HAYAT VE
ÖLÜM,
İnsanın ruhu, Allah’ın zatından üfürdüğü
manevi bedeni, kendisine ait değildir. İnsana emanet olarak verilmiştir. Bütün
insanların ruhu ölümle mutlaka Allah’a dönecektir ve Allah’ın zatında ebedi
olarak kalacaktır. Ölmesi mümkün değildir.
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus
sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun
içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme
hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
33/AHZÂB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe
ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne
zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk,
teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu
yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.
İnsanın nefsi, enerji bedendir ve dünyada ölümle
ölmez ve kişi öldükten sonra berzah aleminde kıyamete kadar yaşar. Kıyametten
sonra ise mahşer meydanında tekrar diriltilen fizik bedenine gelip girecek ve
yaşamaya devam edecektir.
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve
onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene)
(andolsun).
6/EN'ÂM-98: Ve huvellezî enşeekum min nefsin vâhıdetin fe mustekarrun
ve mustevda’(mustevdaun), kad fassalnal âyâti li kavmin yefkahûn(yefkahûne).
Sizi bir tek
nefsten (Âdem (A.S)'dan) yaratan ve böylece (sizin için) kararlı bir kalma yeri
(fizik vücudumuz için yeryüzü: dünya), bir de emanet kalma yeri (nefsimiz için
cennet ve cehenneme gitmeden önce geçici olarak beklenilen yer; berzah âlemi)
dizayn eden O'dur. Fıkıh eden bir toplum için, ayetleri ayrı ayrı detayları ile
açıkladık.
Âdem (A.S)'ı tînden (kilden, topraktan),
ondan da Havva'yı, zevcesini cennette yaratmıştır. Sonra da "Dünya adı
verilen bu gezegene inin bakalım." demiştir. Âdem (A.S)'la, Havva Anamız
ve onlarla beraber cinler, ayrı ayrı âlemlerin varlıkları olarak aşağıya
dünyaya inmişlerdir.
Biz insanlar, bir gün mutlaka
öleceğiz. O zaman Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in tabiriyle küçük kıyâmetimiz
kopacak, hayat filmimiz bize gösterilecek ve bir azaba duçar olacağız; kabir
azabı. Kim salâhın ikinci mertebesine ulaşmışsa Allah, onun günahlarını
örtecektir. Üçüncü mertebesine ulaşmışsa sevaba çevirecektir, onlar kabir
azabına muhatap olmayacaklardır. Ama cehenneme gidecek olan insanlar için
öldükleri zaman da bir kabir azabı söz konusudur.
Bazıları diyorlar ki: "Kabir
azabı diye bir şey Kur'an’ı Kerim'de yoktur." Oysa ölüm vücut bulur, kırk
gün süreyle kabirde bütün hayat filmi, kişiye gösterilir. Ve o hayat filminin
her negatif faktöründe, manevi bir azapla mutlaka cezalandırılır.
Âdem (A.S) 1200 yıl yaşamıştır.
Bugün normal hayatlarını yaşayan insanlar, bu dünya adı verilen gezegende ne
kadar yaşarlarsa, fizik vücutlarıyla o kadar kalacaklardır. Kişi doğduğuna göre
bir gün mutlaka ölecektir, hiçbir alternatif yoktur. Zaman ve mekân
koordinatları belirlenmiş, tamamen yerli yerine oturmuştur. O an geldiği zaman
dünya adı verilen bu gezegenin o noktasında, iki koordinatın; ordinat ve
apsisin kesiştiği noktada, o koordinatta ölüm gerçekleşir. Burası, fizik
vücudumuz için kararlı kalmanın sona erdiği yerdir. Nefsimiz, melekler
tarafından bizden alınacaktır. Aslında nefsimiz, vücudumuzdan ayrılmak
mecburiyetindedir. Çünkü mitokondriler elektrik üretemeyince, vücudumuzun
manyetik alanları sona erer ve nefsimiz bizden ayrılır. Ruhumuz bizdeyse,
ölmeden evvel Allah'a ulaştırmamışsak, o da ayrılmak mecburiyetindedir. Çünkü
vücudun çekim gücü yoktur. Artık vücutta ikisi de kalamazlar. İkisinin de
çıkışları sigara dumanına son derece benzemektedir. Şekillendikleri zaman tam
sizin hüviyetinize girerler. Her şeyleriyle nefsiniz de, ruhunuz da sizin bir
kopyanızdır. O anki durumunuz nasılsa saçınızla, sakalınızla, her şeyinizle
sizi temsil etmektedirler. Ve nefsleriniz, berzah âlemine girer.
Berzah âlemini herkes bilir,
görmeyen yoktur. Ne zaman rüyanızda fizik şartların içindeyseniz, bir fincanı
kaldırdığınız zaman fincanı elinizle tutabiliyorsanız, içindeki çayı
içebiliyorsanız, bir koltukta oturuyorsanız bunların hepsi fizik
standartlardır. Öyleyse öyle bir dünyada rüyadaysanız, bilin ki berzah
âlemindesinizdir. Orada rahmetli olan dedenizi, annenizi, babanızı
görebilirsiniz. Onlara sarıldığınızda tıpkı sizin vücudunuz gibi şu dünyada nasıl
insanlar etten kemikten oluşuyorsa, orada da ellerinizin, kollarınızın arasında
annenizi, babanızı, dedenizi, büyükannenizi fizik olarak hissedersiniz. Sizin
gibi konuşurlar, dünyaya ait şeyleri sorduğunuzda cevabını alırsınız. O zaman
emin olursunuz.
Yakınları, dostları ölenler, üzülmeyin, onlar ölmediler. Sadece fizik
vücudun bu dünyadaki görevi sona ermiştir ve geldiği yer olan toprağa geri
döner. Ama nefsiniz yaşamakta devam edecektir. Ölenlerin nefsleri de yaşamakta
devam edecektir. Yeni biri ölmüşse, onun için çok üzülüyorsanız, üzülmeyin.
Onlar üzülmenizi zaten istemezler. Çünkü yaşamaya devam ediyorlar, değişen bir
şey yoktur. Hayat burada devam ederken ölümden sonra orada devam etmeye başlar.
İşte berzah âlemi Allahütealâ'nın
"müstevdaun" dediği bir geçici yerdir. Kıyâmete kadar bütün nefsler
değişmeden, hangi yaşta öldüyse o haliyle, orada yaşayacaklardır. Her zaman
öyle olmayabilir de çünkü orada boyut değiştirmek her zaman mümkündür.
Kendinizi, 7 yaşında veya mevcut yaşınızın çok ötesinde bir yaşta
görebilirsiniz. Zaman içerisinde değişiklik berzah âleminde olağan bir şeydir.
Berzah âleminde ölüm yoktur. Hangi olayı görürseniz görün, bir insanı makineli
tüfeklerle tarasınlar, yüzlerce parçaya ayırsınlar yine de onu öldüremezler.
Tekrar canlandığını görürsünüz. Buna rağmen rüyalarınızda korkarsınız. Halbuki
korkulacak bir şey yoktur. Hiç kimse size hiçbir şey yapamaz, hiç kimse sizi
öldüremez. Rüyanızda yaralandığınızı görürsünüz. Neticede aradan 10 dakika
geçtikten sonra yaranız kalmamıştır.
Suların dibine inersiniz, yarım saat
orada suyun dibinde yüzersiniz. Orada nefes almaya ihtiyacınız yoktur.
Ölmezsiniz, uçurumların en derinine düşersiniz bir şey olmaz. Ama o korkuyu,
alışık olmadığınız için yaşarsınız.
Ve Allahütealâ diyor ki: "İdrak
eden bir toplum için bunları birer birer açıkladık."
Bu dünyada ölen topraktan yaratılmış,
nefse ve ruha mekan olan fizik bedendir. Fizik beden bu dünyada ölür ve
toprakta çürür. Ama fizik beden de kıyametten sonra ise tekrar diriltilecek ve
nefs ile beraber yaşamaya devam edecektir.
15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein
mesnûn(mesnûnin). Andolsun ki; Biz insanı,
“hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme
uğramış salsalinden) yarattık.
"Hamein", inorganik maddelerin
bazılarının, özel şartlarda bir süre sonra organik madde dönüşümüne uğramış
halidir. "Mesnûn" da belli bir şeklin standardize edilmiş halidir
(standart insan şekli). Toprakta bulunan inorganik azotu, organik azota
çevirir. Böylece biyolojik bedenin iç yapı taşı olan aminoasitlerin amin
grubunu NH2 oluşturur. Karbon atomuyla su, amino asidin asit grubu olan
karboksil grubunu COOH meydana getirir. Canlı DNA (desoksiribonükleik asit)'in 4
ana amino asidi olan adenin, tionin, guanin ve sitozinin yapısının esasını
organik karbon (C) ve organik azot (N) oluşturur. Toprağa gömülen cesedin
parçalanması, organik azot ve organik karbonun tekrar inorganik karbon ve
inorganik azota dönüşmesi esasına dayanır. Burada Allahütealâ, insanın
inorganik sistemden organik sisteme geçen temel yapısının standartlarını iki
basit ifadeyle (hamein ve salsalin) vermiştir.
Salsalin, aslında çamurken
sonra kurumuş ve standart bir şekil verilmiş topraktır.
Hamein, organik dönüşüme uğramıştır ve
nefsi de şekillendirmiştir.
Allahütealâ, zaman içerisinde
toprağın inorganik standartlarının organik standartlara dönüşmesini temin
ederek insanı yaratmıştır. Muhtevada; inorganik maddelerin organik maddeye, organik
maddelerin de inorganik maddelere dönüşmesi dünyada devamlı bir hüviyet
kazanır. İnsanın vücuda gelmesinde çamur azot tatbikatıyla, bakterilerin
tesiriyle inorganik azot, organik azota çevrilir. Ve böyle bir sistemde önce
aminoasitlerin birincisi amin grubu teşekkül eder ve daha sonra da
desoksiribonükleik asidin (DNA) diğer 4 ana amino asidi adım adım gelişir:
Adenin, tionin, guanin ve sitozin.
Allahütealâ inorganik maddelere
(hayatla alâkası olmayan malzemeye) yavaş yavaş hayatı tutabilecek olan yeni
bir hüviyet kazandırır.
Allahütealâ, hayatı verdiği zaman o
hayatın üstlenebileceği, yerleşebileceği bir muhtevayı (aminoasitler grubunu)
da oluşturmuş, sonra da insana hayat vermiştir. Bu statüyü oluştururken,
sistemin inorganik başlangıcından organik başlangıca ulaşması, hayatın
başlaması değildir. Organik bir sistemde hayat yoktur. Ama organik sisteme
hayat gelirse, o hayatı kabul edecek ve devam ettirecek olan bir vasıf
taşımaktadır. İnsana hayatı veren ve "akıl" adı verilen bir mahlûkuyla
insanı ne yapacağını bilen bir hüviyete sokan, Allah'tır.
"Allah'a gerek yoktur, her şey
kendi kendine oluşmuştur." tezi, Allah'ın kanunları karşısında hiçbir şey
ifade etmez. Birtakım âlimler ilimden biraz bir şeyler öğrendikleri zaman
Allah'ın söylediklerini yalanlamaya çalışırlar. Allah'ın onlara verdiği ilim,
onları Allah'a daha çok yaklaştıracak bir ilim olmasına rağmen onları Allah'ın
yokluğunu iddia edecek bir hedefe yöneltmektedir. Bunun arkasında sadece şeytan
vardır. İnsanlar ilerleyen günlerde, aylarda, yıllarda şeytanı ve onun takımını
çok daha iyi tanıyacaklardır.
32/SECDE-11: Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe
ilâ rabbikum turceûn(turceûne).
De
ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra
Rabbinize döndürüleceksiniz.”
Ölüm olayı, Azrail (A.S) ve onun
beraberindeki ölüm melekleriyle tahakkuk etmektedir. Gelen melekler kontağı
kapatırlar. Vücuttaki 70 trilyon hücredeki mitekondrilerin elektrik üretmesi
sona erer. Hücrelerdeki elektrik üreteçleri artık çalışmazlar.
70 trilyon hücrenin her birinde
mitokondriler vardır. Elektrik üretirler ama kontak kapanınca artık elektrik
üretmeye imkân kalmaz. Üretemeyince vücuttaki bütün fonksiyonlar durur. Beyne
oksijen gitmeyince evvelâ beynin fonksiyonları durur. Beyinden başlayan ölüm
bütün vücuda yayılır. Bu, ölüm meleklerinin yaptığı şeydir. Sonra ölüm
melekleri, eğer ruh vücutta ise Allah'a ulaşmamışsa vücudun sağ üst tarafında,
yatay olarak yer alan ruhu da alıp Allah'a götürürler. Eğer ruh Allah'a
ulaşmışsa biraz beklerler, Allahütealâ'nın katından ruh gelir, ölüm
meleklerinin görev yapması için sağ omuzun üzerinde yatay vaziyette yer alır.
Ve ölüm melekleri ruhu tekrar Allah'a götürürler.
Bu dünyada ölen herkessin bedeni
kıyametten sonra tekrar diriltilecek ve mahşer meydanında toplanacak. Orada bir
daha öldürülecek ve tekrar cennete ve cehenneme uygun bedenler olarak diriltilecek.
Nefslerde berzah âleminden gelerek kendi fizik bedenlerine girecekler ve bizim
bilemediğimiz sonsuz bir zaman biriminde yaşamaya devam edecektir.
30/RÛM-55: Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra
sâah(sâatin), kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne). Ve
o saatin geldiği (kıyâmetin koptuğu) gün, mücrimler bir saatten fazla (mezarda)
kalmadıklarına yemin ederler. İşte böyle döndürülüyorlardı (ölümden hayata
döndürülüyorlardı).
Buradaki ikinci bir hüviyet ölümden hayata
döndürülmektir.
Bir kişi, Âdem (A.S) zamanında ölse
de kıyâmetin kopmasından bir evvelki gün ölse de kıyâmet günü ölse de zaman
hepsi için aynıdır. Uyandırılmaları, hayata geri dönmeleri, zaman yaşadıkları
güne geri döndüğünde gerçekleşecektir. Bu sebeple zaman onların canlı olduğu
zamana geri döndüğünde onlar zaten canlı hüviyette olacaklardır.
Binlerce yıl ölü olarak kalanla bir
gün ya da birkaç saat ölü olarak kalan kişiler arasında bir farklılık
olmayacaktır. Hepsi için çok hızlı geçen zaman süratle başa doğru yürüyecektir.
Hepsi aynı şeyi hissedecektir. Hepsi hayata geri döndürülmüş durumda oldukları
için öldükleri anla o an arasındaki farkın bir veya birkaç saat olduğunu
söyleyeceklerdir.
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU