Bahar geldi çattı kapımıza. Eee, ay da mayıs olunca o meşhur bahar
yağmurları her yerde karşımıza çıkıyor. Kimi kaçıyoruz bir saçak altına, kimi
de kaçacak delik bulamıyor yakalanıyoruz ve sırım gibi de ıslanıyoruz... Olsun
sudan korkulur mu? Yeter ki felaket olmasında memleketin altını üstüne
getirmesin. Yoksa her şeye faydası var yağmurun...
İşte böyle çıktık kızımla bir bahar günü. Hava kapalı mı kapalı. Olsun,
yağmurda başlarsa hemen kaçarız yakınlarda ki bir yere, diye kafamızdan
geçiriyoruz... Olmadı cadde de seyyar satıcılar beş liraya şemsiye
satıyorlar... Alırım iki tane bir kızıma, bir de bana, devam eder gideriz
yolumuza... Muhtemelen o ucuz şemsiyeler Çin Malı, ama ne yapacaksınız,
ıslanmaktansa Çin Ekonomisine biraz katkımız olsun, yazık adamlara bir milyar
beş yüz milyona yakın insanları var, birilerine şemsiye satacaklar, başka
birilerine oyuncak, yoksa nasıl geçinecekler bu adamlar... Bakarsın ileri de
Avrupa Birliği adaylığından çekilir, Şanghay Beşlisine girmek için başvuru
maşvuru yaparız. O zaman da karşılarına çıkıp ''Biz sizin şemsiyelerinizi bile
kullandık, bu Avrupa Birliğine de çok kıllandık. Hadi açın kapıları kanka
olalım.'' deriz. Açarlar mı açmazlar mı, orası kendi bilecekleri iş.
Ha başladı, ha başlayacak derken sürahiden boşanırcasına bir yağmur
Ankara'da... İşte orada şemsiyeci, koş kızım koş, hemen alalım bir şemsiye...
Yanaşırız hemen delikanlıya ''Kaç para şemsiyeler evladım?'' Yağmur da şakır
şakır adeta ''Beş lira ağabey senin güzel hatırın için.'' Elimi cebime atarım.
''Ver bakalım oradan değişik iki şemsiye.'' Elimi cebimde de para namına elime
bir şey gelmiyor ki para yok, aman Allah'ım. Öbür cebime sokarım onda da kuruş
yok. Kıza dönerim ''Kızım sen de para var mı?'' şaşırır o da ''Yok baba ben de
ne arasın para.'' Hay Allah herhalde el çantamı arabada unuttum, arabada iş
merkezinin garajında... Tam o sırada yağmurda şiddetini arttırmaktadır...
Ne yapsak ki şemsiye satan mağaza olsa yakında, kredi kartı ile alsak, ama
kredi kartı da yok, sap gibi kaldık ortada. Delikanlıya desem ''Ver iki tane
şemsiye birazdan arabayı koyduğumuz garaja gidip de cüzdanı mı alıp paranı
veririm.'' kabul eder mi ki? Sonra şemsiye ile beni kovalamasın. Zaten gariban
fakir çocuklar bunlar...
Yok, yok tuttum kızın elinden hızlıca, bir apartmanın girişine sokulduk. Baktık
orada bizim gibi şemsiyesi olmayan üç beş tane vatandaş. Kimi sakin, kimi
kızıyor, bir yerlere geç kaldım diye... Biraz felsefesini yapsam şunlara
yağmurun. Nuh Tufanından girip ta günümüz yağmurlarına kadar gelsem. Ya da dur
dur, Nurullah Genç'in Yağmur Şiirini okusam ben bunlara, hazır burada yağmurun
dinmesini beklerken. Yok aslanım, yok, şiiri seviyorlar mı ki bir kere, nereden
bileyim, hangi birisini tanıyorum ki? Ukalalık yapma da kes sesini birader de
derler, sonra şapa otururum... Kıza dönerim ''Bir daha hava kapalı olduğu zaman
yanımıza şemsiye almayı unutmayalım hemi kızım.'' O da başı ile tasdik eder
beni... O yağmurdan sonra ki toprak kokusu yok mu, ona bayılıyorum işte...