CEHENNEMDEN
ÇIKIŞ YOKTUR.
Cehennemlikler cehennemde günahları
kadar leblebi gibi bir miktar kavrulduktan sonra çıkıp cennete
gitmeyeceklerdir. Bununla ilgili Kur’an’da bir tek ayet yoktur. Sadece mevzu
hadislere dayalı Kur’an’a uymayan hikâyeler anlatılmaktadır insanlara. Ama cehennemin
ebedi olduğuna dair Kur’an’da 57 ayet mevcuttur.
40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel
mutekebbirîn(mutekebbirîne). Ebediyyen
orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin
kalacakları yer ne kötü.
Bu kibirlenen insanlar, başkalarına
hakim olanlar, başka insanları da Allah'ın yolundan saptırarak şirkte
bırakanlar, şirke sokanlardır. Onlar için orada cehennem azabı, yakılmak,
derilerinin tamamen yok olması söz konusudur.
Cehennemin 7 kapısı vardır.
15/HİCR-44: Lehâ seb’atu ebvâb(ebvâbin), likulli bâbin minhum cuz’un
maksûm(maksûmun). Onun
(cehennemin) 7 kapısı vardır. Her kapı için onlardan taksim edilmiş (bölünmüş)
bir grup vardır.
Allahütealâ kâfirlere değil bakın
ayetlerde kitap verilen ve ben Müslümanım diyen ama Kur’an ayetleri anlatıldığı
halde inanmayıp hikâyelere inanan insanlara sesleniyor.
3/ÂLİ İMRÂN-23: E lem tera ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yud’avne
ilâ kitâbillâhi li yahkume beynehum summe yetevellâ ferîkun minhum ve hum
mu’ridûn(mu’ridûne). Kendilerine Kitap'tan nasip
verilenleri görmedin mi? Aralarında hüküm vermek için Allah'ın Kitab'ına davet
olunuyorlar, sonra onlardan bir grub geri dönüyor ve onlar yüz çevirenlerdir.
Allahütealâ, Mekke'de bulunan
Yahudilere ve Hristiyanlara onların peygamberlerinden bu tarafa gelen bir
nasibi vermiş ama iblis, asırlar sonra, insanların çoğunu Allah'ın yolundan
saptırmayı başarmıştır. Kendilerine bu nasip verildiği halde; yani Hz. Musa ve
ona tâbî olanların hepsi Allah'a ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini
teslim ettikleri halde, onlardan Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında
yaşayanlar o nasibe sahip olmalarına rağmen kavimlerinin çağrıldıkları bu Kitab'a
tâbî olmamışlar. Çünkü o Kitap (Kur'an’ı Kerim) onların peygamberlerinin
söylediği şeyin aynını söylemektedir. O devirde de insanlar ruhlarını,
vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'ın daveti üzerine Allah'a teslim
etmişlerdir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve onun sahâbesi de aynı şeyi
yapmıştır. İnsanlar aynı şeyi yapmaya davet edilmiştir. Onların arasında da
aynı şeyi yapanlar bu ayetin dışındadır.
Allahütealâ her seferinde
Kur'an'ı okuyanlara hatırlatmaktadır:
3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve
menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e
eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel
belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi). Bundan
sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi
olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere
ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz
mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer
yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en
iyi görendir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde
yaşayan Hristiyanlardan ve Yahudilerden bir kısım insanların ruhlarını da
vechlerini de Allah'a teslim ettikleri kesindir. Burada da (Al-i İmran-23)
Allahütealâ bu sebeple "Onlardan bir fırka yüz çeviriyor." buyurmaktadır.
Onların da bir kısmı aynen örf ve adetlerini devam ettiriyorlar. Bu örf ve adet
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbeyle aynıdır. Ama bir kısım insanlar burada
çevriliyorlar. Büyük kısım ne yazık ki Allah'ın emirlerini uygulamayı tamamen
unutmuş, devre dışı kalmış.
