CEZBE NEDİR, MECZUP
KİMDİR?
Meczup; şu an tarif edildiği ve
sınıflandırılıp aşağılandığı gibi akli dengesi bozuk bir insan demek değildir.
Allah’a yakınlık demek olan Allah dostlarını karalamak için tasavvufi bir
kelime olan meczup kelimesi de amacı dışında kullanılarak, cezbeli Allah
dostları karalanmaktadır. Cezbe tahkiki imanın başlangıcıdır.
8/ENFÂL-2:
İnnemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet
aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
Gerçek mü'minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman
kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman
onların îmânlarını arttırır ve Rab'lerine tevekkül ederler.
8/ENFÂL-3:
Ellezîne yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
Onlar namazlarını ikame ederler (kılarlar) ve rızık
olarak verdiğimiz şeylerden infâk ederler.
8/ENFÂL-4:
Ulâike humul mu’minûne hakkâ(hakkan), lehum derecâtun inde rabbihim ve
magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).
İşte onlar gerçek mü'minlerdir.
Onların Rab'lerinin yanında dereceleri vardır. Ve onlar için mağfiret (günahların
sevaba çevrilmesi) vardır ve kerim bir rızık vardır.
96/ALAK-1:
Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka).
Yaratan Rabbinin İsmi ile oku.
Cezbe, Allah'ın verdiği bir
işarettir. Îmân, gaybî îmân ve tahkiki îmân olarak temelde 2'ye ayrılır.
Tahkiki îmân kendi açısından kademeler gösterir. Gaybî îmân, Allah'a gaypte
îmân etmektir. (Allah'tan hiçbir işaret almaksızın îmân etmektir). Tahkiki
îmân, Allah'ın varlığını Allah'ın size gönderdiği ve sizde tatbik ettiği
işaretlerle kesinleştirmek demektir.
Cezbe, Allah'ın verdiği bir ni'mettir. 14 asır evvel Peygamber Efendimiz
(S.A.V) Hira dağındaki Nur mağarasında her sene 30 ya da 40 gün kalırdı. Ve
sadece yanına kuru ekmekle su alırdı. Bu süre içerisinde başka bir şey yemezdi.
Ve daima yalnız kalmayı tercih ederdi. 40 yaşına bastığı yıl o mağarada Allah'ı
düşünürken, Cebrail (A.S) mağarada göründü. İnsan hüviyetinde temessül etmişti.
Bembeyaz elbiselerin içinde idi. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e bir adım attı.
Ve dedi ki:
İkra! (Oku!)
Peygamber Efendimiz (S.A.V)
biliyorsunuz, ümmî idi.
Ben okuma-yazma bilmiyorum,
deyince Cebrail (A.S), bir adım daha attı ve gene:
İkra! (Oku!), dedi.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)
gene:
Ben okuma yazma bilmiyorum,
dedi.
Cebrail (A.S) buna da
aldırmadan 3. adımda Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e ulaştı, sımsıkı kollarıyla
onu kucaklayarak:
İkra bîismi rabbike! (Rabbinin
ismiyle oku!), dedi.
Bunu söylediği an
Allahütealâ'dan cezbe geldi. Cezbe, Allahütealâ'dan gelen bir cereyandır. Nasıl
geldiğini hiç kimse bilmez. Ama Allah'tan gelir ve kişiye ulaştığı anda onu
şiddetle sarsar.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in
mürşidi Cebrail (A.S) idi. Başka bir mürşidi yoktu. Allahütealâ, bütün
peygamberlere mürşid olarak Cebrail (A.S)'ı göndermiştir. Ve Cebrail (A.S)
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e cezbe verdikten sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V)
Allah'tan sık sık cezbe almaya başladı. Bir süre sonra sahâbenin büyük kısmı
cezbelendi.
Ne demek cezbe? Allah'tan gelen
o cereyanı hissettiğiniz zaman göreceksiniz ki, sizin hiçbir dahliniz yok iken,
bir bilmediğiniz kuvvet sizi şiddetle sarsıyor. Allahütealâ size böylece
varlığını ispat ediyor: "Ben varım!" diyor (tahkiki îmânın birinci
safhası). Kalp gözünüz açıldığı zaman ikinci safhadasınız. Kalp kulağınız
açıldığı zaman üçüncü safhadasınız. Bazen ikisi birden açılır. O zaman Allah'ın
gösterdiklerini görerek; bütün âlemleri görerek ve o âlemler konusunda Allah'ın
hem söylediklerini işiterek hem de işaret ettiği ayetleri kontrol ederek
tahkiki îmânınız ikinci ve üçüncü boyutlara ulaşır. Daha ötesi daimî zikirden
sonra iradenizi Allah'a teslim ettiğiniz zaman Allah'ın Zat'ını da görmeniz
mümkün olur. O zaman şu dünyadaki en nadir mutlu insanlardan birisi olursunuz.
Allah'ın Zat'ını gören birisi... Bu tahkiki îmânın son safhasıdır.
Peygamber Efendimize tabi olup elini
öpen sahabenin tamamına bu ceyran geçmiştir. Tüm sahabe cezbeli idi. Daha sonra
devrin imamına veya Allah’ın tayin ettiği mürşitlere tabi olan tasasvvuf ehli
Allah dostlarına bu cezbe geçmiştir. Bir dergahta cezbe varsa o dergah Hak
dergahtır. Mürşitler Kur’an ayetlerini anlatıp, feyz nurunu iletmekten başka,
Allah’ın ceryanını da tabi olanlara ileten adeta bir paratoner vazifesi de
görmektedirler.
Cezbe bütün sahâbe arasında
yayılmıştı. Sahâbenin çoğu cezbeli idi. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den 30 sene
sonra Hz. Ali, hilâfet makamının sahibi oldu. Ve sahâbeye şöyle söyledi:
Ey benim aziz kardeşlerim! Size
ne oldu böyle? Ben bu mescidin tavanının sizin cezbenizden sarsıldığını
bilirim.
22/HACC-35: Ellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum vas sâbirîne alâ
mâ esâbehum vel mukîmis salâti ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne). Onlar, Allah'ı
zikrettikleri zaman kalpleri titreyenlerdir (Allah'tan gelen bir cereyanla
kalpleri ve vücutları sarsılanlardır). Onlara isabet edenlere (musîbetlere)
sabredenlerdir ve salâtı (namazı) ikame edenlerdir. Ve onlar, onları
rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler.
23/MU'MİNÛN-60: Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun
ennehum ilâ rabbihim râciûn(râciûne). Ve
onlar vereceklerini verirler. Onlar, Rab'lerine geri dönenler (ulaşanlar)
olduğundan onların kalpleri titrer.
39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin
min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min
zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Allah
kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir
nur üzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay
haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU