Psikolojik rahatsızlıkları genelde hayatla olan bağımızla ilişkilendiriyorum. Onu yorumlama biçimimiz, olaylara verdiğimiz yanıtlar ve kendimizi konumladığımız yer; psikolojik sağlığımız açısından oldukça belirleyici.

        Kimimiz “AB Kan Grubu” gibi “genel alıcı” prosedürü uyguluyoruz hayata. Kazanan her zaman biz olmalıyız, bize ait olanlar her zaman en değerlidir, en iyi seçenekler mutlaka bize denk gelmeli gibi oturmuş, istesek de değişmeyen şablonlarımız oluyor. 
En iyiyi niçin hak ettiğimizi sorgulamadan başımıza gelen her şeyden, tanıdığımız herkesten, birlikte yaşadığımız insanlardan bize karşı hep en iyisini bekliyoruz. Sınırsız sorgulama, trip yapma, bitimsiz kaprislerle seyreden hizaya getirme çalışmaları; psikolojik veya başka tür şiddet eylemleri ile “ayar verme” yetkisi hep bizde oluyor. Kendimiz dışındaki herkesi ve her şeyi “sorumlu” tutarak farkında olmadan bir “ilişki zindanı” oluşturuyoruz çevremizdekilere.

       Zindanımıza kabul edinceye kadar bizden daha entelektüeli, kadir kıymet bileni, etkileyicisi olmuyor. Kabulden sonra ise “yok ya aslında bu da değilmiş hak ettiğim” şeklinde düşündüğümüzden olsa gerek; onu da değiştirme, dönüştürme çabalarına hunharca giriyoruz. Aslında her şey onun “iyiliği” için. İçimizdeki narsist canavarın konuyla hiçbir ilgisi yok.
“Empati yoksunluğu” denen şey burada devreye giriyor işte. Bize kendimize çok haklı, çok faydalı, herkes için en iyisini düşündüğümüzü hissettiren şey: Empati yoksunluğu. Biz diğerlerinin “aslında gerçeği göremiyor” derdinde iken diğerleri bizim psikolojik şiddetimiz altında inim inim inleyebiliyor.

       Bir de “genel verici” grup var tabi. “0 Kan grubu.” Yardım kabul etmeyen, adanma ruhu içerisinde yaşam sürmeye alışmış, kendisi dışında herkes için iyilik meleği olan dostlarımız, canlarımız. Birleşmiş Milletlerin daimi iyi niyet elçisi olduklarından değil, Rahibe Teresa ekolünden geldikleri için de değil. Doğal bir “iyi olma” hali bu. 

       Kendileri için “olmasa da olur” mantığı ile hareket ediyor bu arkadaşlar. Her şekilde idare eden ama başkasının idare etmesine yüreği asla razı gelmeyen naif, mütebessim ve zarif karakterler. Depresyonun hemen dibinde çadır kurmuş, kaygı bloklarını akciğerlerine en yakın tutan ve bundan dolayı astım rahatsızlığına meyilli, bir türlü kendisinin yeterli olduğuna ikna olamayan insan tiplerimiz. Çocukken kardeşi ile çok yakından ilgilenen, gençliğinde babasına hürmette kusur etmeyen, ilk aşkı için bütün dünyasını onun yoluna serecek kadar koca yürekli ve çocukları için de “saçını süpürge eden” anne tipi tam da bu örneğin yılmaz temsilcileri. 

        Narsist kişilik yapısının hilafına sayabileceğimiz ne varsa taşırlar üstlerinde. İçlerinde bir türlü geçmeyen “şunu yapar da onu mutlu edersem ben de artık mutlu olacağım” hissiyle; herkese akla gelmez iyilikler yapıp dururlar. Karşılık mı? Koca bir HİÇ. İyilik piyasasında enflasyona en fazla maruz kalan iyilik onlarınkidir. Çünkü enflasyon zaten bir şeyin ihtiyaçtan fazla piyasalaşmasıdır. En çok iyilik yapılan kişi her zaman en nankör kişidir aynı zamanda.
Bu durumdaki bir kişiden çoğu zaman iki sonuç bekliyoruz. Ya bir aziz olup kırklara, yedilere karışması ya da “benim iyiliklerimin para etmemesinin sebebi ne?” diye düşünmeye başlaması. Zaten üçüncü seçenekte ilaçlardan dolayı çok da toplayamıyor kafasını.

        Üçüncü bir tip var mı derseniz: Elbette var. Bir de kararsızlar ve çekimserler cemiyeti var ki belki de en tehlikelisi. Birinci tipleri anlarsınız. Onlar öyledir. Rabbena hepbana modülü ile işlem görürler. İkinci tipi de bilirsiniz. Onlar hiçbir isteğinizi geri çevirmeyeceklerdir. Üçüncü tiplerde ise asıl kararsız kalan sizmişsiniz gibi gelir. Bir türlü siz emin olamazsınız kendinizden. İyilik damarının ne zaman tutacağı, eşref saatinin hangi gölge uzunluğunda gerçekleştiği hep bir muammadır ve öyle de kalacaktır. 
       Siz siz olun bu üçüncü tiplere denk gelmeyin…

( Narkisos Rahibe Teresa’ya Karşı başlıklı yazı HüseyinDURAK tarafından 16.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.