Hangi duygunun himayesinde olduğumu
bilmediğim gerçeği ile dayatıyorum kelimelere; ilk etapta hüznün minvalini
teğet geçtiğim…
Kirli satırlarından muzdarip olmam
hangi gerçeği değiştirebilir ki?
Tetikleyen hiçbir şey kalmadı artık
yine dinamiklerin kimliklerini sorgulama ihtiyacı da hissetmediğim.
Ötenazi yapmak fena fikir değil hani:
bedenimle değil ruhumla uçuştuğum dağlarında yine duygu bazında illet bir
ikileme denk düşüp kime neyi ne amaçla anlatacağım da umurumda olmaz iken ne de
olsa yası ve yasası pek bir makbul evrenin.
İkram edeceğim ya da uğruna ant
içeceğim belki telaffuz etmekten yorgun düşüp üstüne üstük imtina ettiğim.
Parçalanan ana kıtası yine
istikametimde top yekûn bayrak açmış ilkeler ve kahrolası değerler. Nereden
başlamam gerektiği değil beni kaygılandıran bilakis o meçhul sonu
çabuklaştırmak isteminin ağır basması.
Hep aynı şey oluyor. İlla ki ölüm
aklıma giriyor ve illa ki en sevdiklerimi kaybetme ihtimalim yaşama sevincime
ket vuruyor.
Kayda değer ne mutlak bir doğru ne de
mutlak bir iyilik.
Zorlandığım kadar zorluyorum da
aslında heybemdeki fazlalıkları ansızın boca etmek istiyorum hangi satır
boşluğu değil de hangi yürek boşluğuna denk düştüğüm aslında tek boşluk bilfiil
benim ve boş hayalleri ne kursağımda takılı ne de umurumda aşk ve benzeri
duygular zira çok yorgunum.
Kayıtlara neyi geçirirlerse artık…
Ya kayıp aklını yeni buldu ya da
zamansız bir ölümü elleriyle sundu kendine.
Gülücük yüklü bir serzenişle muhalif
kim ise aslında rotamdan filan da geçtim sadece günümü harcıyorum daha doğrusu
idame ettirdiklerimle ikmale kalmış bir öğrenci kadar umarsızın.
Ne dünde kaykılmışlığım ne de
yarınlara dair bir beklenti hele ki insanlığın sunumu ya da kaybı şunu ya da
bunu gerektiriyor gibi bir maruzat ya da öngörü.
Dengimde saklı uykum belki de ya da
denk yaptığım o saçmalıklarda uyduruk bir hayatın sahibesi ve evreninin yanlı
beşeri ki o da; benzeri durumlardan nasıl kurtulmuş olabildiğimin de
muhasebesi.
Sıfatlar filan da ilgilendirmiyor
ziyadesiyle sıfat yüklü bir önsözü var ne de olsa konuşmayı ve tepki vermeyi
unutmuş ya da uydurmuş kim ise.
Kırgınlığım kadar kızgın olsam keşke
en azından bağırır çağırır ve fazla enerjimi atıp da yorgun düşüp sızıverirdim
yine rahmetin aktığına biat ve tüm uykusuzluğuma inat.
Faiziyle geri dönmesini dilediğim ne
ise lakin hep bir borç batağındayım.
Keşke çekmekten aciz olduğum
kredilerin faizi ile daha da borçlansaydım en azından batan gemimde kalan son
yolcu olurdum ya da gemisini terk etmeyen kaptan.
Bir münazara gibi aklımın
beyitlerinde gidip gelen karıncalar ve fısır fısır her dize yine uydurduğum hikâyeleri
istiflerken aklımın ve defterimin bir köşesinde…
Köşe dedim de… Köşe Kadısı zatı âlimin
şeceresine ihanet eden sevgi pınarım da kurudu. Ne sevmek ne sevilmek istiyorum
hele ki bunca zaman oluk oluk akıttığım sevgi tezahürü ve yanlı tüm müspet
duygularım asla ve asla hedefini on ikiden vuramadı gelin görün ki; ne varsa
habis ve kirli geldi buldu beni.
Ölmekten korkardım bir zamanlar…
demeyi mi özledim ne?
Biliyorum ki; omzumdaki melekler
sevgiye ettiğim bu ihanet ile hayli çentik attılar yine içimin itiraflarında
tek muhatabım Yaratan iken…
Soyutlandığım bu mekanizmada bir
ötenazi önerebilirim cihana aslında içimin yorgunluğunu örtmek filan gibi bir
kaygım ve kaybım da olmaz iken yine dolu misali yağar ve kırarım sevdiğim ve
beni sevmeyen tüm insanların.
Bir şiirime denk düşen bir okuyucunun
yorumuna takıldı aklım dün zaten ne yorum yapacak gücüm var ne de etraflıca
düşünüp gelen yorumlara cevap verecek gücüm lakin gelen bu yorumla sarsılmadım
desem yalan olur hani.
Demek ki; boykot ettiğim hayatın da
beni boykot ettiğine kani artık pek umursamıyor muyum ne bunca ihaneti ve
tepkisizliği…
Hayatın neyden ibaret olduğu da ilgi
alanımda değil diğer yandan geçen gün alışveriş esnasında arkamdan kıs kıs
gülen densiz kadının sarf ettiği o söylem de canımı hayli yakmışken…
Can yakmak aslında o kadar da zor
değil bilakis kolay bir durum tespiti lakin kimin eline ne geçiyor anlamış
değilim ve ne yazık ki; bu ve benzeri
durumları nasıl izah edeceğimi de bilemiyorum.
İçimin coğrafyasında o kadar dik
tepeler ve derin sular var ki ve ben ne yazık ki; ne o tepelerden geçebiliyorum
ne de enginlerde boğulmadan kulaç atmayı beceriyorum yine de sığları sevmek
gibi bir kaygım asla yok zaten olmadı da sanırım enginlerde can çekişmek acı
çekmeyi seven ruhuma uygun bir intihar vesilesi bu bağlamda kim canımı ne kadar
yakarsa yaksın ne içim alev alıyor ne de suyun ferahlatıcı etkisine ihtiyaç
duyuyorum.
Hoyrat bir rüzgâr var dışarıda oysaki
ne yaprak kımıldıyor ne de birileri üşüyor iliklerine kadar oysaki içimin
canları paramparça.
Deli gibi yağdığına şahidim hani:
önce esen rüzgâr akabinde eşlik eden delici sağanak yine de kuru yerler ama
nasıl da ıslak içimdeki çocuk ve unuttuğu neşesi.
Kuru gürültüye pabuç bırakan ya da
bırakmayan sanırım bir eziyet mahsulü her görünen ve her görünmeye ihanet eden
sırnaşık duygu ihlali.
Sonramı teyit etsem ne çıkar?
Ya da öncemle iştigal etmekten
kuvvetle muhtemel kim zarar görür ki yine benden başka?
Kuyruk acısı olan kim ise ki buna asla
ihtimal veremem ne de olsa birilerine ne borcum var ne de hıncım sadece
zamanında canımı yakanları çoktan Allah’a havale ettim.
Sevgiyi boykot edenlere duyurup da ne
yapacağım diğer yandan ne de olsa insanlar sadece belli bir kesime odaklanıp
belli bir kitleye hükmediyor aslında sevdiğini sanıyor ya da seviyor ama şu da
bir gerçek ki; insanoğlu kartlarını gerçekten iyi oynuyor: tecrübe ile sabit ne
de olsa.
Maddi beklentilerin nükseden yüksek
voltajlı seyri ve yine kendince yapılan pazarlıklar hani nerede ise bir lira
için birbirinin gözünü oyacak insanoğlu bu demek değil ki; ihtiras ve maddi
beklenti tek kıstas: asla lakin çoğunluk muzdarip iken bunca menfi menşeli
maddi açılımdan görünen de o ki; manevi değerler ya da hissiyat ne karın
doyuruyor ne de belli bir getirisi var hayal kırıklığı dışında.
Bir kuram üretmem gerekirse acının ve
hayal kırıklığının haritasını çıkabilirim.
Öncelikle aşka düşeceksiniz lakin ne
insan ne de bir beklenti doğrultusunda basit bir beşeri aşk değil.
Duyguların hümayunu ardından
hayallerin ve çabanın sunumu derken sükutu hayale uğradığınız ve tek kuruş
maddi çıkarım yapma ihtimalinizin de olmadığı.
Sahiplendiğim yazarlık sevdam…
Süratle sevebilmek ve geri kaçmak
gibi bir durum da söz konusu iken…
Ve nihayetinde sevmekten ve hayal
kurmaktan korkar hale geldiğiniz…
Derken hayatı geriden takip etmek
adına başrolüne soyunduğunuz bu filmin figüranı haline gelme durumunda yine
mutsuzluk teyakkuza geçerken.
Canınız yanmalı: illa ki yanmalı ve
bu şekilde üretmeye sebat etme gerçeği.
Biliyorum ki; paranormal bir sunum
ya da laterna düzeneğinde tetiklenen duygularınız ve siz canınızı kurtarmak
yerine kendinizi boşluğa bıraktığınız ve boş verdiğiniz her şeye göz yaşı döküp
zamanı geri almak istemi.
Ne yalan.
Ne de abartı.
Lakin bir kurgu da değil.
Kurmaca hayatların alfabesinde
kaçıncı harfsiniz peki?
Körebe sancılar.
Ebegümeci acılar.
Tuhaf bir lehçe iken aşkın ve
hasretin pervasızlığında dümen kırdığınız ve illa ki birilerini sevme ihtiyacı
ile yumulduğunuz o hayat penceresi ki camı kırık ya da kirli ama yüreğiniz hala
temiz ve saflıktan muzdarip.
Bir göle öykündüğünüz ki nasıl da
dalgalı ruhunuz.
Bir çağlayanı kıskandığınız ki nasıl
da huzura delalet o sessizliğiniz ve sakinliğiniz…
Yoksa yarı yolda mı kaldınız,
diyenlere inat hala yükseklerde uçmayı şerh düştüğünüz gökyüzü ve bir kancaya
takılı aklınızla hidayete ermek kadar da meşru bir istem yine yüreğin
katsayısı.
Üşüdüm işte hem de uzun bir zaman
sonrası yeniden üşüdüm hem de üşümeyi iliklerime kadar hissetmeyi başardığım
bir mayıs gecesi buz kesildim ama yüreğim de ruhum da yanmakta yine nasıl bir
coşku ise ben tüm pervasızlığımla; evet, buradayım ve dimdik ayaktayım demeyi
de için için özlemişken…