  merak  edenler  aşağıdaki  linkten  okuyabilirler.

http://www.dinihaberler.com.tr/hutbe/diyanet-16032018-tarihli-cuma-hutbesi/56184

İşte  bu  hutbeye  ülkemizde  bazı  kesimlerce  oldukça  büyük  bir  tepki  geldi.  ''Atatürksüz  Çanakkale  Savaşı  olmaz''  diye.

Diyanet  İşleri  Başkanlığını  ''  Bizlere  Atatürk'ümüzü  unutturmaya  çalışıyorlar''  Diye  suçlayanlar  oldu.

İşin  doğrusu  gerçekten  de  hutbede  Atatürk'ün  ismi  zikredilmiyordu.  Çanakkale'de  kazanılan  o  büyük  zaferin  hiş  şüphesiz  ve  tartışmasız  en  büyük mimarı  olan  Atatürk'ün  adı  hutbede  yoktu. Oysa  Atatürk  sadece  Çanakkale  Savaşının  değil  aynı  zamanda  Kurtuluş  Savaşının  da  en  büyük  mimarı  ve  bu  ülkenin  kurucusuydu  ve  en  azından  vefa  ve  minnet  borcu  denen  mefhum  hutbede  onun  adının  da  zikredilmesini  gerektirirdi.

Ancak  unutulan  çok  önemli  bir  şey  daha  vardı  ki  sanırım  '' Hutbede  Atatürk'ün  adı  bile  geçmedi''  Diyenler  bu  noktayı  ya  bilmiyorlardı  ya  da  hatırlamak  işlerine  gelmedi:  Hutbelerden  başta  padişahlar  ve Osmanlı  halifeleri  olmak  üzere  devlet yöneticilerinin  adlarını  -1924  yılında  Halifeliğin  kaldırılışıyla  birlikte-  kaldırtan  bizzat  Atatürk'ün  kendisiydi.  Bu  bağlamda  kendi  adını  da  hutbelerde  hiç  zikrettirmemişti.

Peki  Diyanet  İşleri  Başkanlığı  18.03.2018  Tarihli  hutbede  Atatürk'ün  adını  hiç  zikretmemek  suretiyle  sistematik  bir  şekilde  bizlere  Atatürk'ü  unutturmak  mı  istiyor?

Konusu  şehitlik  ve  şehitler  olan  bir  Çanakkale  Zaferi  hutbesine  eğer  böyle bir endişe  ile  yaklaşırsak  ve  böyle  bir  endişeyi  haklı  görürsek  o  zaman  ortaya  çok  vahim  bir  durum  çıkar:  Diyanet İşleri  Başkanlığı  bizlere  sistematik  olarak  Çanakkale  şehitlerimizi  unutturmaya  çalışıyor''  da  diyebiliriz.  Öyle  ya  bu  savaşta  Milli  Savunma  bakanlığımızın  arşivinde  adları,  baba  adları,  memleketleri,  doğum  tarihleri vs.  ile  yer  alan  50.687  askerin ( er,  onbaşı,  çavuş  astemen,  teğmen,  yüzbaşı )  hiç  birinden  bahsedilmemiştir bu  hutbede.  

Çanakkale savaşlarında  şehit  olan Alay  Komutanlarının  hiç  birisinin  adından  da  bahsedilmemiştir.  Mesela

45.Alay Komutanı Yb.Refik Bey
17.Alay Komutanı Yb.Hasan Bey
17.Alay Komutanı Bnb.Hüseyin bey
33.Alay Komutanı Yb.Ahmet Şevki Bey
57.Alay Komutanı Yb.Hüseyin avni Bey
18.Alay Komutanı Bnb.Mustafa Bey 
47 Alay Komutanı Bnb. Tevfik Bey
14.Alay Komutanı Bnb. İ.Hakkı Oktürk Bey 
15.Alay Komutanı Yb.İ.Şürü Bey
23.Alay Komutanı Yb.Recai Bey
21.Alay Komutanı Yb.Yusuf Ziya Bey
20.Alay Komutanı Yb.Halit Bey
41.Alay Komutanı Yb.Fuat Bey
16.Alay Komutanı Yb.Hakkı Bey

Bunların  hiç  birinin  adı  16.03.2018  Tarihli  Cuma  hutbesinde  zikredilmemiştir.  

Bir  tabur  askerle  bir  tümen  düşman  askerini  durduran  ve  onlarla  savaşırken  şehit  olan  Yahya  Çavuştan  da  bahsedilmemiştir.

Demek  ki  Diyanet  İşleri Başkanlığı  bize -çoktaaan  unutmuş  olduğumuz-  tüm  bu  kahramanları  unutturmak  istiyor (!) 

Mesela o  günkü  hutbede  çok  önemli  bir  şehidin  de  adı  hiç  geçmedi. Bu  öylesine  bir  şehitti  ki  İngiliz  General  İan  Hamilton'a  ''  Yanlış  kapı  çaldık  beyler !  Çanakkale  Geçilmez''  Dedirtmişti.  

Acaba  kim?  Diye  düşünüyor  mutlaka bazı  okurlar.

Az  ipucu  vereyim:

Bugün  18  Mart...Aslında  Çanakkale  Savaşlarının  bittiği  ve  zaferin  geldiği  tarih  değildir  bu tarih.  Ancak  düşmana  ''  Çanakkale  geçilmez''  dedirttiğimiz  tarihtir 18 Mart  1915.  İşte  o  18  Mart  1915 in  kahramanı da  Nusrat Mayın  Gemisi  ve  onun  komutanı  Şehit  Yüzbaşı  Hakkı  Bey'dir. ( Tophaneli  İsmail  Hakkı  Bey )

Hakkı  Bey,  Mustafa  Kemal  Atatürk  henüz  Çanakkale  Savaşlarında  tarih  sahnesine  çıkmadan  önce  Çanakkale'de  bir  destan  yazmış  ve  destan  yazdığı  tarihte  yani  18  Mart  1915  de şehit  olmuştur.  

Pek  çoğumuz  Nusrat  mayın  Gemisini  ve  onun  Çanakkale Boğazına  döşediği  yirmi  altı mayını  biliriz  de  o  gemi  sanki  hayalet  bir  gemiymişçesine  komutanı   Yüzbaşı  Hakkı'yı  bilmeyiz.  Yüzbaşı  Hakkı  Bey'i  bilenler  de  onun  bu  görevi  tamamladıktan  sonra aynı  gün  şehit  düştüğünü  bilmez.

Şimdi  bunun  suçu  günahı  Diyanet  İşleri  Başkanlığının  mı?  Sen  vatandaş  olarak  öğrenmeye,  unutmamaya  çalıştın  da  Diyanet  İşleri  Başkanlığı  elini  kolunu  mu  bağladı.  Kütüphanelere,  internet  sitelerine  girmene  engel  mi  koydu?

Neyse...

1914  Yının  Şubat  ayından  beri  Çanakkale  Boğazı  önlerinde  olan  sayısız  İngiliz  ve  Fransız  savaş  gemisi  1915  yılının  Şubat  ve  Mart  ayında  Çanakkale  Boğazını  yoğun  bir  bombardımana  tutmuş,  pek  çok  tabyamızı  susturmuştu. Artık  topluca  hücuma  geçip,  Boğaz  engelini  aşarak  İstanbul'a,  oradan  da  müttefikleri  Rusya'ya  ulaşmaları  önünde  hiç bir  engel  kalmamış  gibi  görülüyordu.

Türkler,  Boğaza  377  adet  Alman  yapımı  mayın  döşemişlerdi  ama  düşman  tarafı  bu  mayınların  hepsinin  yerini  tespit  ettiğinden  aralarından  rahatça  geçebiliyordu.  Yeni  bir  hamle  yapılmalıydı.

