Birkaç defa aynı sözleri söyledi ve sustu. Aklıma ilk gelen, bu aynayı yok etme fikriydi. Bir cisimle vurup kırabilirdim ya da bulunduğu yerden çıkarıp çöpe atabilirdim. Yapamadım. Neden mi yapamadım? Cesaretim yoktu!  Aynadaki boşuna arkamdan “korkak” diye bağırmamıştı. Belki de bugün söylediği tek doğru sözcük buydu: Korkak...
Kaçacaktım. Başka bir yol bulamadım aynadakinden kurtulmak için. Aceleyle giyindim. Bu arada çorabımın tekini giymeyi unutmuşum, saatler sonra fark ettim böyle olduğunu. Sokağa çıktım. Yüreğim daralıyordu evin içinde; belki sokakta rahatlardım. Umduğumu bulduğumu söyleyemem. Çıkar çıkmaz hoş olmayan uyarıcılarla karşılaştım. Otomobiller bana korna çaldı, birkaçının sürücüsü kafasını çıkarıp küfür etti. Yayalardan bazıları omuz attı, bir yankesici ceplerimi karıştırdı. İyi ki karıştırdı, çünkü bugünkü ilk gülüşüm de gerçekleşti bu sayede. Yankesicinin boş cepleri karıştırdıktan sonraki hayal kırıklığını, yüzünün aldığı şekli gözlerimin önünde canlandırıp defalarca güldüm. Dışarı çıkacağım zaman paramı öyle bir yere saklarım ki kimse bulamaz. 
Beni herkesin içinde tek başına kahkaha atarken görenler, kim bilir hakkımda ne düşünmüşlerdir? Boş ver, ne düşündüklerininin önemi yok. Dik yürümeye çalıştım, böylece ezik, zavallı biri olmadığım izlenimi yaratmak istiyordum. Yoksa en ufak bir acizlik belirtisi gösterdiğimde insanlardan aşağılayıcı tepkiler gelebilirdi. Bu arada yaşlı bir kadın üzerime tükürdü yanımdan geçerken. Döndüm, arkasından koşup yetiştim; ben de onun kafasına tükürdüm. Yüzünü bana çevirdi, bastı kahkahayı; anladım ki tek ben değilmişim; ortalık kaçık doluymuş.
Benimkiyle bu dünya birbirinden çok farklı. Şu dünya iyi ya da bu dünya kötü, demiyorum. İkisi de iyi veya ikisi de kötü olabilir. Kavramlara anlam yüklemiyorum, algıların farklılığı bu kabule zorluyor beni. Hayal alemine dalıp uzaklaşmak arzusundayım, gerçek denilen saçmalıklardan. Uyuyamadığım için rüya da göremiyorum öyle doyasıya. Rüya görmeye çok ihtiyacım var çok! Öyleyse tek bir seçeneğim kalıyor: Hayal kurmak. 
Güneş tam tepemdeydi, yakıcıydı, hatta kavurucuydu. Başımı kaldırıp dikkatle baktım güneşe, dünyaya alay eder gibi bir surat göründü gözlerime. Ya da başkalarına acı çektirmekten hoşlanan bir sadistin bakışı... Altı üstü bir ateş topağı işte. Çok sürmedi güneşin yakıcılığı, böylece onun da tahtı sallanmaya başlamıştı. Bulutlar sarıverdi gökyüzünü, öyle hızlı hareket ediyorlardı ki gören de bir yere yetişmek için acele ediyorlar sanırdı. Bulutlar kar olup yeryüzüne inmeye başladı. Üşüdüm. Elim ayağım soğuktan tir tir titredi. Yerler kısa sürede karla kaplandı. Saatler geçmedi hatta dakikalar bile geçmedi de bu kadar kar nasıl yağdı? İnsanların çoğu karı görünce bir yerlere sığındı, ortalık neredeyse bomboş kaldı. Soğuk rahatsız edici de olsa kaldırımların, yolların tenhalaşması hoşuma gitti. 
Devam edecek...
( Çapulcu Manyak-4 başlıklı yazı Ömer Faruk tarafından 19.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.