Sınıfın orta sıralarında oturan yüzünde gülücükler açan, sınıfın menekşesiydi Sümeyye..

On ikisin de bir kız çocuğu.


Bu okuluma yeni tayin edilmiştim.

‘Yeni’ her şey insana heyecan ile onulmaz bir cazibe katar. Hele mesleğin öğretmenlikse.. Yeni öğrenci ile yeni öğretmenin heyecanı bir başka olur.
Açılmamış paket misali… Kaygı ve heyecanla bezenmiş meraklar, bir tatlı olur, bir tatlı olur anlatamam.

Bir mahalle okulu atandığım.
Gönlü zenginlerin bir araya geldiği fakir aileler.
Varoş okuluymuş, aileler ilgisizmiş, okula aidat getiremiyorlarmış...
Hiç birine kulak asmıyorum. Diri kalpler görüyordum ya, o yetiyordu.

Bu sene 6/B sınıfının sınıf öğretmeniyim. Okulun ilk günleri. Zihnimde bir dizi projeler.
Masum gözler, beni süzdüklerinde daha bir şevkleniyorum.
Mardin’in yamacına konmuş güzel okulum.
Öğretmenler odasındaki pencereden Mezopotamya'ya gözlerim takılıyor... ’Uçsuz bucaksız’

Mardin de deniz ne gezer demeyin !
Baharda yamaca konmuş şehirden seyrangah olur her yer.Doğanın kalbindeki ekinlerle ‘yeşil denizin’ tadına varırsın.

Gecesine gerdanlık diyorlar buraların..
Yamaçtan seyre devam ediyoruz gece de. Yeşil deniz birden karanlığa, karanlık içindeki küme küme köyler, ışık demeti olur birden. Yıldızlar yere düşmüş, büyüklü küçüklü yıldızların raksına şahit olursun.
……

Sınıfın mavilisi Sümeyye.

Okulumdan günler günlerden düşerken, öğrencilerle birlikteliklerimiz alaşımlı bir hal alıyor , bütünleşmeye başlıyoruz.



Tarihler kasım ayının sonlarından dem vuruyordu. Kurban bayramına günler kala, herkeste tatlı bir telaşe. Bayramlıklar, şekerlemeler, tatlılar.

Arife gününde Sümeyye de her çocuk gibi bayramlıklarını almak için babasıyla Mardin’in tarih kokan dar sokaklarından alışverişini yapacaktı. Darlık içinde yaşanan hayatlar için bir bayramlığın kıymetini ancak yaşayan bilirdi, Sümeyye de bildi. İhtimal,çocuklar bayramlıklarla yatacak,bayramın sabahında yataktan yay gibi fırlayıp sokağa, özlenen sabaha kavuşacaklardı.

Alışveriş tamamdı. Küçük kardeşiyle beraber mutlu, umutlu ve heyecan dolu duygularla evin yolunu tuttular.


Öyle anlar olur ki ‘her şey ‘ insana ‘lal’ kesilir..

Caddenin öbür yanında ki evine hızlı adımlarla yürüyen Sümeyye'ye, cenazesine yetişmeye çalışan bir araba gelip çarpıyor, ayağını eziyordu. Araba hızlı, Sümeyye hızlı, ezeli kader olması gerektiği gibi işliyordu.

Taziyeci araba hüzne duruyor, bayram,sabahını geç karşılıyordu şimdi.

Günler sonra öğrendim Sümeyye’nin yaşadıklarını.Hemen ziyaretine koştum.
Evde şükür kesilmiş bir baba. Hayatın darlığı yüz çizgilerinde birleşmiş ,herşey hüzne yazgılıydı,bu hanede. Günlüğü yedi liraya çalışıyor, iki paket sigaraya. Akrabalarının yardımıyla ayakta duruyorlar.
Derin sessizlikte ki sükûnet her şeyi anlatıyordu.
Sümeyye'yi soruyorum yeniden. Doktorlar yanlış tedavi etmişler buralarda,diyor.

Yarası iyileşemiyormuş. Antep’e kaldırdık.

Bu gün ameliyata alacaklardı ama almadılar.

Niye diyorum, neden almazlar ki ameliyata kızcağızı?

Hocam bugün grevleri varmış,doktorların. Hastayı, hastaneyi bırakıp greve koşmuşlar.

Aldıkları parayı az buluyorlarmış...

( Sarı Saçlı Kız başlıklı yazı seyda ay tarafından 27.01.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.