1982 yılından itibaren öğretmen yetiştiren kurumların tamamı, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınarak üniversitelere devredilmiştir.

Eğitim Enstitüleri, Eğitim Yüksekokulu adıyla, Eğitim Fakülteleri’ne bağlandı. Eğitim Fakültesi süresi 1990’dan itibaren iki yıldan, dört yıla çıkarıldı.

1992'de Eğitim Yüksek Okulları’ndan bazıları, bağlı oldukları Eğitim Fakülteleri ile birleştirilerek, Sınıf Öğretmenliği Bölümü haline getirildi. Rektörlüklere bağlı olanlar ise Eğitim Fakülteleri’ne  dönüştürüldü.

Enstitülerin, Fakülte haline dönüştürülmesi ile, Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen yetiştirme uygulamaları azaldı. Böylelikle öğretmenin kalitesi gitgide erozyona uğramaya başladı.

 Milli Eğitim Sisteminde 1990’lı yılların ortasında sınıf öğretmeni ihtiyacı 30.000’in üzerindeydi. Eğitim Fakülteleri, bünyelerinde sınıf öğretmenliği programı açmakta isteksiz davranıyorlardı.

 Bakanlık bu açığı kapatmak için 1996 yılında branş öğretmeni adaylarından isteyenleri sınıf öğretmeni olarak atadı. Dahası ziraat mühendisi, işletme fakültesi mezunu vb. üniversite mezunlarını da sınıf öğretmeni olarak atamaya başladı.

Bu öğretmenlere “etik değil” diye üniversiteler pedagojik formasyon programı açmadılar.  MEB’ nın açtığı programları protesto ederek, öğretim elemanı göndermediler. MEB illerde pedagojik formasyon kursları açtı.  Bakanlığın bu uygulamaları bilimsellikten ve gerçeklerden çok ıraktı. Öğretmenlik mesleğine büyük zararlar verdi.

Plansız programsız, günü birlik uygulamalar ve YÖK, MEB arasındaki iletişimsizlik sonucu; sistemde nitelik sorunu ortaya çıkmaya başladı. Uygulama, öğretmenlerin kamuoyundaki statüsünü de olumsuz etkiledi. 

1996 yılından itibaren Eğitim Fakülteleri, Fen ve Edebiyat Fakülteleri öğrenci ve mezunlarına yönelik olmak üzere İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Sertifika Programları açtı.

1997 yılında Sınıf Öğretmenliği Bölümlerinin sayısı 54'e çıkarıldı. Yeni açılan Eğitim Fakültelerinde Sınıf Öğretmenliği Programı, İlköğretim Bölümü içine alındı.

Sekiz yıllık “zorunlu ilköğretim” uygulamasına hazırlıksız geçildi.  Köylerdeki beş yıllık ilkokulların büyük çoğunluğu, taşıma merkezlerindeki sekiz yıllık ilköğretim okullarına taşınmak zorunda kalındı. Gerekli planlama yapılamadığından, öğrenciler sağlıksız koşullarda yeterince beslenemeden uzun mesafelere taşınarak hırpalandı.

Kurumlardaki bina yetersizliğinin yanında büyük ölçüde öğretmen açığı da ortaya çıktı. İhtiyaç  duyulan öğretmenlerin yetiştirilmesi amacıyla, MEB ve YÖK’ün iş birliğinde, öğretmen yetiştirme programları yeniden düzenlendi. 

 YÖK, her Eğitim Fakültesi’nden, bünyesinde  sınıf öğretmeni yetiştirme programı açmasını; Matematik, Türkçe, Sosyal bilgiler vb. bölümlerinin yerine, Matematik Öğretimi, Türkçe Öğretimi, Sosyal Bilgiler Öğretimi vb. bölümlerin açılmalarını istedi.

Bu müdahale, kendilerini alan uzmanı olarak gören akademik kadrolarca tepkiyle karşılandı. YÖK, anti demokratiklikle, dayatmacı olmakla suçlandı. Haziran 2000 tarihinden sonra YÖK sertifika programlarına, kısıtlama getirerek, bu uygulamaya son verdi.

Böylece 1998-1999 öğretim yılından itibaren, uygulanmaya başlayan yeni sistemde, okul öncesi ve ilköğretim öğretmenleri lisans düzeyinde öğrenime tabi tutuldu.

Yeni uygulama, ciddi kimlik değişikliğine yol açmadı. Çünkü bölümlerin, ders programlarının ismi değiştirilmesine rağmen -Örneğin Türkçe bölümünün ismi Türkçe öğretimi, dersin ismi de Türkçe dersi öğretimi olmuştur- uygulanan programlar, okutulan içerik ve kadrolar temelde aynıydı.

Görüleceği üzere, öğretmen yetiştirmede istikrar ve kalite yakalanamamış, değişen ve gelişen dünya konjonktürüne ayak uydurulamamıştır.

Öğretmen yetiştirme konusunda, sorumluluğun üniversitelere devredilmesi; alanın özerkleşmesi, uzmanlık alanı  haline gelmesi, bilimsel birikimin sağlanması ve üretilmesi açısından kuşkusuz isabetlidir.

Ancak Eğitim Fakülteleri’nin uygulama dışında kalması; bilimsellik kulvarında ilerlerken, hayatın içinden beslenememesi sonucunu doğurmuştur.

 Giderek birbirine yabancı, “MEB ve Eğitim Fakülteleri” biçiminde, ortaya iki farklı yapı çıkmıştır.


Sevgiyle kalın…


 


 


KAYNAKÇA 

Cavit Binbaşıoğlu, Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yay. 1995.

Hüseyin Akyüz, Eğitim Sosyolojisinin Temel Kavram ve Alanları Üzerinde Bir Araştırma. İstanbul: M.E.B. Yayınları, 1991.

Ali Türer, Uluslaşma ve Evrenselleşme Sürecinde Modernleşme Dönemi Eğitim Düşüncesinin Rolü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir, 1998.


 


 


 



( Muallim Mektepleri’nden Eğitim Fakülteleri’ne başlıklı yazı KARAM-41 tarafından 29.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.