İÇİ KAFİR, DIŞI MÜSLÜMAN OLANLAR;
Allah’a ulaşmayı dilemeden hiç kimse gizli
şirkten ve küfürden kurtulamaz. O kişi diliyle istediği kadar ben Müslümanım
desin.
30/RÛM-31:
Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na
(Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun.
Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
48/FETİH-11:
Se yekûlu lekel muhallefûne minel a’râbi şegaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festagfir
lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe men yemliku lekum
minallâhi şey’en in erâde bikum darren ev erâde bikum nef’â(nef’en), bel
kânallâhu bi mâ ta’melûne habîrâ(habîren).
Araplardan muhallefunlar (geride kalanlar), sana: “Mallarımız ve
ailelerimiz bizi meşgul etti. Artık bizim için mağfiret dile.” diyecekler.
Onlar, kalplerinde olmayanı dilleri ile söylüyorlar. De ki: “Eğer Allah, size
bir zarar veya fayda dilerse, bu taktirde sizin için Allah'tan (gelen) bir şeye
kim mani olabilir (fayda veya zararı önleyebilir)? Hayır (öyle değil), Allah
yaptığınız şeylerden haberdardır.”
5/MÂİDE-41:
Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri minellezîne kâlû
âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne hâdû semmâûne lil
kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke) yuharrifûnel kelime min
ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe huzûhu ve in lem tu’tevhu
fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike lehu minallâhi
şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire kulûbehum lehum fîd
dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(azîmun).
Ey Resûl! Ağızlarıyla îmân ettik deyip, kalpleri îmân etmeyenlerden
küfürde yarışanlar seni üzmesin. Ve yahudilerden dinleyenlerin bir kısmı, sana
gelmeyen başka bir kavme yalan söylemek için dinleyenlerdir. Kelimeleri
sonradan yerlerinden kaydırıp, değiştirirler ve: “Eğer size bu verilirse o
zaman onu alın, eğer (böyle) verilmezse o taktirde kaçının.” derler. Ve Allah,
kimin fitne içinde kalmasını dilerse, artık sen, onun için Allah'tan bir şeye
asla mani olacak değilsin. İşte onlar öyle kimselerdir ki Allah, onların
kalplerini temizlemeyi dilemez. Onlar için, dünyada bir rezillik vardır, ahirette
de onlara “büyük azap” vardır.
12/YÛSUF-106:
Ve mâ yu’minu ekseruhum billâhi illâ ve hum muşrikûn(muşrikûne).Ve onların çoğu, şirk koşmadan Allah'a
inanmazlar.
Allah’a ulaşmayı kalpten dilemeyenlerin
ibadetleri kendilerine bir fayda sağlamaz. Bu nedenle Müslümanlar fırkalara
ayrılmışlar ve birbirlerine yardım edeceklerine birbirlerini zalimce
katletmektedirler.
30/RÛM-32:
Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim
ferihûn(ferihûne). (O
müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup
oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
KİŞİ KENDİSİ HÜR İRADESİ VE KALBİNDEN DİLEMEDİKÇE MÜMİN OLAMAZ,
13/RA'D-27:
Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul
innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler:
“Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak
ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine
ulaştırır (hidayete erdirir).”
Kendisini hiç kimse hidayete erdiremez. Peygamber
Efendimiz amcası hz. Hamza’yı şehit eden vahşiyi bile Allah’a ulaşmayı
dileyerek kendisine tabi olunca hidayet erdirdiği halde, kendisini müşriklere
karşı koruyan Ebu Talibi Allah’a ulaşmayı dilemediği için hidayete
erdirememiştir. Bunun için çok üzülen Peygamber Efendimizi ayetlerle teselli etmektedir.
28/KASAS-56:
İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve
a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu
Allah'a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O,
muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir.
12/YÛSUF-103:
Ve mâ ekserun nâsi ve lev haraste bi mu’minîn(mu’minîne). Ve sen (onların mü'min olmalarını)
çok istesen bile, insanların çoğu mü'min olmazlar.
26/ŞUARÂ-3:
Lealleke bâhıun nefseke ellâ yekûnû mu’minîn(mu’minîne). Onlar mü'min olmuyorlar diye,
neredeyse kendini helâk edeceksin.
16/NAHL-37:
İn tahris alâ hudâhum fe innallâhe lâ yehdî men yudıllu ve mâ lehum min
nâsırîn(nâsırîne). Sen,
onların hidayete ermesini çok istemene rağmen muhakkak ki Allah, dalâlette
bıraktığı kimseyi (onlar Allah'a ulaşmayı dilemedikçe) hidayete erdirmez. Ve
onlar için bir yardımcı da yoktur.
18/KEHF-6:
Fe lealleke bâhiun nefseke alâ âsârihim in lem yu'minû bi hâzel hadîsi
esefâ(esefen).
Bu
durumda eğer onlar, (Kur'ân-ı Kerim'deki) bu sözlere inanmazlarsa, onların
arkalarından üzülerek neredeyse kendini helâk edeceksin.
40/MU'MİN-7:
Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve
yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in
rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel
cahîm(cahîmi). Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi
(devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve
âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi
rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde)
tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et
(günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
Hem de Peygamber Efendimizin amcası eğer
seninle Allah’a ulaşmayı diler ve seninle beraber olursak yurdumuzdan kovuluruz
diye sebebe sığınmaktadır. Çünkü kalbinde Allah’a ulaşma dileği yok…
28/KASAS-57:
Ve kâlû in nettebiıl hudâ meake nutehattaf min ardınâ, e ve lem numekkin lehum
haremen âminen yucbâ ileyhi semerâtu kulli şey’in rızkan min ledunnâ ve lâkinne
ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne). Ve: "Eğer seninle beraber hidayete tâbî olursak (Allah'a ulaşmayı
dilersek), yerimizden atılırız (yurdumuzdan kovuluruz)." dediler. Onları,
katımızdan rızık olarak her çeşit üründen toplanıp, onlara getirildiği haram
kılınan (hürmet edilen yerde, haremde) yerde emin olarak yerleştirmedik mi?
Fakat onların çoğu (Allah tarafından olduğunu) bilmezler.
Allah’a
ulaşmayı dilemeyene devrin imamı mağfiret edemez.
9/TEVBE-113:
Mâ kâne lin nebiyyi vellezîne âmenû en yestagfirû lil muşrikîne ve lev kânû ulî
kurbâ min ba’di mâ tebeyyene lehum ennehum ashâbul cahîm(cahîmi). Bir nebînin ve âmenû olan kimselerin, müşrikler için, cehennem ehli
oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra yakınları bile olsa mağfiret
dilemeleri olmaz (uygun değildir).
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU