İBLİSİN
ORDULARI;
1-ŞEYTAN ŞEYTANLAR.
2-CİN ŞEYTANLAR. ( TAĞUT )
3-İNSAN ŞEYTANLAR. ( TAĞUT )
26/ŞUARÂ-95: Ve cunûdu iblîse ecmeûn(ecmeûne).
Ve iblisin ordularının hepsi.
Allah'a karşı savaş veren bütün ordular,
iblisin ordularıdır. Ya Allah için savaşılır ya da Allah için savaşanlarla
savaşılır. Allah için savaşanlarla harbedenler, iblis için savaşanlardır. Onlar
şeytanın ordularıdır. Hidayetullah için çalışanlar, Allah'ın ordularıdır.
İblise yardım etmek için çalışanlar da iblisin orduları (insan ve cin
şeytanlar, taguttur).
7/A'RÂF-202: Ve ihvânuhum yemuddûnehum fîl gayyi summe lâ
yuksirûn(yuksirûne). Ve onların (şeytanların)
kardeşleri onları cehenneme sürüklerler. Sonra (bundan) vazgeçmezler.
Burada gayy adıyla geçen, cehennemin
dibindeki o yol ile Allah'ın irşad yolu birbirinden ayrılmıştır. Aynı konu,
A'raf Suresinin 146. ayeti kerimesinde de geçiyor: "Ne zaman onlar
Allah'ın irşad yolunu görseler, onu yol olarak kabul etmezler, ne zaman gayy
yolunu görseler onu kendilerine yol olarak kabul ederler." diyor. İrşad
yolunun karşıtı gayy yoludur. İrşad yolu ve gayy yolu olarak, Bakara Suresinin
256. ayet-i kerimesinde de A'raf Suresinin 146. ayet-i kerimesinde de aynı
ifadeler yer almaktadır. Şeytan ve şürekâsı (ortakları), bütün insanları
cehennem yoluna sürüklemektedirler.
7/A'RÂF-27: Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrece
ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ
innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealneş şeyâtîne
evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Ey Âdemoğulları!
Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı), onların ayıp yerlerinin
görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de
fitneye düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu), sizin onları göremeyeceğiniz
yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz şeytanları mü'min olmayanlara dost
kıldık.
Allahütealâ, burada çok açık bir şekilde
şeytanın bir tek iblisten değil, kabileden, milletten oluştuğunu ifade
etmektedir.
Şeytanın fizik vücudu dumansız
ateşten yaratılmıştır. Cinlerin de vücutları dumansız ateşten (enerji)
yaratılmıştır. Aynı takımın ayrı ayrı taifeleridir. Şeytanlar düzelmeleri
mümkün olmayan, Allah'ın kendilerinde hiçbir şekilde hayır görmediği, her zaman
şerre çalışan mahlûklardır. Ama cinlerin bir kısmı hayra çalışır ve aralarından
Resuller de çıkar. Şeytanların arasından fitneden, kötülükten başka hiçbir şey
dışarıya ulaşamaz. Herkese, her şeye ve cinlere de düşmandırlar. Cinlerin de,
insanların da yoldan sapmalarına, çıkmalarına şeytanlar sebebiyet verir.
Şeytan tek başına değildir.
Cinlerden şeytana uymuş olan, cin şeytanlar; insanlardan şeytana uymuş olan,
insan şeytanlardan oluşan bir millet vardır. Şeytana tâbî olan, onun emrine
giren, insanları onun öğrettiği o gizli ilimlerden zarara sokan, mutlaka
cehenneme götürecek şeyleri öğrenip, başka insanların da dünyada mutsuz
olmalarına sebebiyet veren insan şeytanlar, cin şeytanlar ve şeytanın kabilesi
söz konusudur.
İnsan şeytanlar, gerçekte
insanlardır, büyü, hüddam yaparlar, insanlara ve cinlere her türlü kötülüğü
reva görürler. Cinlerden de hem cinlere, hem de insanlara zarar veren şeytanlar
vardır. Onlar da gerçekte şeytan değil, cinlerdir. Bu insan şeytanların, cin
şeytanların ve gerçek şeytanların hepsine birden Kur'an'da tagut deniyor. Bu ayette
bahsedilenler ise gerçek şeytanlardır.
Bu ayet, çok açık bir şekilde,
şeytanın sadece mü'min olmayanlarla dost olduğunu söylemektedir. Şeytanın
kimliğinin açıklanması istikametinde önemli bir ayet-i kerimedir. Birtakım
insanlar, şeytanın bir melek olduğunu iddia etmektedirler.
Şeytan, Allah'a asi olmadan evvel,
Allah ona ilm-i ledûnu öğretmiştir. Gizli ilmi öğrenmiş oldukları, uzak ve
bizim onları göremeyeceğimiz bir yerden bizleri gördükleri burada kesinlik
kazanmaktadır.
