Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 15.04.2018
Okunma Sayısı : 1043
Yorum Sayısı : 0

MÜSLÜMANLAR NEDEN FIRKALARA AYRILIYORSUNUZ?

Fırkalara ayrılmış Müslümanlar neden sen ben, o cemaat bu cemaat, o mezhep bu mezhep diyerek bölünür güç kaybeder ve üstelik birbirinizi boğazlarsınız. Bunun hesabını Allah’a nasıl vereceksiniz. Allah sizlere mezheplere ve fırkalara mı ayrılın dedi. Ey Müslümanlar kardeş olun, birbirinizin dostları olun, yoksa fitne çıkar diye uyarmadı  mı.?

49/HUCURÂT-10: İnnemel mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn(turhamûne).

Mü'minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.

8/ENFÂL-73: Vellezîne keferû ba'duhum evliyâu ba'd(ba'dın), illâ tef'alûhu tekun fitnetun fîl ardı ve fesâdun kebîr(kebîrun).

Kâfir olan kimseler birbirinin dostlarıdır. Onu yapmazsanız (birbirinizle dost olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur.

42/ŞÛRÂ-14: Ve mâ teferrekû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike ilâ ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu murîb(murîbin).

Kendilerine ilim geldikten sonra aralarında azanlardan başkası fırkalara ayrılmadı. Eğer Rabbinden “belirlenmiş bir zamana kadar (bekletme)” sözü geçmemiş olsaydı, mutlaka onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Muhakkak ki onlardan sonra Kitab'a varis kılınanlar, gerçekten O'ndan şek ve şüphe içindedirler.

Bir evvelki âyetle bağlantılı olarak Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için fırkalara ayrılanlardan bahsediliyor. Şek ve şüphe içinde olanlar Tevrat'ı, İncil'i yanlış anlamışlar. Tıpkı Kur'an'ın cehennemden kurtaran âyetlerinin artık unutulmuş olması gibi oradaki esas öğretiyi zaman içerisinde unutmuşlar. Kitabın varisleri, kendilerine kitap miras kalanlardır. Allahütealâ diğer kitap sahiplerinin Kur'an'a karşı kuşku verici bir tereddüt içinde, şek ve şüphe içinde olduklarını ifade etmektedir.

Kendilerine ilim gelenler, kendilerine kitap indirilenlerdir. Allahütealâ önce Yahudilere sonra Hristiyanlara sonra da Müslümanlara aynı hususiyetleri taşıyan kitaplar indirmiştir. Kitapların hepsinde hidayet, nur, nefs tezkiyesi, ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslim keyfiyetleri yer almıştır. Hepsi hidayete erdiren kitaplardır ve din hiç değişmemiştir. Üzülecek kesim bundan sonra başlamaktadır: İnsanlar, özellikle inananlar birbirlerine düşman olmuşlardır. İslâm'la Yahudiler ve Hristiyanlar hâlâ savaşmaktadırlar.

Tek din indirildikten sonra insanlar fırkalara ayrılmışlardır. Allahütealâ daha evvel Hz. İbrahim'e Hz. İsmail'e kitap indirmiştir. Kendilerine peygamberlik verilenlere Allah hep şeriat kitabı indirmiş ki o şeriatle hükmetsinler. Nebîler kâinata, Resuller de kendi kavimlerine aittirler. Her Nebî, kendi kavminin aynı zamanda Resulüdür.

4/NİSÂ-105: İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu), ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâ(hasîmen).

Muhakkak ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için Biz, sana Kitab'ı hak olarak indirdik. Ve ihanet edenlere taraftar olma.

5/MÂİDE-48: Ve enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı musaddıkan limâ beyne yedeyhi minel kitâbi ve muheyminen aleyhi fahkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum ammâ câeke minel hakk(hakkı) li kullin cealnâ minkum şir’aten ve minhâcâ(minhâcen) ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikûl hayrât(hayrâti) ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).

Ve (Ey Muhammed) sana ellerindeki kitapları tasdik edici (doğrulayıcı) ve onu koruyucu olarak bu Kitab'ı hakk ile indirdik. Artık onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana Hakk'tan gelenden ayrılıp da onların hevâlarına uyma. Sizden hepiniz için (tek) bir şeriat, ve açık bir yol belirlemiştik. Ve Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak bu sizi, verdikleri ile denemek içindir. O halde hayırlarda yarışın! Sizin hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri, size haber verecek.

6/EN'ÂM-159: İnnellezîne ferrekû dînehum ve kânû şiyean leste minhum fî şey’(şey’in), innemâ emruhum ilâllâhi summe yunebbiuhum bimâ kânû yef’alûn(yef’alûne).

