Salt olana göre anlık değişmeler sosyal direncin ana metaforuydu. Salt algılar kişinin elinde olanı, bilineni, elde olana göre alışma olan davranışı veren algılardır. Salt olan kişi öznesinde böyle olmakla kişiye göre güvenli, kararlı kadim algılardır.


Kişi bir değişmeyi bir dönüşmeyi yaşamadıkça bunun hep öyle oluşunu ya da olmayışını düşünmez. Bundan hareketle standart tutumlu eylemlere yönelirler. Kişi elindeki bu bilinirliğe göre olan süreç girişmelerini kaybederse, kişi “kaybettiğinin farkında olur”.


Ön ittifaklı üreten ilişkiler ve bu ilişkilerin girişme tarzı da, o dönemler içinde kişi ömrüne göre salt olan bir algıydı. Ve bu algıyla algıda seçicilik içindedirler. Kişi ve kişiler bu salt olanı kaybetmekle sürecin farkına varacaktır. Sürecin geri bağlanım yasaları, bu sürece endekslenir.

İşte köleci düzen içindeki adalet duygusu geri bağlanıma atıfla; kendisiyle beraber sağduyulu temel salt davranışlardaki sapmalarına, zorunlu olarak bir nebze yaklaşmak isteyen düşünceleriyle; ütopyayı oluşacaktır.


Önce olan, sonra olana; bir neden ve salt oluş ideali içinde bulunur.  Önce olan, sonrakine geri bağlanım yasasını olmayı da belirler.  Referans değeri olma, böyle çalışıp işlev eşir. Sonra olan önce olana kıyaslanır. Sonra olandaki fark; değişme, gelişme olmakla; salt olana geri bağlanım yapmakla doğru ve meşru olmanın tutum ve davranışlarını ortaya koyacaktır.


Ön ittifaklı üreten ilişkiler içindeki teknik, teknolojik dönüşümler; başlangıç koşullarına denk gelen sağlamalar olmakla saltın içinde nesnel kavranırlar. Oysa köleci mal mülk sahipliği içindeki değişme ve dönüşmeler başlangıç koşullarındaki nesnelliğe karşın (salt olandaki nesnel olmayan) öznel sapmadırlar. Öznel sapma, nesnel olanın üzerini örter.


Öznel sapma işleyişte nesnele göre davranır. Ama işleyiş sonrası paylaşım ve sahiplikte nesneli yok sayar. Kendisine göre fatalist bir eksen çevrimini skaler eder. Böylece etkin, takdir eden öznenin kendisine geri bağlanım yapacağı değişmez bir skaler değer yargısı ortaya koyar. İşte köleci sistemdeki bu kaderlere bağlı skaler değer yargısına, “adalet” denir.


Adalet, öznel olanın; önce olana; ya da öznel olanın neden olan zorunluluğa veya salt olana yaklaşma yapması içindeki sapmaları karın tokluğu gibi zorunluluklara göre kısmen düzeltmenin gayretidirler.  Köleci adalet; başta salt olanın dinamiklerine göre veya baştaki meşrutun (şartlı gerektirmenin) rengi ruhsarı gibi meşru olma eğiliminden metaforlardan ötürü kaderci mana anlayışı içinde olmakla ortaya çıkar.


Demek ki adalet salt olandan sapıştı. Fatalist ve öznel olan içinde de olabildiğince en az salt olanın aranmasıydı. Ya da köleler nezdinde elde olanın (salt olanın) yitirilmesiyle, kaybedileni yeniden ele geçirme arayış ve mücadelesi olmakla ortaya çıkar. Bu El bağlamlı adaletti. Sözü metaforla söyler.


El özelindeki adalet arayışının yol ve yöntemi ilk başta rızkı olanlarla, rızk sız olanların sürece salt öz edilmesiydi. Yani salt olan başlangıç koşulu içinde hiç bulunmayan rızıkla olma ve rızık sız olma algısı köleci sürece başlangıç edildi. El, geri bağlanımın rengi ruhsalını metaforik olarak buradan almayı arayacaktı.


Kurulu olmakla buradan alınan metaforlar benzeme ve benzememe olurla dile getirilecekti. Adalet olarak benzemeye çalışırken; kimi benzeyişten de ayrışıp kendisinin söyleyecekti. Bu nedenle “elinin altında bulunan efendilerle (köle sahipleriyle), el altındakiler (köleler) bir olmazdı”.


Köleci sistem salt olanla göre efendi köle düzlemindeki temel benzemezlerle ayrışacaktı. Buradan anlıyoruz ki salt olanda “bir olmak” varmış. Köle efendinin elinin altına mal olarak rızık, nasip olarak El tarafından verilmişti. Efendi ve köleden ötürü El olan düzen bir olamıyor tevhit edemiyordu.


Kul kendi efendisinin sahipliği içindeydi. Ve köle bir El tarafından bir efendiye verilirdi. İlk başlarda El olanların irade ayrılığı vardı. Bir köle başka bir efendinin takdiri ve kölesi olamazdı. Bir takdirli El süreci kendisini ihsas edip çevreye yayılmaya başlamakla El’lerin irade birliği zorunlu olukla söylenmeye başladı.


Bu köleci El takdirli, öznel ikameni geri bağlanım yasası: günümüzün dahi meşruiyet kaynağıdır. Süreç rızıkla olan mal mülk sahipleri ile rızkı olmayan malsız mülksüz kişilerin, girişmesi ile “adalet ekseni” oluşla ortaya konacaktı. Mal sahipliği ile mülksüz oluşu tartışamazdınız TABUYDU. Kölecilik öznelliğine rağmen bu durumlar içinde olabildiğince nesneldi koşulları da gözetmeyi; kendi mantığı gibi sunmakla kararlı duruma gitmek isteyecektir.


El, nesnel olanı; kendi mantığı gibi sunacaktır. Çünkü El, kendi takdirinin üzerine nesnel oluş gibi bir takdir tanımamakla; oluşumun yasasını da tanımaz. Bu gizleyişle birlikte El, öznel takdirini saltın oluş  durumu içinde olması gerektiğini bilir. Zorunluluğa ”Bizim emrimizle oluyor der.  Bu nedenle El saltın ekseninde olmayacaksa da olabildiğince zorunlu olarak saltın alanında kalacaktı. Ama saltın alanında kalan bu yaklaşım 4f orbitinde olmaktan öte gitmeyecekti.


Köleci sistem herkese göre olmayan özel mülk sahipliğinin öznel değer yargılarına göreydi.  Bu yolun yol ve araçlarını mal sahipliği anlayışına odaklayacaktı. Siz zıtların birliği ve birbirine dönüşme yasasını anlayamazsanız; El’in mantığını da anlayamazsınız.

Bu nedenle El’in her malsız mülksüz olan sahipliği olmayanlara karşı yaptığı adaletsizliği; mal sahiplerine adalet olacaktı. Yoksun kılınmanın adaletsizliği; ters yönde mal sahipleri üzerinde varlık zenginlik olmakla adalete dönüşecekti. El ; “siz bilmezsiniz adalet bu” diyecekti. “Bunda sizin için bir hikmet var” diyecekti.


Kolektif sahipliğin kişi sahipliğine verilmesi sonrası her yol mal sahiplerine; nasip, kader, rızkı verilen, kâr eden, ticaret yapan, komisyon alan, ihale veren, faiz getirisi olan, geçiş (işletme) garantisi olan vs. kapsamında; adalet olarak efendilere dönecekti.  


Ters taraftan da adalet; çalışan, üreten, emek gücünü satan; satın alınan; üretim aracı sahipliğinden yoksun kılınan; emek güçleri üzerinde kârlar yapılan, faiz, komisyon, karaborsa, geçiş ücreti, hasta garantisi vs. verilmekle ödemeler yapan güçsüzlere adaletsizlik olukla dönecekti. Burada, kişilerin otomobil, ev sahibi olup olmamasın; üretim araçları sahipliğiyle karıştırmamak gerekir.


Sömürüsüz lük otomobil ya da ev sahibi olup olmamanız değildir. Bunlar bir sonuçtur. Sıtma ve kişinin sıtma olması adalet te, adaletsizlik te değildir.


Sıtma sonuçtur. Anofel kan emmeyle hayat buluyorsa. Anofel bataklıkta barınıyorsa. Anofel ile kan emme arasındaki boşluk devinmesi süreci mikro organizmalar için diğer organizmalara geçişen bir yaşama yolu olmakla; sıtma size kaçınılmazdır. Sıtma size ölümdür. Ters yönde mikro organizmaya da hayattır, yaşamaktır. Salt olan süre durum, böyle durumlarla işleri eşiyordu.


İnşanın temeli içinde salt olan kolektif takdir dediğimiz ortaklığı El tanımayacaktı.  “O’nun (El’in) ortakları yoktur”. Diye ittifak ortaklaşmasınıı tu kaka edip; ortaklığı yıkarsanız. “O’na  (El’e) ortaklar tanımak şirktir” diyeceksiniz. “Şirk yüzünden arş titredi” deyip; kolektifin sahipliğini; kolektiften alıp; ortaklığı olmayan tek takdiri olan o’dur demekle El’in üzerine El Mülkül Malik liği tescil edersiniz.


Böylece El Mülkü Malik te sizden aldığı bu sahiplik tesciline dayanarak kendi mülküm diye tasarruf ettiği kolektifin mülkünü ve kolektifin gücünü kafasına göre seçilmiş kişilere verecekti.  “ Seni yoksul bulup zengin etmedi mi?”  diye birde başa kakıp, umutsuzluğa taviz vermeyecekti.


Tarih bilinci olanlar için “Yoksulluk kader değildir” diye haykıran slogan, boşuna denmiyordu. Siz El takdiriyle; kişisi sahipliklere köleler, yoksulluklar var ediyorsunuz. El takdiriyle, kimi kişileri üretim araçlarının sahibi kılıyorsunuz. Aktif çalışan emek gücü üzerindeki sömürü ile mütekabiliyet olmayan kârı, ticareti yaptırıp; sonra da “seni zengin etmedi mi?” diye tanınmayla kendisini var ediyordunuz.


Tüm bu sudan gerekçelerle kolektif ligi zengin harcı yapıyordunuz.  Zengin harcı üretim nesnesi üzerinde üretim araçlarıyla çalışıyordunuz. Emek gücünü karın tokluğuna efendilere sunan kulluk varsa; adalet-adaletsizlik; zengin-yoksul; işli-işsiz; sömüren-sömürülen; ezen-ezilen de vardır. Acıma, merhamet, sadaka –zekât vs. de kaçınılmazdır.


Başlangıç koşulu olmakla sizin dışınızda salt olanlar vardı. Salt olanın kendisini duyurtan çekim gücü de ister istemez köleci sistem içinde adalet ve adaletsizliğiyle ütopya olmak (cennet-cehennem tasımı olmak) zorundadır. Önce olan kolektif sahiplik kendisini size duyurtur. Salt olan gerçeklik içinde  kolektif sahiplik vardı. Bunun üzerinize olan baskı ve basıncı vardı.  Kolektif irade sizden yok edildi. Sizde yok edilenler sizin yokluğunu duyduğunuz zorunluluklardı.


Kolektif sahiplikten yoksun kılınan mülksüzler, kolektif olanı zenginlik diye verilen efendilere sorgusuz sualsiz, biat ediyordu. Mülk sahipleri kendisine çalışılan, kendisine, sığınılan kişiydi. Sürecin yeni ekseni; malı, mülkü, sahiplerin takdir hakkı olmakla ortaya koydu.


Yani mal mülk sahibi efendiler de sizin rızk vereninizdi. Rızk verme işi El’den vekâlet yoluyla efendilere geçmişti! Sığınma, biat etme, teslim oluş; elde olan kolektif sahipliği kaybetmenin, çaresizliğine kapılıştı.  Mal mülk sahipliği olan maliklerin de size lütuf edeceklerdi.

Size ihsan vereceği, size acıma edeceği iaşe; sizin yarın yine çalışmanız içindi Yani harcanan enerjiyi yerine koyacağınız yiyeceklerin size karın tokluğu olarak verilmesi Lütuf altında gizleniyordu. Ve siz efendilerinize yarın yine kulluk, etmeniz için efendileriniz de sizlerin, koruyup esirgeyeniniz olan çok merhamet edicilerinizdi.


Kader ağlarını yavaş yavaş bu tür acıma merhamet, ihsanda bulunma gibi minnet duyguları üzerine ördü. Mesajlar bu tür yoksunluklar üzerine modüle edildi. Mesajlar minnet duygulu köleci mana anlayışları üzerinde oluşturuldu. El, iletime olmayı burası ile yapıyordu. Yani El yoksulluğunuzu ve tarih bilinciniz olmamakla da cehaletinizi yönetiyordu. Bu yönetme işi sosyal bellekte köleci tarihle birlikte dini imanın gücüydü.


Hâlbuki siz çalışıp üretiyordunuz. Ama siz ne çalışıp ürettiğinizin; ne de üretim yapmak için girişme yapacağınız nesnelerinin sahibi değildiniz. İlk salt oluşu elden kaçırmıştınız. Şimdi siz elden kaçanın peşine; rızk olanla düşüyordunuz. İnşanın temelinde rızk ve rızk kavramı yoktur. Bu cehaletten değildi.

( Müruru Zaman 5 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 20.03.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.