7  Mart  1915 

Mayın  Grup  Komutanı  Binbaşı  Nazmi  Bey,  bir  toplantı  yaparak  Çanakkale  Boğazına  yeniden  ama  bu  sefer  Türk  yapımı  mayın  döşenmesi  gerektiğini  dile  getirdi.  ''Ne  kadar  mayınımız  var?'' Sorusuna  aldığı  cevap  26  idi.  Evet  bu  26  mayın  Çanakkale  Boğazına  döşenecekti.  Ama  bu  elbette  sayısız  düşman  gemisi  ile  dolu  olan  bir  boğazda  neredeyse  imkansızdı. Dahası  bu  görevi  ancak  ve  ancak  çok  hafif,  küçük ama hızlı  bir  gemi  olan  Nusrat  gerçekleştirebilirdi. ( Nusret  değil,  Nusrat...Manası  ''Yardım,  Allah'ın  yardımı''dır.)   Lakin  onun  da  komutanı  daha  iki  gün  önce  kalp  krizi  geçirmiş  Yüzbaşı  Hakkı  Efendiydi. Dolayısıyla  ona  ''  Sen  gitme,  başka  bir  komutan  görevlendirebilirim''  dedi  Nazmi  Bey. Ama  Hakkı  Bey  çoktan  üniformasını  giymiş  ve  ''  Göreve  hazırım  komutanım''  demişti.

İlk  iş  olarak  Nusrat  Mayın  Gemisi  tamamen  siyaha  boyandı.  Düşman gemilerinin  arasına  daldığında  farkedilmemeliydi. 

Sonra  26  adet  mayın  ve  bahriyeli  askerleri ile  diğer  personel  gemiye  yerleştirildi.  

8  Mart  sabahı  saat   5.30  gibi  Nusrat  Mayın  gemisi  denizdeydi. Tüm  nefesler  tutulmuştu.  Gemide  tek  bir  ışık  yanmıyordu.  Derken  bir  düşman  gemisi  projektörü  denizi  taramaya  başladı.  Nusrat  eğer  farkedilirse  görev  daha  başlamadan  bitecekt. Hakkı  Bey usulca  ''  Tüm makinalar  stop''  emrini verdi.  Ama  bu  heyecana  dayanamamıştı  kalbi.  Kalp  krizi  hafiften  yokladı  yüzbaşıyı. 

Çok  şükür...Düşman  farketmemişti  Nusrat'ı...Yüzbaşı  Hakkı  Bey  yine  usulca  ilk  emrini  verdi: ''  Birinci  mayın  bando ''  

İlk  mayın  suya  indirildi.  Arkasından  '' İkinci  mayın  bando ''  ''  Üçüncü  mayın  bando''  ve  nihayet  ''Yirmi  altıncı  mayın  bando''

Yirmi  altı  mayın  bando  edilmişti. Mucize  denen  şeye  inanmayanlara  inat bir  mucize  gerçekleşmiş  ve  yirmi  altı  mayın  düşmana  hiç  farkettirilmeden  Boğazın  serin  sularına  bırakılmıştı.  Lakin  bu  öylesine  büyük  bir  heyecandı  ki  Yüzbaşı  Hakkı  Bey'in  zaten  sık  sık  krizlerle  harap  olmuş  kalbi  bu  büyük  heyecana,  daha  doğrusu  sorumluluk  yüküne  daha  fazla dayanamadı  ve  Nusrat'ın  güvertesinde  durdu  o  vatan  aşkıyla  dolu  imanlı  kalp. 

Düşman,  son  ve  kesin  neticeye  ulaşacağı  saldırıyı  on  gün  sonra  başlattı.  Yani  bugün  zafer  olarak  kutladığımız  18  Martta...18  Mart  1915  de...

Sabah  11.15  de  Düşman  gemilerinden  Triupmp'un  top  atışıyla  başladı  bu  bu  saldırı.  Düşman  zaferden  o  kadar  emindi  ki  ilk  atışı  özellikle  adı  ''Zafer''  anlamına  gelen  bir  gemi  ile  başlatmıştı.

Gaulois, Charlemagne, Souffren ve Bouvet ilk yaraları alan gemiler oldu. Daha sonra Inflexible ve Queen Elizabeth  mayınlara  çarpıp  yara  almıştı.  