2/BAKARA-14: Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ
şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûn(mustehziûne).
Ve âmenû olanlarla buluştukları zaman: “Biz îmân ettik.” dediler.
Şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman: “Muhakkak ki biz sizinle beraberiz. Biz
(onlarla) sadece alay eden kimseleriz.” dediler.
İnsan şeytanlar, cin şeytanlar ve şeytan
şeytanlar olmak üzere 3 grup şeytan türü vardır. Bunların hepsine birden tagut
diyor, Kur'an’ı Kerim. Aslında insan olan ama Allah'ın yolunda değil de
şeytanın yolunda olanlar, başka insanları da şeytanın yoluna ulaştırmak için
gayretle çağıranlara "insan şeytanlar" diyor Allahütealâ. Bu ayet
sefih olan insanların sadece akılsız olmalarını değil, aynı zamanda iki yüzlü
olduklarını da vurgulamaktadır. Onların hepsi münafıklardır.
Münafık; düşünceleri başka, davranışları
başka olanlardır. Bunların durumları Maide-41 ve Fetih-11'de verilmektedir:
5/MÂİDE-41: Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri
minellezîne kâlû âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne
hâdû semmâûne lil kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke)
yuharrifûnel kelime min ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe
huzûhu ve in lem tu’tevhu fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike
lehu minallâhi şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire
kulûbehum lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(azîmun).
Ey Resul! Ağızlarıyla îmân
ettik deyip, kalpleri îmân etmeyenlerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Ve Yahudilerden
dinleyenlerin bir kısmı, sana gelmeyen başka bir kavme yalan söylemek için
dinleyenlerdir. Kelimeleri sonradan yerlerinden kaydırıp, değiştirirler ve:
“Eğer size bu verilirse o zaman onu alın, eğer (böyle) verilmezse o taktirde
kaçının.” derler. Ve Allah, kimin fitne içinde kalmasını dilerse, artık sen,
onun için Allah'tan bir şeye asla mani olacak değilsin. İşte onlar öyle
kimselerdir ki Allah, onların kalplerini temizlemeyi dilemez. Onlar için,
dünyada bir rezillik vardır, ahirette de onlara “büyük azap” vardır.
48/FETİH-11: Se yekûlu lekel muhallefûne minel a’râbi şegaletnâ
emvâlunâ ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî
kulûbihim, kul fe men yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darren ev
erâde bikum nef’â(nef’en), bel kânallâhu bi mâ ta’melûne habîrâ(habîren).
Araplardan muhallefunlar (geride
kalanlar), sana: “Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti. Artık bizim için
mağfiret dile.” diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleri ile
söylüyorlar. De ki: “Eğer Allah, size bir zarar veya fayda dilerse, bu taktirde
sizin için Allah'tan (gelen) bir şeye kim mani olabilir (fayda veya zararı
önleyebilir)? Hayır (öyle değil), Allah yaptığınız şeylerden haberdardır.”
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e onlar
da tâbî olmuşlar, önünde diz çökmüşler, el öpmüşler, "lâ ilâhe illallah
Muhammeden Resulüllah" demişler ama âmenû olmamışlar, Allah'a ulaşmayı
dilememişlerdir. Hiçbir zaman ruhları vücutlarından ayrılıp Allah'a doğru yola
çıkmamıştır. Hiçbir zaman mü'min olmaları, Allah'ın evliyası olmaları mümkün
değildir. Ve hayatları boyunca küfürde kalacak olan bu zavallı insanlar,
sahâbeyi aldatmaya çalışanlardır. Ve burada iki yüzlülükleri çok açık bir
şekilde ortaya konmuştur. Allah'ın yolunda olmayanlarla beraber oldukları zaman
"biz sizinle beraberiz" derler; sahâbeyle beraber oldukları zaman da
"biz sizinleyiz, biz de sizin gibi âmenûyuz, biz de mü'min olduk"
derler. Böyle bir iddiaları olduğunu Allahütealâ açık açık söylemektedir:
49/HUCURÂT-14: Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû
eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ
yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız
(Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: “Teslim olduk.” deyin. Kalplerinize
(içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat ederseniz
(Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki
Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.”
Bir insan âmenû olmasa ama tövbe
etse, dış davranışı bunu gerektirdiği için İslâm dairesinin içinde kabul
edilir. Öldüğü zaman onun cenaze namazı kılınır. Allah'a ulaşmayı dileyen
kişinin iç davranışı ise kişiyi hedeflere götürür. İç davranış, iç düşünce
sistemi, o kişi mürşidine ulaştığı zaman 7 tane şahit tarafından tespit edilir.
Böyle bir olay hiçbir zaman
münafıklar tarafından gerçekleştirilemez. Çünkü hiçbirisi Allah'a ulaşmayı
dilemezler. Ve ne yazık ki bugün İslâm âleminin büyük kısmı insan ruhunun
Allah'a ölmeden evvel ulaşmasının Allahütealâ tarafından üzerlerine 12 defa
farz kılındığının şuurunda değillerdir. Ve böyle olduğu için de dünya üzerinde
İslâm ülkelerinde, Allah'ın yoluna girmek usül haline gelmemiştir. İslâm
ülkelerinde.
2/BAKARA-102: Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne)
ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihrâ, ve
mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârûte), ve mâ yuallimâni
min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne
minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih(zevcihî), ve mâ hum bi
dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ
yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fîl âhireti
min halâkın, ve le bi’se mâ şerev bihî enfusehum lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).
Onlar Süleyman (a.s)'ın mülkü üzerine şeytanların tilavet ettiği
(okuduğu) şeylere tâbî oldular (uydular). Süleyman (a.s), inkâr etmedi (sihir
yapmadı ve kâfir olmadı). Fakat şeytanlar insanlara, sihri ve Babil şehri'ndeki
iki meleğe, Harut ve Marut'a indirilen şeyleri öğretmekle kâfir oldular. Ve
oysa onlar, “Biz sadece bir fitneyiz (sizin için bir imtihanız). O halde (sakın
sihir ilmini öğrenerek) kâfir olmayın.” demedikçe hiç kimseye bunu
öğretmezlerdi. Fakat o ikisinden, bir erkek ile onun karısının arasını açacak
şeyler öğreniyorlardı ve de onlar, Allah'ın izni olmadan onunla (sihirle) hiç
kimseye zarar verebilecek değillerdir. Ve onlar kendilerine fayda vermeyen,
zarar veren şeyleri öğreniyorlar. Ve andolsun ki onlar, onu (sihri ve ona ait
bilgileri) satın alan kimsenin ahirette bir nasibi olmadığını kesin olarak
öğrendiler. Elbette onunla (sihre karşılık) nefslerini sattıkları şey ne kötü,
keşke bilselerdi.
Şeytanın zulmanî ilimlerinin adı occultizmdir.
Bugün dünyada occult kültürün temsilcileri bütün insanlara düşmandır.
Transandantal meditasyon yapanlar, reenkarnasyona inananlar, şeytanla ilişki
kuranlar, şeytana tapanlar, büyü ve sihir yapanlar, hüddamla cinleri insanların
üzerine saldırtanlar zulmanî ilimlerle meşgul olanlardır. Bunların hepsi, ne
yazık ki; kendilerini cehenneme atan insanlardır. Dünyada süflî bir hayat
yaşayacaklar, kıyâmet günü mutlaka cehennemin en alt katına gideceklerdir.
Çünkü bunlar, başkalarına sadece Allah'ın yolundan saptırmakla kalmayan, onlara
zarar veren ilimlerle mücehhezdirler. Ve insanlar artık sırf başkalarına zarar
vermek üzere yaşamaktadırlar. Başkalarını devamlı bir huzursuzluk içine atarak
ömür tüketmektedirler. Şeytandan aldıkları telkinlerle insanlara bu kötülükleri
reva görenler, cehennemde en çok cezaya muhatap olanlar olacaklardır.
4/NİSÂ-51: E lem tere ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yu’minûne bil
cibti vet tâgûti ve yekûlûne lillezîne keferû hâulâi ehdâ minellezîne âmenû
sebîlâ(sebîlen). Kitaptan kendilerine pay
verilen kimseleri görmedin mi? Cibte (kâhinlere, putlara) ve tâguta (insan ve
cin şeytanlara) inanıyorlar ve inkâr eden kimseler için de, "Bunlar îmân
eden kimselerden daha doğru bir yoldadır." diyorlar.
17/İSRÂ-27: İnnel mubezzirîne kânû ihvâneş şeyâtîn(şeyâtîni), ve kâneş
şeytânu li rabbihî kefûrâ(kefûren). Muhakkak
ki israf edenler (gereksiz yere savuranlar, haksızlık ve fesat çıkarmak için
kullananlar), şeytanların kardeşleri oldular. Ve şeytan, Rabbine (karşı) çok
nankör oldu.
Allahütealâ, savurganların şeytanın
kardeşleri olduklarını söylemektedir. Çünkü savurganlık varsa savuranlar zaten
doğru yolda olamaz. Gereksiz yerlere (içkiye, kumara) ve belki de başka
insanların yoldan çıkarılmasına para harcarlar.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi
lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi). Ve
onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler
(kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a
ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Bu ayet sahâbeden bahsetmektedir. Burada
taguta kul olmaktan Allah'a ulaşmayı dileyerek kurtulup Allah'a kul olma
noktası ifade edilmektedir. Bu nokta aynı zamanda kişinin takva sahibi olduğu
yerdir.
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU