Üç beyinsiz diyordu, Mehmet Akif Ersoy’um.

Talat Enver ve Cemâl, oyuldu oyum oyum.

 

Bir birinden farksızlar, üçü de Alman gibi.

Bunlar Sarıkamış’ın, fiili müsebbibi.

 

Osmanlı’ya hükmeden, yabancı neferdiler.

Osmanlı’da Paşayken, Almanlara erdiler.

 

Altı Asırlık Dev'i, savaşa sokanlardı.

Bir imparatorluğu, kökünden yıkanlardı.

 

Sarıkamış Vahşeti, hep yazılıp çizilir.

Facianın altında, tarih dahi ezilir.

 

Ağlayacak yüreğe, sahip iseniz eğer.

Bir sahne sunacağım, ölmeye dahi değer.

 

Bu öyle bir sahne ki, çamlar buna şahittir.

Sahnede yer alanlar, tam doksan bin şehittir.

 

Soğuk bir cehenneme hazırlıksız gittiler

Ne helâlleşebildi ne de veda ettiler

 

Konumun kahramanı, doksan binden birisi.

Allah’ın kelâmıyla, ölülerin dirisi.

 

Kahramanım Kehribar Gözlü Yüzbaşı’mızdır.

Taa İstanbul’dan gelmiş, akan gözyaşımızdır.

 

Adı meçhûl. bilinen, kehribar renk gözüdür,

Lâ ilahe illallah, en nihai sözüdür.

 

İlikleri dondurur, Sarıkamış ormanı.

Savaşmadan almıştı, tam doksan bin toy canı.

 

Vakit akşam üstüydü, şehid adayları aç.

Yerde donmamak için, tek çareleri ağaç.

 

Askerlerin birçoğu, çam dallarına çıktı.

Kimi soğuktan donmuş, kimi yarı ayıktı.

 

Kahramanlar tünemiş, dallara kuş misâli.

Tarihte yaşanmadı, bu olayın emsâli.

 

Gecenin bir yarısı, bir ağaç gövdesine.

Yüzbaşı dayanmıştı, dalıp rüzgâr sesine.

 

Soğuk uyuşturuyor, uyursa ölecekti.

Komutansız bir birlik, ne hâle gelecekti.

 

Sırt sırta vermişlerdi, bir zavallı eriyle.

Ne bilsin ki yoldaştı, kaderi kaderiyle.

 

Kasaturası için, askerine seslendi.

Bilmedi ki askeri, şehidlikle süslendi.

 

Asker ses vermeyince, sarstı elleri ile.

Ölüler uyanmaz ki, uğraşması nafile.

 

Asker yana yıkıldı, kaskatıca donmuştu.

Yüzünde bir tebessüm, şehidlikten onmuştu.

 

Kehribar gözlerinde, dondu iki damla yaş.

Bu ne biçim bir belâ, bu ne biçim bir savaş.

 

Askerinin belinden, aldı kasaturayı.

Kehribar gözleriyle, son bir kez gördü ayı.

 

Sol elinin sırtını, karın üstüne koydu.

Kasatura saplayıp, derin bir acı duydu.

 

Acı çekersem eğer, uyuyup donmam dedi.

Oysa vadesi dolmuş, Yüzbaşı’m bilemedi.

 

Gece öyle soğuk ki, ilikleri dondurur.

İT’çi koca orduyu, çam dalına kondurur.

 

Doksan bin yiğit asker, uyuşur yavaş yavaş.

Bir tek mermi sıkmadan, bitecek mi bu savaş?

 

Ne toplar atış yapar, ne bir mermi sıkılır.

Bir gecede dev gibi, koca ordu yıkılır.

 

Sabah güneş doğunca, Ruslar bölgeye gelir.

Geceye rağmen hava, düzeldikçe düzelir.

 

Rusların komutanı, şok üstüne şok oldu.

O bir düşmandı ama, gözleri yaşla doldu.

 

Zavallı Türk askeri, dallara tünemişti.

Yerde donabilirim, dalda donmam demişti.

 

Kimi donup düşmüştü, kimi tünemiş dalda.

Rus komutan Türkleri, buldu acıklı halda.

 

Cesetler arasında, uzun müddet dolaştı.

Cesetler arasında, bir cesede ulaştı.

 

Gözü takılı verdi, açık Kehribar Göz'e.

Hayret içinde baktı, gülümseyen bu yüze.

 

Ceset kaskatı donmuş, sol elden kan akıyor.

İrkilen Rus komutan, ağlayarak bakıyor.

 

Böyle bir manzarada, Ruslarda yürek erir.

Komutan birliğine, atış nizamı verir.

 

Kendi selam dururken, içinden bir şey kopar.

Askeri birlik ise, saygı atışı yapar.

 

Şehidler ordusuna, nice türkü düzüldü.

Bu öyle bir VAHŞET ki, düşman dahi üzüldü.

 

FİKRET OĞUZTÜRK

 

 

 

 

( Kehribar Gözlü Yüzbaşı başlıklı yazı Hiddeti tarafından 17.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.