Muhakkak ki; onlar, onların dînini tefrik ettiler (parça parça ayırdılar) ve grup grup oldular. Senin onlarla bir ilgin yok. Onların işi sadece Allah'a aittir. Sonra yapmış oldukları şeyleri, onlara haber verecek.

Allahütealâ burada aslında bir tek din olduğunu, insanların, o dîni ayırdığını ve gruplara ayrıldıklarını söylüyor. Son derece önemli bir konu; bir küçücük kelime farklılığı birçok şeyi yanlış algılamamıza sebebiyet verebilir. Birden fazla din hiç olmadı. Allahütealâ "onlar" de-yince hristiyanları da, musevileri de kastediyor, "onların dinlerini" deyince sanki Hristiyanlık ayrıymış, Yahudilik ayrıymış gibi, yani Allahütealâ'nın Hz. Musa'ya verdikleri ayrıymış, Hz. İsa'ya verdikleri ayrıymış gibi bir sonuçla karşılaşılıyor. Ancak öyle değildir.

Hz. Musa ve ona bağlı olanların da hepsi, her şeyleriyle Allah'a teslim oldular. Hz. İsa ve Hz. İsa'ya bağlı olanlar da ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah'a teslim ettiler. Aynı şeyleri, aynı standartlarda, aynı şeriatle yaşadılar. Daha sonra gelen Peygamber Efendimiz (S.A.V) de sahâbesiyle beraber aynı şeyleri, aynı standartlarda, aynı şeriatle yaşadı.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dinde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Allahütealâ bu âyet-i kerimede, bir defa daha açık ve kesin bir şekilde anlatıyor. Bu açıdan âyet son derece önemlidir. İnsanların ayrı ayrı gruplar oluşturduğunu, dîni parça, parça, ayırdıklarını, tefrik ettiklerini ve fırkalara ayrıldıklarını ifade ediyor. (Tefrik etmek, fırkalara, parçalara ayırmak istikametinde kullanılıyor, fırka kelimesi de, tefrik kelimesi de, ferrekû kelimesi de aynı kökten gelmektedir).

Öyleyse bir tek dîni insanlar kendilerine göre farklı şekillere sokmuşlardır. Bunu yapanlar ne yazık ki her devirde, insanların çoğudur. Hz. Âdem zamanında da, Hz. Âdem'in oğullarından, torunlarından, torunlarının torunlarından büyük kısmı gene Allah'ın yolunda değillerdi. Hz. Âdem'in ve ona tâbî olan evlâtlarının, torunlarının, bütün dileklerine, temennilerine, hatta ısrarlarına rağmen onların çoğu Allah'ın yoluna girmediler. Allah'ın tek dînini yaşamadılar. Âdem (A.S)'dan bu tarafa kâinatın hiçbir noktasında, hiçbir millet Resulsüz olmamıştır. Kıyâmete kadar da aynı şey olacaktır. Bütün kavimlerde, şu anda yaşadıkları gibi Allah'ın Resulleri yaşayacaktır. Her kavmin içinde, onların kendi dinlerinin içinde, ama o dînin aslını, tek dîni yani Allah'a teslim olmayı yaşayan, kendilerine tâbî olanlara, da Allah'a teslim olmayı yaşatan Resuller hep var olacaktır.

 

ALLAHA ULAŞMAYI DİLEMEYİP TAKVA SAHİBİ OLMAYANLAR DEĞİŞİK VE FIRKALARA AYRILANLARIN ALLAH MÜŞRİKLER OLDUĞUNU ANLATMAKTADIR.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).

Ve hepiniz, Allah'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (Allah'ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.

 

GELİN ALLAHIN KİTABI KURANDA BİRLEŞELİM. ALLAH HİÇBİR GURUBUN LİDERLERİNİN KİTAPLARINDAN DEĞİL, BİZLERE KURANDAN SORACAK. ÇÜNKÜ BİZLER YALNIZ KURANDAN SORUMLUYUZ.

43/ZUHRÛF-44: Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).

Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.

 

ARTIK ALLAHIN BU SÖZÜNDEN SONRA BAŞKA SÖZLERE Mİ İNANACAKSINIZ?

45/CÂSİYE-6: Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakk(hakk‎ı), fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi ve âyâtihî yû’minûn(yû’minûne).

İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Sana hak olarak onları okuyoruz. O halde Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

( Müslümanlar Neden Fırkalara Ayrılıyorsunuz? başlıklı yazı mihrimah tarafından 15.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.