LEĞENİ KAÇA ALDIN?

 

-Öykünün yaşandığı o yıllarda şimdi hozan kalan, ya da daire karşılığı inşaata verilen bu bağlar tarlalardan sonra ailenin neredeyse geçimini temin edecek kadar gelir kaynağı idi. Bağ sahipleri üzümün bir kısmını kuruturken bir o kadarını da hevenk yapıp arıstağa asarlardı. Yakılan tandırlarda pekmez ve ekşili kaynatılır kış katığı temin edilirdi. Pekmezden köftür, pelte, haside, unlu helva gibi besinler maharetli hanımların ellerinde yapılır kış katığı olarak iştahla yenilirdi. Üzümlerin fazlası şaraphaneye satılırken pekmezin fazlası da hemen alıcı bulur,haliyle aileye ek gelir kaynağı olurdu.

-Bağ ve bağcılık  çok önemli olduğu için Nevşehir’de sahipleri “benden sonrakiler bağı satmasın” diye ölünce bağa gömülmeyi vasiyet ederlerdi.

-Harman ortaya gelipte düvenle sürülmeye başladığında bağlara alaca düşmüş, evin kızları da bağ beklemeye başlamıştı bile. Aradan on gün kadar geçtikten sonra yavaş yavaş olgunlaşan üzümler kızların başların da taşıdıkları kalburlarla evde katık olmaya yol alıyorlardı.

-Etem’in harmandan kalktığı günlerde de artık bağ bozumu yaklaşmıştı. Boş olduğu günün birinde yanına aldığı köpeği "zor zor" ile hem üzerinde biriken hasat yorgunluğunu atmak, hem de bağları şöyle bir gezmek bahanesiyle evden ayrıldı. Kaya bağlarından başladığı geziye Yayla bağlarını gezerek Kum bağlarına ulaştı. Nuhunun, emmioğlu Püskülü’nün ve Çolak Abbas'ın bağlarına hayran kaldı. Kendi bağı da onlardan pek aşağı kalmazdı ama ne de olsa onlardaki üzüm çeşitleri fazlaydı.

-Akşama doğru köye döndüğünde biraz yol yorgunu olsa da bağlardaki bereket onu bayağı sevindirmişti. Pekmez kaynatmak için her haceti mevcutken bir türlü gözü kör olası şıra leğenini alamamış yıllardır komşularından ödünç istemenin ezikliğini yaşamıştı.

-Birkaç gün sonra yolu şehre düşmüştü. Çarşı Pazar gezdikten sonra usülen şaraphaneye uğrayıp üzüm alıp-almadıklarını, alıyorsa kaça aldıklarını öğrenmek istediyse de öğle yemek tatiline dek geldiği için orada fikir alacak kimse bulamadı.

-Şaraphane açılıncaya kadar hem gezeyim, hem de ilaan kaça satılır öğreneyim diye ağırdan ağıra Uzun çarşının yolunu tuttu. Birkaç şıra leğeni satan dükkanda müşteri olsa da “evdeki hesabı çarşıya uymuyor", aklının erdiğine cebi el vermiyor, "disane bu yılda muhanetin eline kaldın ellaam Etem” diye kendi kendine iç geçiriyordu.

-Başka başka dükkanları gezse de durum değişmiyordu. “Şöyle meyve-sebze pazarına bari gidip de gezeyim" diye dükkandan yola çıkmasıyla sırtında şıra leğeni yüklü birini görmesiyle kendisine doğru gelen adamı olduğu yerde beklemeye başladı.

-Köylünün sırtına sardığı leğen kalaydan yeni çıkmış gibi “cığıl cığıl” yanarken bakanın adeta gözlerini kamaştırıyordu.

-Etem’e yaklaşan adam sırtına yüklediği leğeni iki eliyle tutarken kafasındaki şapkası da başını leğenin sertliğinden koruyordu. Koca leğenin içine giren adamın sadece kendisini ve leğeni taşıyan iki ayağı dışarıda kalmış kan-ter içerisinde adeta harpten yeni çıkmış birini andırıyordu.

-Adam tam Etemin yanından geçiyordu ki onun “nasılsın hemşerim, yükün ağır mı, az buçuk seni yolundan idecaam amma kusura bakmıyacaaan ha” diyen sesiyle iki büklüm olan belini biraz doğrulttu. Yorgunluktan alnından dökülen terler gözlerini acıştırıyor, görmesini engelliyordu.

-Buyur hemşerim, ne diyecaasen di baalım…

-Etem işi mahsus ağır alıyor lafı geveliyordu.

-Hemşerim ben de böyle bir şire ilaani alacağım da…

-Adam Etem’in lafı ağırdan almasına bir anlam veremezken aradan geçen her saniye yükün altında beli biraz daha bükülüyordu.

-Bana ne senin ilaaninden gardaşım, ne diyecaasen bir an evel di de ben hemen yoluma gidecaam, yoosam köyün münübüsünü kaçırırımda soonam ortada galırım.

-O halde soruyom, bekmez ilaanini kaça aldın hemşerim?

-Adam kafayı bir o yana bir bu yana çevirirken koca leğende onunla sağ sola dönüyordu.

-Ben ilaani satın almadım gardaşım, galeyciye galeyleddim, köyüme dönüyom, bana köyün münübüsünü kaçırtma, beni  avara edip yolumdan goma…

-Adam Etemin zevzekliğini anlamış olacak ki bir an önce oradan ayrılmayı kafasına koymuştu .Kızgınlıkla yürümek için ayağını tam kaldırdı ki, Etem’in, “hemşerim madem şimdi almadın, diyelim ki iki yıl önce aldın, aldıysan kaça aldın, hangi dükkandan aldın ne olur orasını bana göster, yardımcı ol” diyen yalancıktan yalvarırcasına sorularıyla tekrar yürümekten vazgeçti.

-Adamın artık yükten ve sinirden eli ayağı tutmaz olmuştu. Kime ne kötülüğü olmuştu da Allah bu deliyi başına bela etmişti, ondan bir türlü kurtulup yoluna devam edemiyor, yükün altında büküldükçe bükülüyor, dizlerinde derman neredeyse tükeniyordu.

-Aldığıma çok oldu, şu arkamda kalan dükkanlardan birinden almıştım, ah bir dönebilsem sana orayı gösteririm amma !...

-Adam öfkeden kendini kaybetmiş, neredeyse zıvanadan çıkmış bir vaziyette ne yapacağını şaşırmıştı. Bu deliden nasıl kurtulacaktı.

-Sorgu melağamisin gardaşım, alıp satmasaydım da sana rastlamaz olsaydım. Tövbe estağfurullah!...

-Adam lafını daha  bitirmeden yükünün ağırlığı ile iki dizi üstüne yere kapaklanmış haliyle leğende üstüne düşmüş dışarıda sadece ayakları kalmıştı. Gülmemek için kendini zor tutar Etem; “Ne sırrı berk adammış yahu, ilaani gaça aldığını demeden ahrete göçtü heralda” diye olanları merakla seyredenlere dert yanıyordu.

 

( İlaani Gaça Aldın Hemşerim başlıklı yazı İpciERDOĞAN tarafından 10.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.