Kırk beş gün hiç ara vermeden yağan yağmur daha sonraki günler için şiddetli bir kışın habercisiydi. Akdeniz’in kışından ne olacak demeyin. Geçen sene ve daha sonraki senelerde yarım ton çam odunuyla, hatta 5-10 çuval talaşla kışı çıkardığımız çok oldu ama 1979 kışı Manavgat için bile sertti.

Evlerde sobalar çoktan kurulmuş olmasına rağmen Manavgat İmam-Hatip Lisesinde hala bacalar tütmüyordu. Müdürümüz Tacettin Bey tasarruf tedbirlerine son derece riayetkar bir idareci olduğu için anlaşılan biraz daha titremeye devam edecektik. 

Öğretmen ve öğrenciler nezle-grip vakaları sebebiyle sık sık rapor almaya başlayınca nihayet Tacettin Bey de herkesin dört gözle beklediği emri verdi...İlk iki dersim aynı sınıfaydı. Çıtırdayan çam odununun odaya yaydığı mis gibi reçine kokuları içinde İki saatte kazanılmış olan Mohaç savaşını ben de iki saatte anlattım. Ohhh be yurdumun üzerinde tütmeyen tek ocak da tütmeye başlamıştı nihayet. 

Üçüncü saat rehber öğretmeni olduğum sınıfaydı dersim. Öğretmenler odasında kuzine sobanın hemen yanında sıcaktan iyice gevrek hale gelmiş olan bacaklarımla sınıfıma adımımı atım. O da ne? Sınıf sular seller içinde. Benim kuzucuklar ısınmak için birbirlerine sarılmış vaziyette bir sırada altı yedi kişi birden oturuyor. Sınıfta soba ya da benzeri herhangi bir teneke nesne yok. Dersi mersi bırakıp doğruca müdür odasına daldım. Nasılsa stajyerliğim kalkalı bir kaç olmuştu. Rahat rahat dişlerimi gösterebilirdim.

-Müdürüm...Benim sınıfa soba kurulmamış?
-Biliyorum Sami Bey.
-Neden?
-Sizin sınıfınız okulun en güneş alan sınıfı. Ayrıca da kalabalık. Öğrenciler kendi nefesleriyle bile ısıtırlar o sınıfı.
- Ama hocam her yer su içinde... Pencereler de bozuk. Camlardan giren yağmur sınıfı göle çevirmiş.
- Yapacak bir şey yok hocam. Eldeki tüm sobaları kurdurdum. Senin sınıfa kalmadı.
- Kusura bakmayın ama ben bu mazereti kabul etmiyorum ve sınıfıma bir soba kurulmasını rica ediyorum.
- Hocam sen de kusura bakma...Sobamız yok. Soba alabilecek bir ödeneğimiz de yok...Yoktan var etmek Allah’a mahsus.
’Haklısınız’ dedim. Ama Müdüre hak verdiğim için denen bir ’ Haklısınız’ değildi bu. ’ Ben yapacağımı bilirim’ tarzında bir ’ Haklısınız’dı.

Sınıfa döndüm. Öğrenciler merakla sordular. ’ Hocam bizim sınıfa da soba kurulacak mı ?’ ’ Kurulacak. Merak etmeyin. Yalnız şimdi bana yarım saat kadar müsaade edin ben bir düşüneyim. Bu arada siz de kitaplarınızı açıp konuyu okuyun içinizden. Söz ile anlatamadım, saz ile anlatacağım derdimizi’ dedim ve çantamdan bir dosya kağıdı çıkarak başladım yazmaya...

Soğuklardan titreriz.
Sanmayın bizi keriz.
Her sınıfta var ise,
Biz de soba isteriz.

Tertemizdir içimiz.
Traşlıdır saçımız.
Lakin sobamız yoktur.
Bak donuyor kıçımız.

S.S.Y.D.D.

Şiiri önce öğrenciler okudum...Çok hoşlarına gitti. Sonra sınıftan çıktım...Baktım Tacettin Bey odasında yok; hemen masasının üstüne bırakıp çıktım odadan. Fakat çaktırmadan da odasına gelip şiiri okumasını bekliyorum. Tabii ki meraktan da çatlıyorum ne yapacak diye.

Bir iki dakika sonra geldi odasına...Beş dakika geçmemişti ki Müdür yardımcılarını çağırdı. Ben yine çaktırmadan kapıyı dinliyorum.

- Arkadaşlar masama birileri bir şiir bırakmış...Şiirde bir şey yok... Sami Beyin sınıfı soba kurulmasını istiyor..Onu anladım da şu şiirin altındaki S.S.Y.D.D. ne onu anlayamadım. Bildiğim hiç bir örgüt yok bunun gibi...

Müdür yardımcıları cevap veriyorlar.

- Müdürüm valla biz de tanımıyoruz böyle bir örgüt. hay Allah al başına belayı. Bir soba olayına bile örgüt filan karışıyorsa işimiz iş..

- Sami Bey’e soralım bakalım bu şiir ve de örgütle ilgili bir malumatı var mı? Ne de olsa istek onun sınıfıyla ilgili.

Hemen sıvıştım kapının arkasından...Az sonra da çağırıldım tabii ki. Tacettin Bey elindeki kağıdı uzattı ve ’ Hocam okur musunuz’ dedi. Şiirimi okudum. ’Bayağı da güzel yazmışım’ diye düşündüm.

’ Bu şiir ve altında belirtilen örgütle ilgili bir malumatınız var mı?’ diye sordu Tacettin Bey... İlk defa gördüğüm(!) bir şiir ve ilk kez duyduğum bir örgüt(!) hakkında ne malumatım olabilirdi ki? Sonrasında benim sınıf çağrıldı topluca. Onlarda benim gibi hiç bir şey bilmiyorlardı(!)Bu şiiri biraz önce hayatlarında hiç duymamışlardı(!) Örgütü de tanımıyorlardı doğal olarak(!)

Tacettin Bey daha sonra tüm öğretmenlere sordu böyle bir örgütü şimdiye kadar duyan işiten var mı diye. Hiç kimse duymamıştı. 1980 İhtilali öncesinde her Allahın günü bir illegal örgüt kuruluyordu...Bu da onlardan biri olmalıydı ve adını duyurmak için böyle bir eyleme girmişti. Eh başarılı da olmuştu hani adı artık tüm okulun dilindeydi. Pardon adı değil sadece rumuzu...Adını bilen bir Allah’ın kulu yoktu.

Sonunda ilk iş olarak sınıfa bir soba kurulmasına, bilahare örgütün araştırılmasına ve son çare olarak durumu polise bildirmeye karar verildi. Madem ki sınıf benim sınıfımdı o halde sobacıdan bir ödünç soba istemek, onu okula getirmek ve sınıfa kurdurmak görevi bana ait olmalıydı ve de öyle oldu. 

Şu anda otuz  bir senelik  öğretmen olan öğrencim Ahmet’in babasına ait soba imalathanesine gittik hizmetli ile birlikte. Turgut abi her zamanki güler yüzüyle karşıladı bizi. Çok baba bir insandı zaten. Sık sık okulun bekar öğretmenlerini ( Ben de dahil ) evine çağırır ve bizlere ziyafet çekerdi. Beni ise ayağım sakat olduğu ve çok yakın komşusu olduğum için bir ayrı severdi.

Durumu anlattım ’ Abi bize bir soba ve birkaç boru lazım...Parasını daha sonra Müdür Bey verecek. Tabii ki ödenek ne zaman gelirse..Bu şartlarla bize bir soba verirmisin?’ diye sordum. Turgut abinin gülen yüzü asıldı birden. ’ Madem ki sobaya ihtiyacınız var, bu güne kadar niçin beklediniz. Bilmez misiniz bu dükkan sizindir. Bilmezmisiniz okul deyince akan sular durur bende..Geç içeriye beğen beğendiğin sobayı. Para lafını da ne sen söylemiş ol, ne de ben duymuş olayım.’ 

Sonra Hizmetliye döndü ’ Git bir at arabası bul. Onun parası da benden ’ 

İçim dolarak Turgut Abi’nin ellerini öpmek için hamle yaptım. Çekti ellerini ve ’ Hoca, hoca...öğretmen el öpmez, öğretmenin eli öpülür...Siz yeter ki bu vatana hayırlı evlatlar yetiştirin benden ne isterseniz isteyin elimden geldiğince hizmetinizdeyim’ diyerek bizi yolcu etti.

Nihayet bizim sınıf da sobaya kavuşmuştu. Öğrenciler ceplerindeki kestaneleri teneke soba üzerine dizedursunlar ben Tacettin Bey’in odasına yöneldim yine...Sobayı nasıl aldığımız anlattım önce sonra ’ Hocam soba işi halloldu. Gelelim şiir ve örgüt konusuna . Bir sonuca ulaştınız mı’ diye sordum. 

Tacettin Bey ’ Şiir sorun değil Sami Bey, sorun olan örgüt....Arkadaşlar Sosyalist Sol ve Yoldaş Devrimciler Derneği diye isimlendirdiler. Yav Anlayamıyorum Sosyalist ve Devrimci bir örgütün İmam-Hatip Lisesinde işi ne ’ deyince o anda içmekte olduğum su olduğu gibi Tacettin Bey’in ceketine fışkırdı. Tacettin bey ’ Helal hocam, helal’ diyerek sırtıma yavaş yavaş vururken ben kendime geldim nihayet. ’’Size de helal hocam, Bizim ’Sobasız Sınıflar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğini de sosyalist dernek yaptınız ya valla helal olsun’ dedim. Tacettin Bey önce dondu kaldı...Sonra bir kahkaha patlattı...Öyle bir kahkaha ki tüm öğretmenler odası , müdür odasına doldu

Şu anda aktif görevde bir milletvekili ( Antalya Milletvekil Prof. Dr.Mehmet Günal ) ve bir vali ( Ankara Valisi Ercan Topaca) ve daha nice değerli insanlar çıkarmış olan okulumuzun o sınıfı o sene uzun süre S.S.Y.D.D. olarak anıldı. ( SOBASIZ SINIFLAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ )

( S.s.y.d.d. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 24.03.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.