Sadece Peygamber Efendimiz
(S.A.V)'e itaat etmedikleri için değil; sahibi olduklarını zannettikleri dînin
de gereklerini yerine getirmedikleri, kendi peygamberlerine de ihanet ettikleri
için Allahütealâ onlara "dönekler" demektedir. Çünkü Yahudilerin
peygamberi Hz. Musa, Hristiyanların peygamberi Hz. İsa ve onlara tâbî olanlar
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'le aynı şeyleri gerçekleştirmişler. Putperestler,
ateşe tapanlar, Hristiyanların ve Yahudilerin bir kısmı Allah'ın ayetlerinden
sapmışlardır. Ama Hristiyanlardan da Yahudilerden de bir kısım, tıpkı sahâbe
gibi namaz kılıyorlar, Allah'ın emirlerini yerine getiriyorlar, Allah'a teslim
oluyorlar. Onlar da hanif dîninin sahipleri ama kendi peygamberlerinden gelen
usulleri devam ettirmektedirler. Onların da namaz kıldıkları, zekât verdikleri,
zikir yaptıkları Kur'an’ı Kerim'le müsellem. Allahütealâ, kesin olarak
Hristiyanların arasında da Yahudilerin arasında da namaz kılanlar, oruç
tutanlar, zekât verenler sabahlara kadar zikredenler, secde ve kıyam yapanlar
olduğunu söylemektedir.
3/ÂLİ İMRÂN-24: Zâlike bi ennehum kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen
ma’dûdât(ma’dûdâtin), ve garrahum fî dînihim mâ kânû yefterûn(yefterûne). Bu, onların
"Ateş bize sayılı günlerden başka asla dokunmayacak" demeleri
sebebiyledir. Ve onların dinleri hakkında iftira etmiş oldukları şeyler,
kendilerini aldattı.
Cehenneme giren kişinin cehennemden
asla çıkamayacağını, ebediyen cehennemde kalacağını 57 ayet söylüyor.
3/ÂLİ İMRÂN-25: Fe keyfe izâ cema’nâhum li yevmin lâ raybe fîhi ve
vuffiyet kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne). O
halde, hakkında şüphe olmayan bir gün için onları topladığımız ve her nefse,
kazandığının karşılığı verildiği zaman halleri nasıl olacak? Ve onlar zulüm
olunmazlar (haksızlığa uğramazlar).
Bütün insanlar için kıyâmet günü
birinci ölüm de, öldükten sonra birinci dirilme de dünya üzerindedir. Zaman
geriye döndüğü için, zaman hangi noktaya ulaşmışsa o noktada canlı olanlar
zaten hayatta olacaklar ve yerçekimi kuvveti olmadığı için hepsi Allah'ın İndi
İlâhi’sine çekileceklerdir. Onlara hayat filmleri gösterilecek, kazandıkları ve
kaybettiklerinin neticesi kendilerine teslim edilecek ve mizanla
karşılaştırdıkları zaman kendilerine en küçük bir haksızlık yapılmamış olduğunu
göreceklerdir.
Şeytan tarafından kandırılmış
insanların asırlar boyunca uydurdukları bütün yalanlar gerçek hüviyetine
dönüşecek, bir bir ortaya çıkacaktır. ve o gün Allahütealâ diyor ki:
36/YÂSÎN-65: El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve
teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne). Bugün
onların ağızlarını mühürleriz. Kazanmış olduklarını (yaptıklarını) Bize,
onların elleri anlatır, ayakları şahitlik eder.
Onlar ayetlere çağırıldıkları halde
hikâyelerle ayetleri yalanlayarak hüsrana düşen ve yüz çevirenlerdir. Çünkü
günahı sevabından çok olan herkes nefsini hüsrana düşürmüştür ve cehennemde
ebedi kalacaktır. Biz kendilerine ayetleri anlatıyoruz ama onlar bizlere
teşekkür edeceklerine bizlere düşman olmaktadırlar.
23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû
enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini
hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
Sevapları günahlarından az olanlar
hüsranda olanlardır. Sevapların günahlardan az olması veya günahların sevaplardan
fazla olması aynı şeydir. Bu durumda olanlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir.
Onların gidecekleri yer cehennemdir ve ebediyyen orada kalacaklardır.
Hüsranda olan kişi, nefsini
hüsrana düşürmüştür. Ölçü nettir. Mu'minun-102 ve 103 son derece önemli bir
gerçeği ifade etmektedir. Allahütealâ: "Ebediyen cehennemde
kalacaklardır." buyurmaktadır. Bu ifadeye dikkat edilmelidir. Kurtuluş
yok! Cennete giren de ebediyen orada kalacaktır. Kıyâmet günü insanların bir
kısmı cehennemde ebediyen kalmak üzere cehenneme girerler. Cennete girecek
olanlar da kıyâmet günü önce cehenneme giderler. Kendilerini cehenneme değil de
cennete alacağı için Allah'a sonsuz hamd ve şükretsinler diye onlara cehennem
mutlaka gösterilir. Bunlar Allah'a sonsuz hamd ve şükrederek cehennemden
ayrılır ve cennete girerler.
Mu'minun Suresinin 102 ve 103.
ayetleri, Yunus Suresinin 7 ve 8. ayetleriyle alâkalı oldukları için büyük önem
taşırlar.
10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû
bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a
ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma
ulaşmışlardır ve onlar ayetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne). İşte
onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir
(cehennemdir).
Mu'minun Suresinin 103. ayet-i
kerimesinde bahsedilen kişiler, Allah'a ulaşmayı dilemeyenler olarak da
değerlendirilebilir. Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin kaybettikleri dereceler
kazandıkları derecelerden fazla olanlar yani kazandıkları dereceler
kaybettikleri derecelerden az olanlardır. Gidecekleri yer cehennemdir. Allah'a
ulaşmayı dileselerdi, Allahütealâ derhal onlara Rahîm esmasıyla tecelli
edecekti. Gözlerindeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki vakrayı, kalplerindeki
ekinneti alacaktı. Her birini alırken onlara öyle dereceler verecekti ki
verilenler kaybettikleri derecatı aşacaktı. Yani günahlarını örtmüş olacaktı
Allahütealâ.
23/MU'MİNÛN-104: Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ
kâlihûn(kâlihûne). Onların (ızdıraptan)
ekşimiş olan yüzlerini ateş yalar.
23/MU'MİNÛN-105: E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ
tukezzibûn(tukezzibûne). Ayetlerim
size okunurken; onları tekzip edenler (yalanlayanlar), siz değil miydiniz?
Günahımız kadar yanıp cehennemden
çıkacağız diyenler Allah’ın ayetlerine değil, din adamlarının mevzu hadislerle
ve zanlarıyla yazdıkları emaniyye kitaplara inanmaktadırlar.
2/BAKARA-78:
Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ
yezunnûn(yezunnûne).
Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler,
sadece emaniyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zanda
bulunuyorlar.
2/BAKARA-79: Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe
yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun
lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).
Artık elleriyle (emaniye bilgiler içeren) kitabı yazanların vay haline!
Sonra da onu (bu yazdıklarını) az bir bedel karşılığında satmak için: “Bu
Allah'ın indindendir.” derler. İşte onlara yazıklar olsun , elleriyle
yazdıkları şeylerden dolayı ve yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler
sebebiyle.
2/BAKARA-80: Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete),
kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne
alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve (emaniyeye tâbî olanlar): “Ateş bize, sayılı günlerden başka asla
dokunmayacak (günahlarımız kadar yanıp cennete gireceğiz).” dediler. De ki:
“Allah'ın katından bir ahd mi edindiniz?” O taktirde (Eğer böyle bir ahd
almışsanız) Allah, ahdinden asla dönmez. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir
şey mi söylüyorsunuz?
2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe
ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hayır (sandığınız
gibi değil), kim, günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar
artık ateş ehlidir ve orada devamlı kalacak olanlardır.
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU