Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 21.05.2018
Okunma Sayısı : 1169
Yorum Sayısı : 0

İFTİRA YASAKTIR, HARAMDIR, BÜYÜK BİR VEBAL VE KUL HAKKIDIR...!

          Aslını bilmediğiniz bir haberin peşine düşmeyin. Çünkü bu iftira haberden sorumlusunuz.

17/İSRÂ-36: Ve lâ takfu mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâ(mes’ûlen).                                                                                       Ve (hakkında) ilmin olmayan bir şeyin ardına düşme (karışma) (açıklamaya çalışma)! Muhakkak ki işitme, görme ve idrak, onların hepsi, ondan (takfu'dan) mesul (sorumlu) oldu (mesuldürler).

16/NAHL-56: Ve yec’alûne li mâ lâ ya’lemûne nasîben mimmâ razaknâhum, tallâhi le tus’elunne ammâ kuntum tefterûn(tefterûne).                                                                              Onları rızıklandırdığımız şeylerden, bilmediklerine bir pay (nasip) ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki; iftira etmiş olduğunuz şeylerden mutlaka sorgulanacaksınız.

          "Tallâhi" ve "vallâhi" kelimelerinde başa gelen "ta" veya "ve" sondaki "i" olunca "yemin" olur.

          Vallâhi: Allah'a yemin olsun.

          Tallâhi: Allah'a yemin olsun.

          "Allah'a yemin olsun ki; iftira etmiş olduğunuz şeylerden mutlaka sorgulanacaksınız." buyuruyor, Allahütealâ. Bu ayette Kur'an’ı Kerim'in ruhuna giren bir husus yoktur. Lâfızdan bahsedilmektedir. Kıyâmet günü mizanlar kurulacaktır. Ve Herkes 3 boyutlu olarak her saniye, fiillerine uygun olarak kazandıkları veya kaybettikleri dereceleri kendi hayat filmlerinde göreceklerdir. Ellerindeki mizanlardan her saniye kazandıkları ve kaybettikleri derecelerin tam adaletle oluştuğunu, kendilerine kıl kadar zulmedilmediğini tespit edeceklerdir.

          Sorgulanmaktan kasıt bu hayat filmleridir.

          Bir kişi hakkında size kötü bir haber getiren kişi fasıktır. Onu sözü ile karar verip o iftiraya inanır ve iftirayı yayarsanız iftira edenlerle birlikte aynı suçu ve kul hakkına girmiş olursunuz.

49/HUCURÂT-6: Yâ eyyuhellezîne âmenû in câekum fâsikun bi nebein fe tebeyyenû en tusîbû kavmen bi cehâletin fe tusbihû alâ mâ fealtum nâdimîn(nâdimîne).                                           Ey âmenû olanlar! Eğer bir fasık size bir haber getirirse, o zaman araştırın. Yoksa cahillikle bir kavme kötülük edersiniz de sonra yaptığınız şeye pişman olursunuz.

          Bir fasığın ÂMENÛ olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) bir haber getirmesi halinde onu araştırmak, doğrusunu öğrenmek ve doğruya göre hareket ederek cahillikle kötülük etmekten pişmanlığa düşmemek emrolunuyor.

          Allahütealâ’nın Kur’an ayetlerinde söylemediği bir şeyi zanlarınıza uyarak söylemiş gibi söylemek de, insanların yapmadıkları bir suçu işlemiş gibi yalanla iftira atmak da büyük suçtur.

16/NAHL-116: Ve lâ tekûlû limâ tesıfu elsinetukumul kezibe hâzâ halâlun ve hâzâ harâmun li tefterû alâllâhil kezib(kezibe), innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn(yuflihûne).                                                                                                                                    Allah'a yalanla iftira etmek için dillerinizin vasıflandırması ile “bu helâldir, bu haramdır” diye yalan söylemeyin. Muhakkak ki Allah'a yalanla iftira edenler, felâha (kurtuluşa) eremezler.

          İnsanlar helâl olan birçok şeyi haram, birçok şeyi de haram olmasına rağmen helâl kılmışlardır. Allahütealâ'nın söylediği bu haramlar, domuz eti, ölü hayvan, kan ve Allah adına kesilmeyen hayvandır. Bir insan bunları yerse, haram olan bir şeyi yemiş olur. Kim, "Bunlar haram değildir, helâldir." derse, o yalan söylemiş, Allah'a iftira etmiş olur. Allahütealâ: "O zaman Allah'a iftira etmiş olursunuz." demekte ve onların kurtuluşa eremeyeceklerini ifade etmektedir.

