Bir söz vardı o eskilerde kaldı adına “İtibar” deniliyordu. Saygı görme güvenilir olma, borç ödemede güvenilir olma, kredisi olma. O eski 1970’li yıllarda, geçim derdine düşen vatandaşın koştuğu, derdine derman olan borç yazdırarak sofrasına ekmek zeytin peynir aldığı bakkal Yusuf, Halil Ramazan amcalar vardı. Dara düştüğünde Hızır gibi yetişen, paran olmayınca aylarca borç yazarak alışveriş yaptığımız kadim dostlarımız “Bakkallarımız” vardı. Dış dünyamızı parıldatarak gönlümüze huzuru, geçim sıkıntısında düştüğümüz çukurdan bizi çıkaran gönül dostu bakkal amcalarımız vardı. Gönülleri o kadar temiz ve paktı ki bu gülümsemelerinin ışıltısı evlerimizde soframıza lokmalar girerken ışıldar, birkaç lokma yiyerek karnımızı borç yazdırarak karnımızı doyuran Bakkal amcalarımız vardı.


Borcu bir iki ay sonra ödemeyenince gönlümüze mahcup olmanın perdesini örterken, bakkal amca karşımıza çıkarak o mahcubiyet perdesini kaldırarak.


-Üzülme komşu eline geçince borcunu ödersin, bir ihtiyacın varsa gel vereyim, yazayım olunca ödersin…


İşte bizi gönül denizinde gülümseyerek gezdiren bakkal amcalarımız itibar gördüğümüz amcalarımız vardı. Hepside sanki rahmetli “Hulusi Kentmen” di! Anlardık ki dostluğun gönlün insanlığın alanı sınırsızmış, bir sınır çizilemezmiş, gönül dostluk insanlık katmer katmer açılarak kokusu ve güzelliğiyle insanı sararmış… Bakkal amcalarımız anlıyorum ki şimdi, gönül yapan mimarlarmış, gönlün maden ocağına inerek içinde elmasları çıkararak bizlere verenmiş. Şimdilerde nerede böyle dostluk insanlık nerede kaldı bakkallık, bunu nasıl oldu ne ara bizler bitirerek yok ettik anlayamıyorum! Bizi kim neyle nasıl çağırdı kandırdı da o güzelim insanları mesleklerini yok eder olduk! Aramızdaki o kopmaz bağı nasıl kopardık ve itibar görmez hale geldik bilmiyorum, lakin iyi bir halt yediğimizi yaptığımızı da sanmıyorum. Hani bir söz türkü vardır ”kendim ettim kendim buldum gül gibi sarardım soldum eyvah eyvah” diye başlayan. Kendimiz ettik kendimiz belamızı bulduk desem az söylemiş olurum. Gönül merkezinden gönüllere gülümseyerek yaptığımız o büyülü yolculuk bitti, onun inceliklerini güzelliklerini arama diyorum kendime bir daha bulamazsın! Gönül kapalı bir kutu iken ilk bakışta içindeki geçim sıkıntısının izlerini taşıyan o ağır yükü gören, sırtlayarak yükümüzü hafifleten o güzelim insanlar gittiler ve bir daha dönmeyecekler artık. Niyetimizi üzüntümüzü anında çözen o gönlü güzel insanlar elveda diyerek, bizler küstürdük ve gittiler bir daha dönmemek üzere…


Şimdi o güzelim insanlar yok oldu, dünyamıza bir katkı sağlamak için çırpınan, insanın mutlu olması için yükünü sırtlayarak yanında yürüyen, çayı değil gönülleri gülümsemenin ocağında yakarak demleyerek güzellik mutluluk içtiğimiz o insanlar o günler bitti artık! O farklı günleri duyuşu hissedişi ile bizi gülümseterek saran gönüller bitti, geride kalan biz gönlerse çürüdü kaldı! O zamanlarda bitişe giden süreçte bunu nasıl algılayamadık, geniş ürün yelpazesi dedik marketlere koştuk ve o geniş ürün değil kazanma kazandıkça insanlıktan vazgeçmenin yelpazesi bizi yuttu bitirdi, bakkal amcaların sırtında hançerledik, algımız antenlerimiz sanki yerinden sökülmüştü fark edemedik, farklı olmayı elimizle yıktık, yıkıldık! Oysa o yıllarda farklı bir algı içinde her şeyi gönülden algılarken, bu algılarımız nasıl köreldi anlamış değilim! Zenginin zenginliği gözümüzü kör etti, sunduğu geniş ürün yelpazesi gözümüzü kararttı kör etti, dostumuzu bırakarak, bize dost olmayana koştuk ve yıkıldık!


Aradan geçen otuz kırk yıl sonra asıl güzellik anlaşılarak meydana çıkıyormuş anlaşılıyormuş, şimdilerde yalnız kaldığımızda, itibarımız olmadığında, sırtımızdaki yükü alamayanların olmamasıyla belimiz büküldüğünde, doğrulmaz olduğunda anladım/anladık, lakin iş işten geçti, zengin kodamanlar her mahalle köşe başına, bir avm market bir şehre beş on tane market açarak, paran varsa al yoksa aç kal dediğini anladığımız anda “Eyvah” dedik lakin artık çok geç çok geç! Bu bir bitişti sonunu geç gördüğümüz! Şimdi o günleri geri getirmeyecek olan ne kadar içi boş süslü kelimeler yazsam da gelmeyecek o güzelim dostluk mahalle komşuluk günleri, fikirlerin var olanı sakladığı yok ettiği anlaşılmaz çirkin yüzüyle kazanma hırsıyla kaybettirdiği bu süreçte, ne söylesen boş bomboş. Eskilerde gönlümüzde bir dekoder vardı her şeyi çözen, bir anten vardı algılayan güzel olanı çeken, onları başkalarının süslü dijital dediği, kendi kurdukları kirli dünyasını çözemeyen algılamayan dekoder ve antenlerle değiştirdik ve şimdi anladık ki yanılmışız yanlış yapmışız, dönecek bir yolda kalmamış yıkılmış, kaldık yolda çıkılmaz bir çukurda, Rabbim çıkarsın ve düz yola, gönül yoluna döndürsün bizi, vesselam.

Mehmet Aluç 

( Eskilerde Bakkal Amcalarımız Vardı Sırtımızda Ki Yükü Alan Dostumuzdu Onlar… başlıklı yazı kul mehmet tarafından 3.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.