Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 17.04.2018
Okunma Sayısı : 1049
Yorum Sayısı : 0

 

GECEYİ ALLAH İÇİN KULLANMAK VE MAKAMI MAHMUD,

    Peygamber Efendimiz s.a.v ‘e Allahütealâ gece kalkmasını ve gecenin en az üçte biri, bazen yarısı kadar üçte ikisinden daha az sana has olan nafile (ilave olarak) Kur’an’la namaz kıl diye emrediyor. Umulur ki Allah seni Makam-ı Mahmut’a ulaştırır diyor. Allahütealâ Makam-ı Mahmut’u Peygamber Efendimizi daha sağlığında ulaştırmıştır ve Makam-ı Mahmud’un sahibi yapmıştır.

17/İSRÂ-79: Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).                                                                                 Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'an'la) teheccüd namazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmut'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.

     Makam-ı Mahmut; 7. gök katının, 4. âleminin ismidir. Makam-ı Mahmud da Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve kendisinden sonra gelen dört halife ve sahâbenin bütün önde gelenleri yer alır. Devrin İmamı da 7. kata çıkabilenleri çıkardıktan sonra zikir hücrelerinden ve Divan-ı Salihîn’den dönenleri bu makamda bekler. 7. katta Resuller için nikâh müessesesi tahakkuk eder. Orada yapılan nikâhı Peygamber Efendimiz (S.A.V) gerçekleştirir. Önde Peygamber Efendimiz (S.A.V) vardır. Yanında Devrin İmamı O'ndan sonra dört halife gelir. Ondan sonra geniş bir saha içinde, 30-40 kişilik 6-7 sıra ardarda gelir. Divan-ı Salihîn’de de Zikir Hücrelerinde de Ümmül Kitapta da herkes oturur ama Makam-ı Mahmut'ta herkes ayaktadır. Bunun hikmeti ve sebebi Allah'a aittir.

17/İSRÂ-80: Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrece sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ(nasîren).                                                                                                                             Ve de ki: “Rabbim beni sıdk ile dahil et ve beni sıdk ile çıkar. Ve bana senin katından (gizli ilminden) bir yardımcı sultan kıl.”

     Peygamber Efendimiz (S.A.V) sıdk ile (sadıklardan olarak) ölmeyi (mezara girmeyi) ve kıyâmet günü yine sıdk ile dirilmeyi (mezardan çıkmayı) talep etmektedir.

     Fizik bedenler mezarlarından yükselerek çıkacaklar ve İndi İlâhi'ye (Mahşer Meydanı'na) geleceklerdir. Kıyâmete kadar binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen insanlar bu süreyi bir saat gibi algılarlar. 

10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).                                                                                                                                Ve o gün (Allahütealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

     Herkes için ölüm kaderdir. Herkes ölecektir, gömülecek yer olan mezara girecektir ve oradan kıyâmet günü dirilerek çıkacaktır. İşte marifet, mezara Allah'a tam bir sadakatle, Allah'ı doğrulayarak, varlığına kesin olarak şahit sıfatıyla, doğrulardan örülü bir hayat yaşadıktan sonra sıdk (sadakat) ile girmektir. Ve oradan aynı standartlarda çıkmak söz konusudur. 

     Allah'ın katından yardımcı sultan Cebrail (a.s)'dır. Cebrail (a.s), Allah tarafından gizli ilminin yardımcısı olarak Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e gönderilmişti. Her zaman O'nunla beraberdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allah'ın ilm-i ledununu, Cebrail (a.s)'dan öğrenmiştir. 

     Mekke'den Medine'ye giderlerken, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve Hz. Ebubekir bir mağaraya girdiler. Onları takip edenler de mağaraya geldiler. Allahütealâ hemen bir örümceğe ağ ördürdü. Orada ilm-i ledun bir sultan (Cebrail a.s) vasıtasıyla gerçekleşti. Peygamber Efendimiz (S.A.V), ilm-i ledunun gerçek sahibiydi. Birçok fizikötesi olayı yaşamıştır. 

