Bakır bir tastan içtiğim su aslında
yudumladığım damlaların som hali.
Ebediyen susmayı temenni ettiğim bir
an’da doğmamın ertesi yine susuşlara vesile nicesi.
Türevi hüznün ne kelam ne de ayan
beyan sunumu içimdeki ağırlığı pay etmek adına derlemek değil de dertlenmeye
başladığım ve bayağı bayağı daraldığım bir sun vakti yine göreceli şafağı
geceden ayrı koyuyor diye mimlerken hatta lanetlerken…
Günyüzü görsem ne görmesem ne hatta
şunca zaman katıksız yaşadığım kadar da katık yaptıklarımı kelime kelime
sunmuşken.
İçim haykırırken suskunum.
Suskunluğum kadar yalnız; yalnızlığıma pabucunu ters giydiren kalabalıktan
bitkin ve metruk.
Hıncımı yok ettiğim; nefretimi susturduğum
aslında içimin aksanında aksayan arka ayakları kelimelerin ve hamdolsun,
demekten gayrisi gelmez iken elimden…
Şaibeli bir sunum değil bilakis açık
seçik bir öz çekimi yine maruzatımı yok sayıp, yok sayıldığım.
Hüznüm mademki müebbet yedi ben de
yeşil gözlerinde Mayısın erken solmuş bir çiçek misali aslında içim ağarıyor;
aslında içimdeki çukur derinleşiyor ve dip dibe yaşadığım; yürek yüreğe
koştuğum; nefes nefese içimde büyüttüğüm rahmet aslında Hakkın rahmetine
kavuştuğunu sandığım meczup kalemin deryalardan kuru bir ırmağa döndüğü son(m)
halim.
İçimin neşriyatında yangın var kaç
zaman.
İçimin öfkesinde ölü akbabalar ne de
olsa bir iç zehirlenmesi yine tanık olduğum değil de sanığı olduğum şunca dünya
hali.
Zamanımı öldürdüğüm kadar zamanın da
beni öldürdüğü gerçeği aslında hoyrat belki de hayta bir aymazlık yine
dünyadaki tüm balıkların kıyıya vurduğu.
Uyutulduğumdan gerçek olan
unutulduğum aslında ne zaman vardım ki? Ne zaman akıllarda, yüreklerde bir
mizansene denk düştüm?
İçim ahkâmlar kesiyor yine için için
ölmeyi dilediğim ne de olsa; ne de olsa… devamını getirsem ne değişecek ki?
Ya da yazdığım bunca satır sonrasında
kaç bin satır daha yazacağım ya da içimin aryalarında yaşı kemale ermiş bir
soprano olsam ne değişecek ya da içtiğim suyun kaynağı o kuru çeşme tam da
yüreğime tekabül etmişken…
Susmayı şerh düştüm bir ömür. Sonramı
geçin. Az evvel yeniden derdine düştüm bunca sessizliğin sonunda ölür müyüm
kalır mıyım yine içimdeki o infilak sonrası, bir şiire sızsam ne olur ya da
sızmasam hatta ölümü ısmarlasam olmadı ölüm beni ısmarlasa hatta ve hatta hiç
doğmamış olmayı dilediğim… Tanrı biliyor ya varsın evren sessiz kalsın; varsın
kalemle arama giren nifak sonsuza kadar kıs kıs gülsün.
Andıklarım değil ar bildiğim.
Şerrine lanet iblisin, düşün önüme
deyip de başını çevirdikleri her an ve her mekân yine içimiz izbesi; yine
yüreğin naaşı aslında solumdaki o ince sızı.
Aşka dair ne çok söylence.
Aşka frak giydiren nice mezhep.
Aşkı ırak bilip de için için aşka
düşen belki kelamın şerefine belki yüreğin yasına biat sonramı güncellemek
değil de; haykırmaya ara verdiğim şunca zaman şunca saniye belki bin asır belki
binlerce sır belki ser verip sırlarıma ortak olanlar sonra da sırdaşlarına bir
bir içimi dökenler. Ki mümkün de değil ne de olsa ne kirli sırlarım var ne de
kinli yalanlarım aslında kin duyduğum nice maruzat dillendirebilirim lakin ne
teyakkuzdayım ne de tereddütte.
Sadece Hakkın nezdinde dar cepheli
bir huzur ve mutluluk resmi çiziyorum her boş sayfaya ya da çizmeyi
tasarlıyorum resmini mutluluğun lakin sadece çöp adam figürlerine denk düşüp
için için kamçılanıyor içimdeki yazma cüreti. Evet, aşk addedilen ama bu aşka
nazar değip sadece soluk bir resim öncesi yazmamakla ölmek arasında gidip
geliyorum.
Ruhumu teslim ettiğim gündür her yazmadığım
güne şerh düşüp kendime isyan ettiğim; belki akabinde çarpılmayı dilediğim
sanırım aklımın sınırları zorlanırken ben de yaşamakta zorlanıyorum.
Eşrafımdan yana mı yoksa içimin
mealinin tetikleyici her söylem ve her kıstas mı yine içimin dumanlarında önümü
görmekten aciz olduğum belki de yarınlarımı uyutup ebediyen unutmak istemim?
Kayıp bir lahit aslında her gün
peşine düştüğüm lakin evren, illa ki bak önüne, diyor.
Düşemem.
Ölemem.
Susamam.
Ama susmanın cezasına çarptırıldığım
her zaman aralığı için kıyama durduğum da asla bir yalan değil.
Yalan da değilim madem… aslında işin aslı
astarı; dünyanın tepkisizliği karşısında onlara benzemek adına susturulmuş
olmam ise… yine sus emrini veren iken içimdeki aksak ve kara gece ki geceleri
şereflendiren hem duygularım ve hayallerim olmadı mı?