Bu  gemilerden Bouvet,  Seyit  onbaşının sırtladığı  215  okkalık  top  mermisiyle  su  altı  hattından bir  darbe aldı. ( Sahi  Diyanet  İşleri  Başkanlığı  o  hutbede  Seyit  Onbaşıdan  da bahsetmedi. ) Sürüklenen bu  gemi Erenköy  açıklarında  bir  darbe daha  aldı  Nusrat'ın  döşediği  mayınlardan.  Savaş  dışı  kalmıştı. 

Bir  yandan  Türk  topçusu,  bir  yandan boğaza  döşenmiş  olan  yirmi  altı mayın,  görevlerini  hakkıyla yerine  getiriyordu. Gaulois da Türk topçusunun hedefine girdi ve aldığı yara ile burnu suya gömüldü. Charlemagne ve Souffren de aldığı yaralar nedeniyle savaş dışıydı artık.

Saat 16.00’da önce Irresistable ardından da Ocean Nusret’in  Boğaza  döktüğü mayınların  tadına baktı. Düşman  Çanakkale boğazından  nasıl  kaçacağının  hesaplarını  yapmaya  başlamıştı. 

Evet,  tüm  bunlar  18 Mart 1915 de  gerçekleşmişti  ve  bu zaferin  en  büyük  mimarı  Şehit  Yüzbaşı  Hakkı  Bey'di.  O  maaalesef  bu  millete  kazandırdığı  zaferi  göremeden  şehit  olmuştu  on  gün  önce.

Peki  Yüzbaşı  Hakkı  ve  Nusrat  Mayın  gemisinin  Çanakkale  Boğazına  döşediği  yirmi  altı  mayın çok  mu  önemliydi? 

Aslında  o  kadar önemliydi  ki...  Çünkü  Yüzbaşı  Hakkı  ve  ekibi  eğer  o  görevi  layıkıyla  başaramamış  olsalardı  Düşman  gemileri  Çanakkale  Boğazını  rahatlıkla  geçecekler,  Çarlık  Rusyasına  gerekli  yardımları  yapıp  Rusya'da  çarlığın  yıkılmasını  önleyeceklerdi.

Bazı  arkadaşların  ''  Eeeee ?''  Dediklerini  duyar  gibiyim.

Yahu eğer  Çarlık  Rusyası  devrilmeseydi.  Yani  Rusya'da  Çanakkale  Savaşından  hemen  üç  yıl  sonra  bir  Bolşevik  ihtilali  olmasaydı  Kurtuluş  Savaşımızda  Rusya  da  İngiltere  ve  Fransa'nın  yanında  olurdu.İşte  o  zaman  da Ne  Kurtuluş  Savaşı  olurdu,  ne  Sakarya  zaferi,  Ne  de   Dumlupınar  Zaferi...Bugün  ne  Anafartalar,  ne  Conkbayırı,  ne  Seddülbahir'deki  Mustafa  Kemal'in  kahramanlıklarından bahsedebilirdik.  Sakarya  zaferi  olmazdı.  Büyük  Taarruz  ve  Başkomutanlık  savaşı  ve  zaferi olmazdı.  Yunan'ı  İzmir'den  denize  dökemezdik. 

Evet,  Diyanet  İşleri  Başkanlığı Atatürk'ten  bahsetmediği  gibi  tüm  bunlardan da  bahsetmemiştir  hutbesinde.  Onun  yerine  

''Tarihimizi, kültürümüzü, değerlerimizi, bizi biz yapan ve bugünlere getiren zaferlerimizi unutmayalım, unutturmayalım. Çanakkale’yi geçilmez kılan ruhu, şühedâ fışkıran toprağımızın izzetini evlatlarımıza öğretelim. Ecdadımızın emanetine sahip çıkalım. Bu emaneti aynı bilinç ve idealle yarınlara taşıyalım.'' Demiştir.  Yani  başta Atatürk  olmak  üzere  tüm  ecdadımızı  unutturmaya  çalışmıştır  bizlere(!)  Gelin  el birliği  ile  kınayalım.  Nasılsa  kınayan  kınayana...

( Atatürksüz Bir Çanakkale Zaferi Hutbesi başlıklı yazı Sami Biber tarafından 18.03.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.