     Bir gün namaz kılarken “Ya Ali, cebel (dağ)!” diye bağırmıştır. Birkaç saat sonra gelen Hz. Ali, düşmanların saldırısına uğradığını, sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in sesini duyduğunu ve dağa yöneldiğini söylemiştir. 

     Peygamber Efendimiz (S.A.V), sahâbeyle beraber yola çıkarlar. Acıkırlar. Bir tek keçide biraz süt var, başka hiçbir şey yoktur. Peygamber Efendimiz (S.A.V), sütü sağmaya başlar. Bir keçinin sütü, beraberinde olan elli, altmış kişiyi rahatlıkla doyurur. O ilm-i ledunun sahibiydi, ilimle mücehhezdi.

     Peygamber Efendimiz her gece kalkıyor ve bu nafile namazı kılıyordu. Peygamber Efendimizi aynen taklit eden sahabe O ne yaparsa ahsen bir örnek olarak aynen yapıyorlardı. Peygamberimiz teheccüd namazı kılarken de gelip dışarıda ışıktan akseden gölgesine uyarak namaz kılıyorlardı. Peygamber Efendimiz geceyi dokuz saat kabul edersek en az üçte biri olan 3 saat, bazen dört saat bazen beş saat bazen de üçte ikisi kadar 6 saat namaz kılıyordu. Peygamberimiz s.a.v Allah tarafından korunmuştur ama sahabe-i kiram zaten yarı aç yarı tok geziyorlardı ve ertesi gün işe gidenler ve sefere gidenler ve hasta olanlar vardı. Bu yüzden güçten düşüp sararıp solmuşlardı. O yüzden Allahütealâ Müzemmil suresi 20.ci ayeti indirdi ve Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Siz Peygamberiniz gibi dayanamazsınız diyerek teheccüd namazını biz tüm Müslümanların da kılmasını istemiştir. İlm-i ledün teheccüd namazında hızır aleyhisselam tarafından öğretilir.

73/MUZZEMMİL-20: İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakreû mâ teyessere minel kur'ân(kur’ânî), alime en seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).       Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur'an okumak, zikir yapmak, kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur'an'dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah'ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah'ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O'ndan (Kur'an'dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah'ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah'a istiğfar edin (tövbe edip Allah'tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.

     Sahabe-i kiram ve Peygamber Efendimiz gecenin büyük kısmını hep ibadetle geçirirlerdi.

51/ZÂRİYÂT-17: Kânû kalîlen minel leyli mâ yehceûn(yehceûne).                                                                    Onlar geceden uyudukları şey (zaman parçası) çok az olanlardı.

     Fizik vücutlarını Allah'a teslimden sonra sahâbenin en çok 4 saat zikirsiz zamanları kalıyor. Onun da çoğunu teheccüd namazına hasrettiklerinden sahâbenin uyumak için pek az zamanı kalıyordu.

32/SECDE-16: Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).                                                                                           Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (yan üstü yatarken kalkarlar). Rab'lerine korku ve ümitle dua ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (verirler).

     Allah “yanlarını yataktan uzaklaştıranlar” ifadesiyle yan üstü yatarken onların daimî zikrin sahibi olarak geceler boyu uykuda iken de zikir yaptıklarını ifade etmektedir. Buradaki infâk fizik infâk değildir; yani birinin eline geçen buğdaydan, arpadan başka insanlara da pay vermek veya paradan başka insanlara nafaka vermek infâk diye düşünülmemelidir. Buradaki infâk, fizik vücudun nefsi infâkidir. Fizik vücut zikir yapar. Allah'ın katından salâvât-rahmet ve salâvât-fazl nurları nefs için gelir. Fizik vücudun göğsüne gelir, Allah'ın göğüsten kalbe açtığı yoldan geçerek nefsin kalbine ulaşır. İnsanlardan uykularında da yan üstü yatarken zikir yapanlar, kalktıkları zaman Rab'lerine korku ve ümitle dua ederler. Talepte bulunurlar. Yani zikir yaparlar, diyor Allahütealâ burada. İşte gece kalkıp da zikir yaptıkları zaman Allah'ın katından gelen salâvâtla rahmet ve salâvâtla fazl nurlarını göğüslerinden nefslerinin kalbine göndererek, nefslerini Allah'ın bu nafakasından infâk ederler.

3/ÂLİ İMRÂN-17: Es sâbirîne ves sâdıkîne vel kânitîne vel munfikîne vel mustagfirîne bil eshâr(eshâri).                                                                                                                 (Onlar), sabredenler, sâdıklar (ahdlerine vefa edenler), kânitîn olanlar (Allah'ın huzurunda saygı ile duranlar), infâk edenler (Allah için verenler) ve seherlerde mağfiret dileyenlerdir.

     Seher vakti; imsakten yarım saat evvel başlayan ve bir parçası imsaka tekaddüm eden yarım saatlik zaman dilimidir. Allah ne vermişse onlara sabredenler sabirînlerdir. Allahütealâ sabır sahipleri için diyor ki: 

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).                                                                                                                    Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi oldukları ve ayetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için..

     Her devirde mutlaka bütün kavimlerde bir Resul vardır. Bu Resullerden birisi mutlaka huzur namazının imamıdır. Onlar sabrın sahipleri oldukları için imam olmuşlardır. Nefslerindeki afetler sabırsızlık afetiyle beraber yok olmuş, sabır hasletiyle beraber bütün hasletler gelmiş, nefslerinin kalbini doldurmuştur. Bu insanlar İlm'el yakînin, Ayn'el yakînin ve Hakk'ul yakînin sahipleridir. Sabrın sahibi olanlar Allah'ın Ayetlerine sadakat gösterenlerdir (sadıkîn). Ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah'a teslim etmişlerdir. 

     Kanitinler, bu dünyada Allah için ibadet yaparken kendilerini Allah'ın huzurunda görebilenlerdir. Fizik vücutlarından, başlarından yukarıya doğru bir şeylerin Allah'a ulaştığını, Allah'ın Zat'ında kaybolduğunu, orada bir süre kaldıktan sonra tekrar o bir şeylerin Allah'tan ayrılarak başlarına kadar ulaştığını yaşarlar. Namaz boyunca bu gidiş geliş birkaç defa tekrar edilir. Yavaş bir tempoyla ve vücut belli belirsiz ileri geri hafif bir sallantının içindedir. Bazen bu sallantı sağa sola da olabilir. Ama mutlaka onlar kendilerinden bir şeylerin Allah'a doğru yola çıktığını, O'na ulaştığını tekrar kendilerine geri döndüğünü hissedebilen, namaz boyunca bu olayı ardarda birkaç defa yaşayabilen insanlardır. Kanitinler servetlerini Allah yolunda harcayan, infâk eden insanlardır (munfikîn). Sonra da seherlerde Allah'tan bütün insanlara mağfiret dileyenlerdir (mustağfirîn). Devrin imamı mustağfirîndir. İnsanları mağfiret hedefine ulaştırandır. Çünkü arşı tutan meleklerle beraber ve kişinin ve devrin imamının talebiyle Allahütealâ kişinin günahlarını iki defa affeder ve böylece günahlarını sevaba çevirmiş olur. 

     İnfâkın Allah için olması asıldır. Allah için yapılan, insanların Allah'a ulaşması için sarf edilen, insanlara Allah'ın ilminin ulaşması için sarf edilen bütün paralar infâktır.

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

( Geceyi Allah İçin Kullanmak Ve Makamı Mahmud, başlıklı yazı mihrimah tarafından 17.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.