Büyüklerimizi eleştirdiğimiz, doğrularını yaşamadığını düşündüğümüz yaşlara geldik çok şükür. Bu yaşamıza kadar ne değiştirdik, hangi kötüyü, şerri yok ettik? Bir öz eleştiri yapmaya karar verdim.


Çocukluğumda Kıbrıs savaşı vardı. Sahne hem politik olarak hem de askeri olarak çok karmaşıktı. Olası bir saldırıya karşı geceleri lambalar yanmazdı. Mumlarla ders çalışırdım. Gündüzleri televizyonu kahramanlık türküleri ve Kıbrıs’tan gelen savaş görüntüleri doldururdu. Cesaretle ilerleyen askerimizi ve kurtulan soydaşlarımızın acıklı manzaraları, toplu mezarları, ağlayışları, acıları ve nihayet sevinçleri doldururdu cam ekranı. Yeni yeni türeyen terör olayları vardı. Ortalık karışmaya başlamış, sağ ve sol denen iki farklı fraksiyon hortlamıştı. Mitingler, sokak kavgaları, pisi pisine ölen insanların haberleri konuşuluyordu. Yine de mahalle insanları yaşamlarını bu kargaşa da bile yaşamlarını normal olarak sürdürebiliyordu. Sorunlar farklı mahallere gitmekle yaşanıyordu, yalnızca!   


Şimdilerde, 15 Temmuz darbesi, ardından gelişen kuzey Suriye’de terör’e karşı verilen savaşı izliyoruz. Yıllardır kangren olan terörün acısı artık kabuk bağladı kalbimizde. Terörü lanetleyen ve düşmanlığıyla büyümüş, otuz beş yaşına kadar gelmiş bir nesil var. Bu yüzden olsa gerek, Kıbrıs savaşıyla kıyas yaptığımda bu görüntüler onun kadar etkili değil. Şehit cenazelerini görmek sıradanlaştı. Sanki yapması gereken vazife haline dönüştü. Acı düştüğü yeri yakıyor yalnızca… Kahramanlık destanının ruhu çocukluğumda ki gibi etkili değil. Şehidin ailesine de artık devlet bakıyor ve onları koruyor. Bilinçli bir Türkiye var, aşağılanmışını yeniyor hızlıca. Tek sıkıntı manevi yönden yitirilen heyecan ve bilinç duygusu!


Çocukluğumda teknoloji yoktu, komşuluk vardı. Zengin fakir iç içe yaşardı. Bir kaç katlı apartmanlar ve gecekondular vardı. Her yerde küçük esnaf dükkanları ve orada da her mesele konuşulurdu. Hazır giyim nerdeyse yok gibiydi. Bayramdan bir kaç ay öncesinde bayramlık pantolon ve elbiseler terzilere sipariş edilirdi. Yoğurt, sebze ve meyve, tatlı, limonata, boza .. Daha nice şeyler sokakta satılırdı. Herkes birbirini tanır, geceleri kapı önünde oturur, sohbet ederler ve dertleşirdi bu yüzden. Yaz gecelerinde, çaylar içilir, çekirdekler çitlenir ve açık hava sinemasına gidilirdi. Kim iyilik ediyorsa da kötülük ediyorsa da bilinirdi. Gurbet denen acıklı bir ayrılış vardı. İletişim mektupla ve belki de aylar içinde yapılırdı. Bu yüzden sıla özlemdi. Şehirler köy yaşamından da fazlalığı yok gibiydi, belki elektrik ve aydınlatma, belki az da olsa bulunan telefon, belki lüks olmayan arabalar, tek tük çamaşır makineleri, buzdolapları… Et kasaptan günlük alınır ve günlük tüketilirdi. Bu kadar imkansızlığa ve teröre rağmen, ilişkiler sımsıcaktı. İnsanların şikayetlerini bile dinlemek güzeldi.


Günümüzde, terör yine var ancak, bu artık kaldırılamaz hale geldi. Teknoloji en fakirin evinde bile kullanılır oldu. Kırk elli katlı evlerde oturmak, site halinde inşa edilen bu evlerde havuzundan saunasına kadar, yürüyüş yollarına kadar bir alanda olması nedeniyle komşuluk nerdeyse yok gibi… Kimse ortak alanlarda yahut karşılaştıklarında bırakın konuşmayı selamlaşmıyor bile…   Küçük esnafın yerini AVM’ler aldı. Evine çalışmaktan gece gelen insanlar, serbest zamanlarında da gezmeye, pikniğe, yahut bu AVM’lere alış verişe gidiyorlar. Bırakın komşuyla ilgilenmeyi, aileler çocukları ile bile ilgilenemez haldeler. Daha çok para kazanmak ve karı-koca olarak kendi hayatını yaşamak adına modern yaşam dedikleri standartları yakalamış olduk çok şükür.  


Din bile görselleşti. Çocukluğumda, orucunu tutmayanı kınarlardı, kimse aleni yemek yemezdi Ramazanda… Şimdi öylemi, aleni yemek yemeler, tutmayanlar da öylesi çoğaldı. Teravih için camilerde dolmuyor. Hatta cenaze namazlarında, tabutun önüne ölenin resmini koyuyorlar artık. Hatta, eğer devlet erkanından birileri gelirse, ölenin yakınları cenaze namazı kılmak için gelenlere hoşgeldin diyor, oysa, her gelenin ölenin yakına baş sağlaması dilemesi gerekirken! Sanki ölünün cenazesini kılmak siyasi bir hal aldı. Helalliğin bile ne anlama geldiğini bilmeyen bir nesili hortlattık.  Ünlü birinin ölüsünde cenaze yerine gelindiğinde, bir hristiyan cenaze namazından farkı, herhalde papaz yerine imamım namaz kıldırması. Ruhu aynı, maalesef!   


Çocukluğumda herkes birbirine Türk Lirası borç verirdi. Birbirine güvenirdi. Oysa günümüzde, kimse kimseye güvenmiyor, borç vermiyor, verse de dövizle veriyor. Kimseden borç para alamayan kişi faizle bankaya borçlanıyor. Bırak acil paraya ihtiyacını, her ihtiyacı olduğunda bankaya koşuyor. Kur’anda faiz alanın Allah ile savaştığı vurgulansa da alnı secdeye değsin değmesin nerdeyse herkes banka borcuna, faize, kredi adı altında da olsa tamah ediyor. İnsanların iki kaşı arasına faizci damgası basılmış durumda, maalesef! Kimse ayağını yorganına göre uzatmıyor, israf toplumu olduk. Maddeyle yatıyor maddeyle kalkıyoruz. Böyle olunca sevgi, aşk, ilahi yol… Maddesel olgulara bağlanıyor, maalesef!


Teknoloji ve modern yaşam bizim ruhumuzu satın aldı galiba… Teknoloji olmalı ama bir araç gibi, amaç gibi değil, asla! Ne dinsiz, ne Kuransız  ne ahlaksız, ne de insansız … En önemlisi samimiyetsiz yaşayamayız! Diriliş için geç değil, yeterki sıkıntımızın kaynağını bilelim. Çözmek isteyelim. Bu millet üzerinde oynanan oyunlara son verip, saadeti yakalamanın zamanı gelmiştir artık. Allah yar ve yardımcımız olsun inşallah…


Saffet Kuramaz 

( Teknoloji Geldi Mertlik Bozuldu başlıklı yazı safdeha tarafından 23.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.