İlk şiirim bir edebiyat sitesinde yayınlandığında koltuklarım bayağı kabarmıştı... ''Daha kaliteli ve daha güzel şiirlerinizi bekleriz.'' diye site yöneticisinden bir mesaj gelince bir an da moralim sıfırında altına düşmüştü... İçimden yüzüne karşı ''Siz ne anlarsınız şiirden.'' diyesim vardı amma tabi ki içimde kaldı bu cümle... Belki de benden çok daha bu işi iyi bilenler vardı mutlaka, vardı var... ''Ne öyle Ahmet bir şiir astın diye bir edebiyat sitesine kendini ne sandın ki?''


Daha öncesinde yazmıştım bir otuz kırk kadar şiir... Hepsi o... Yazıyoruz da sadece yazmak ile de olmuyor, okumalı da çokça hem de hummalı bir şekilde... Bakıyorum site de bileği ve yüreği sağlam çok kaliteli kalemler var. Hmmm !Öykü ve deneme de paylaşılıyor... Dur bakalım biraz şiirden gidelim de sonra deneme ve öyküye de el atarız yüreğimiz yeter, bileğimiz kaldırırsa...


Yaşadıklarımı yazsam, hani herkes ''Hayatım roman, yok hayatım fotoroman.'' der ya, benim onlardan neyim eksik ki? Seksen kuşağı değil miyiz? Darbeler, marbeler, öğrenci olayları, zamlar, kuyruklar, Kemal Sunal'lar, Deve Kuşu Kabare, toplumsal travmalar, kanlı 1 Mayıslar her bir şeyi gördük geçirdik... Her ne kadar hayatımız roman olsa da bizim ki belki üç beş sayfalık bir romandır, kiminin ki de iki üç cilt, bazılarınınsa roman olan hayatını anlatmaya ciltler bile yetmez, kalem kağıt biter de yine de roman bitmez...


İşte o düşüncelerle, kalem bir yapıştı elimize, bir daha da söküp atamadık, atmak da istemedik zaten. Dokuz sene geçmiş üstünden. Daha önce de kullandığım bir deyim bizimkisi iğne ile kuyu kazmak. Biraz da sabır ve dayanıklılık gerektiriyor... Kaleme, kağıda küsmemek, insanlar ile ilişkiyi kesmemek gerekiyor...


Bizim Türk Milletinin gülmeceye yeteneği çok fazladır. Atalarımız, Nasreddin Hoca, Bekri Mustafa, İncili Çavuş, Hacivat ile Karagöz, Temel ile Dursun, hep bize yol gösterici olmuşlardır... Biz onların torunlarıyız, o zaman mizahın da hakkını vermemiz lazım. Bir özlü söz de ''Güldürmek ciddi bir iştir.'' derler... Tabi yazarken çizerken ciddiyetimizi muhafaza ediyoruz, okuyanlar eğlensin keşke, tabi ders de çıkarsınlar... Sadece okulda kalan dersler ile hayata devam etmeye çalışmak, çoğu insanı ruhen de yarım bırakacaktır haliyle...


Bir çok kaliteli yazardan çok şey öğrendim, hâlâ da öğrenmeye devam ediyorum. Diliyorum hayat okulunda ki bu öğrenciliğimiz hiç bitmesin... ''Bilmediklerimi ayaklar altına alsam başım arşa değer.'' demiştir bir düşünür... Gözlerimiz ve dimağımız yoruluyor, ancak ruhumuz da dinleniyor, bunu da göz ardı etmemeli... Edebiyatı ve insanları seviyorum. Okuyorum, yazıyorum, böyle mutlu oluyorum. Aslında bütün insanların yönü aynı, farklı yönlere gidiyor gibi görünseler de yön ahirete doğru. Kimi insan bunun bilincinde kimisi de farkında değil. Biz farkında olalım...


Sorumluyuz, çevremizde ki olaylara ve insanlara karşı. İnsanlık bunu gerektiriyor. Bir şeyler yazsak da yazmasak da vicdanlı insan sorumluluğu bu... Hasbelkader de bir şeyler yazdığımız için sorumluluğumuz bir kat daha fazladır, diğerlerine göre... Hak'dan, hakikatten, mazlumlardan, yana olacağız ve doğruyu yazacağız her zaman. Sonrası çorap söküğü gibi gelecektir... 

( Yazmaya Başladığım İlk Zamanlar başlıklı yazı AhmetZeytinci tarafından 13.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.