Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır demiş eskiler. Bu klişe genellikle ana haber bültenlerinde hemen hemen her mart ayında bahsedilen bir atasözüdür. Ama bu sene mart ayı ata sözünde de bahsedildiği gibi çok soğuk, ayaz, don yapmadı. Aslına bakılırsa bu kış hemen hemen hiç kar yağışı gerçekleşmedi. Mart ayının gelip geçtiği ve nisanın ilk günlerini yaşadığımız şu günlerde ise hava iyiden iyiye soğudu. Hatta meteoroloji bu gece ve önümüzdeki günlerde don uyarısı yaptı. ilkbahar erken donları elbette nadir rastlanılan bir durum değil. Ancak kış ayında çok fazla soğuk olmaması, kar yağışının gerçekleşmemesi, mart ayında soğukların olmaması elbette anormalin dışında bir durum. Mart ayındaki sıcakların etkisiyle çiçek açan meyve ağaçlarının çiçekleri elbette gerçekleşecek bir dondan son derece menfi bir biçimde etkilenecekler. Gerek gazete haberlerinde, gerek televizyon haberlerinde bahsedilen ve bu bahsedilme oranlarına göre halkın arasında da yer edinen bir konu var ki mevzu bahis iklim değişikliklerinin dayandığı temeli oluşturmaktadır; iklim değişikliği ya da halk arasındaki tabirle mevsimler birbirine kaydı. Yani kış ayında yaz yaz ayında kış yaşanmaya başlandı. Bunun nedeni ise çevre kirliliği, sera gazlarının salınımının artması, ozon tabakasının delinmesi ve daha birçok çevresel etmen. İnsanoğlu para kazanmak için dünyayı mahvediyorun bilim dilinde anlatılması yani. Bu oldukça vahim bir durum ama maalesef sorumluluk taşıması gereken kurumlar, firmalar, şirketler, topluluklar, devletler ve dahası hükümetler maalesef bu konuda sorumluluk duymuyorlar. Biz insanlar dünyanın ve içindekilerin bizim için yaratıldığına ve dünya ile içindekiler hakkında istediğimiz tasarruf hakkının kendimizde olduğuna inanıyoruz. Yalnızca kendi çıkar ve menfaatlerimizi düşünüyor ve gezegenimizi yok sayıyoruz. Hâlbuki gezegen yok olursa biz de yok olacağız, farkındayız ama önemsemiyoruz. Çünkü kısa ömürlerimizin dünyanın uzun yok oluşuna şahit olmayacağını düşünüyoruz. Hastalıklı bir bakış açısı bu elbette. Ancak dini inançlarımız da bu görüşü destekler nitelikte. Dünyada en çok taraftar toplayan semavi dinler; Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet’te insan yaradılış açısından dünyadaki yaratılmışların en üstüne koyuluyor ve yeryüzünde bir tür halife, yönetici, sahip yaftasıyla yaftalamıyor. Durum böyle olunca yeryüzündeki tüm hayvanlar, tüm bitkiler ve dahası yeryüzünün bizzat kendisi insana hizmete açılmış oluyor. Bilimsel bir bakış açısı ise insanında yeryüzündeki diğer canlılar gibi yeryüzünün bir parçası olduğunu ve yeryüzü ile uyum içerisinde yaşaması gerektiğini söylüyor. Durum böyle iken insan neye inanmalı elbette kendi bileceği iş. Ancak insan neye inanırsa inansın elimizdeki yaşamamız için gerekli olan bu gezegene, yeryüzüne sahip çıkması gerekiyor. Belki ömürlerimiz kısa, belki biz göremeyeceğiz ama bizden kaynak alacak gelecek nesilleri de düşünmeyecek kadar düşüncesiz ve ahmak canlılarsak zaten yeryüzünde halifelik, yöneticilik iddiamız gayet saçma olacaktır. Yalnızca inançlarımız değil aynı zamanda yönetim sistemlerimizde yeryüzünün lehine değil aleyhine çalışıyor maalesef. Kapitalizm, emperyalizm, monarşi, oligarşi ve daha nice yönetim sistemi her daim yeryüzünün aleyhinde.


İnsanoğlunun uzay macerasına ise hiç anlam veremiyorum. Bunun nedeni ise yukarıda bahsettiğim nedenlerle hemen hemen aynı diyebilirim. Kendi gezegeninde yaşamayı beceremeyen insan maalesef başka gezegenlerde yaşama peşinde emek, para ve zaman harcıyor. Elbette bilim karşıtı birisi değilim. Ama uzay için harcanan para, zaman ve emeğin yeryüzünü yaşanılır kılmak için harcanırsa daha başarılı olacağı kanaatindeyim. Ayda, marsta koloni kurmak yerine dörtte üçü sularla kaplı olan gezegenimizde okyanuslarda yaşamanın bir yolu bulunsa ya da tuzlu suyu tatlı su kaynağına çevirmenin bir yolu bulunsa olmaz mı? Bu liste ise elbette uzatılabilir. Biz insanlar yeryüzünü birbirimize cehennem haline çevirirken başka gezegenlerde yaşamanın hayalini kuruyoruz.


Bugün nisan aynın ikinci günüydü ve hava oldukça serindi. Bir yağmur yağdı bir güneş açtı. Bahar havası bu olsa gerek diye düşünürken bir yandan diğer yandan da aklıma yukarıda yazdıklarım geldi. Meyve ağaçları çoktan çiçek açmışlardı. Bense akşam eve dönerken yağmur yağacak mı yağmayacak mı onu merak ediyordum….

( Bahar Havası başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 2.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.