          Eğer bir insan bunları bilerek yerse, günaha girer. Kişi, işlediği bu günah kadar da derecat kaybeder. Ama helâl olan şeylere "haram" diyerek insanların onları yemesine mani olan kişiyle; haram şeyleri helâl gibi gösterip insanların günaha girmesine sebebiyet veren, bunu usul haline getirenler için Allahütealâ: "Onlar felâha eremezler." buyurmuştur.

4/NİSÂ-112: Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).                                                                                                            Ve kim hata yaparak veya bir suç işleyerek günah kazanır sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, o taktirde o, iftirayı ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.

          İftirayı duyanlar hayır o böyle bir şey yapmaz diyerek hüsnü zanda bulunup derhal bunu reddetmeli ve hayır bu çok büyük bir iftiradır ve günahtır diyerek iftirayı getirene karşı çıkmalıdır.

          Peygamber Efendimiz s.a.v. eşleri Hz. Ebubekir’in. Kızları Hz. Ayşe validemize bir seriyede geride kalması nedeniyle adice bir iftira atılmıştı. Allah bunun için ayetlerde bunun çok kötü bir iş ve günah olduğunu bildirdi. Allahütealâ ayette kim iftira atarsa ve yayarsa ona bunun karşılığı olarak büyük bir azap vardır diyor.

24/NÛR-11: İnnellezîne câû bil ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerren lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mektesebe minel ism(ismi), vellezî tevellâ kibrehu minhum lehu azâbun azîm(azîmun).                                                                               Muhakkak ki (Hz. Ayşe hakkında) ifk (iftira) ile gelenler, sizden bir gruptur. Sizin için onun bir şer olduğunu zannetmeyin. Hayır, o sizin için hayırdır. Onlardan her birinin günahtan kazandıkları (cezalar) vardır. Ve onun büyüğünü yönetene (uydurup, yayana) büyük azap vardır.

         Bu konudaki bilgi şöyle:

         "Bu ayet, Hz. Ayşe'ye atılan iftira hakkında inzal olmuştur. Hicretin beşinci yılında Peygamber Efendimiz'in mustalık oğullarına karşı yaptığı seferde Hz. Ayşe ona refakat etmiştir. Dönüş yolunda kervanın mola verdiği sırada, özel bir durum için ayrılmış, gelince de gerdanlığını düşürdüğünü fark edip, onu aramak için geri dönmüştü. O sırada onu hevdecin (deve üzerine konan, üstü kaplı yuvarlak kafesin) içinde zannedip hevdeci, devenin üzerine koyup yola çıktılar. Kervan gidince Hz. Ayşe orada kalmıştı. Ordunun arkasından gelen ve kervanın geçtiği yolları kontrolle görevli Safvan onu bulunca devesini binmesi için ona vermiş ve kendi de yaya olarak kafileye yetişmişlerdir. Münafıklar bu olayı iftira vesilesi yaparak yaymışlardır. Bazı Müslümanlar da buna inanmışlardır. Bu olaydan haberi olmayan Hz. Ayşe, hastalandığı için babası Hz. Ebubekir'in evinde kalmıştı. Ara sıra Peygamber Efendimiz (S.A.V), onu ziyarete geliyordu. Daha sonra bu iftirayı duyan Hz. Ayşe çok üzülmüştü ve Allah'tan başka şahidi yoktu. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in onu ziyareti sırasında, vahiyle gelen bu ayet ile Allahütealâ Hz. Ayşe'yi aklamıştı."

24/NÛR-12: Lev lâ iz semi’tumûhu zannel mu’minûne vel mu’minâtu bi enfusihim hayran ve kâlû hâzâ ifkun mubîn(mubînun).                                                                                                     Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, onu (bu iftirayı) işittikleri zaman kendi içlerinde hayır zanda bulunsalardı ve “bu apaçık iftiradır” deselerdi olmaz mıydı (demeleri gerekmez miydi)?

          Açık bir şekilde Hz. Ayşe'ye iftira edilmiş ve bu durum sükûnetle karşılanmıştır. Oysaki herkes buna itiraz etmeliydi: "Hayır sen burada yanlış yapıyorsun, iftira ediyorsun. Böyle söylememen lâzım." demeleri gerekirdi.

24/NÛR-13: Lev lâ câû aleyhi bi erbeati şuhedâ(şuhedâe), fe iz lem ye’tû biş şuhedâi fe ulâike indellâhi humul kâzibûn(kâzibûne).                                                                                                     Ona dört şahit getirmeli değiller miydi? Öyleyse şahitleri getiremediklerine göre bu takdirde işte onlar, onlar Allah'ın katında yalancıdırlar.

          Bundan evvelki ayetlerde yer alan "zina" konusundaki şahitsiz isnadın 4 yeminle, sonra da 5'inci yeminle tamamlanması şart koşulmuştur. Allahütealâ, önce zina yapanların nasıl cezalandırılacağını anlatmaktadır. Ondan sonra da Hz. Ayşe'nin kervandan geri kalmasının arkasından kervana yetişmesi olayını kastederek haksız yere Hz. Ayşe'ye iftira atanların durumundan bahsetmektedir.

          İslâm'da zinanın ispatı dört kişinin şahadetiyle mümkündür. Şahit olmadığı takdirde bir kişi dört defa yemin eder. Beşincisinde de yalan söyleyenlerdense Allah'ın azabının kendisini bulmasını Allahütealâ'dan talep eder. Diğer taraf da aynı yemini yapar.

          İslâm'da zina müessesesi Allahütealâ tarafından bu tarzda bir dizayna bağlanmıştır. Orada da şahit getirmedikleri için onlar Allah'ın katında yalancılardır.

24/NÛR-14: Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu fîd dunyâ vel âhırati le messekum fî mâ efadtum fîhi azâbun azîm(azîmun).                                                                                       Eğer dünya ve ahirette Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı, içine daldığınız şeyden (iftiradan, dedikodudan) dolayı size mutlaka büyük azap dokunurdu.

          İftirayı atanlar için iftira sebebiyle; ötekiler de iftiracıyı yalanlayacakları yerde kendi aralarında dedikodu yapmaları dolayısıyla Allahütealâ: "Allah'ın rahmeti ve fazlı dünyada da ahirette de sizin üzerinizedir. Böyle olmasaydı size mutlaka büyük azap dokunurdu." buyurmaktadır.

          Dedikodu, Allahütealâ tarafından kesinlikle önlenmiştir. Gıybet, başkası hakkında konuşmak ama onu kötülememektir. Gıybet, duyan kişinin negatif etkilenmeyeceği şeylerdir. Dedikodu ise başkaları hakkında, duyan kişinin negatif etkileneceği şeyler söylemektir. Yapılmış olan, olmuş olan ama o kişi duyarsa onun üzülebileceği şeyler... Daha ötesine geçelim. İnsanlar bir günah işlemedikleri halde başkalarına günah işlemiş gibi aktarılırsa bunun adı gıybeti de dedikoduyu da aşar. Bu iftiradır. Allahütealâ dedikodunun dahi Allah katında cezası olduğunu ifade etmektedir.

49/HUCURÂT-12: Yâ eyyyuhellezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ(ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûh(kerihtumûhu), vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe tevvâbun rahîm(rahîmun).                                                   Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar günahtır. Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah'a karşı takva sahibi olunuz. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır.

          Allahütealâ, sahâbenin bu dedikoduyu yapmalarına rağmen Allah'ın rahmeti ve fazlı sebebiyle, kazandıkları rakamların fazla olduğunu ve buradan kaybettiklerini telâfi ettiğini ifade etmektedir.

          Sahâbe zikir yapıyordu, günahları örtülmüş ve sevaba çevrilmişti. Allah'ın fazlı ve rahmeti sebebiyle büyük ecir kazanmışlardı. Buradaki kayıp büyük olmakla beraber kazandıkları, o kaybın ötesinde görünüyor.

24/NÛR-15: İz telâkkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm(azîmun).                                             Onu (iftirayı) dillerinizle anlatıyordunuz (soruyordunuz) ve hakkında sizin bilginiz olmayan bir şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz. Ve o, Allah'ın katında büyük (bir suç) olduğu halde siz, onu önemsiz sandınız.

          Allahütealâ birkaç ayettir Hz. Ayşe hakkında yapılan iftiradan bahsetmektedir. Bu ayet-i kerimeler Hz. Ayşe'nin aklandığı konusunu kesinleştirmektedir. Allahütealâ: "Bu, Allah'ın katında çok büyük bir suç olduğu halde siz onu önemsiz sandınız." buyurmaktadır.

          Herkes olayı önleyecek yerde, olayın daha çok dallanıp, budaklanmasına sebep olmuştur.

24/NÛR-16: Ve lev lâ iz semi’tumûhu kultum mâ yekûnu lenâ en netekelleme bi hâzâ subhâneke hâzâ buhtânun azîm(azîmun).                                                                                                               Ve onu işittiğiniz zaman: “Bizim bunu konuşmamız olmaz (bize yakışmaz), sen Sübhan'sın (Allah'ım Sana sığınırız). Bu büyük bir bühtan (uydurulmuş bir iftira)dır.” deseydiniz olmaz mıydı (demeniz gerekmez miydi)?

          Allahütealâ'nın burada emrettiği, böyle bir olay teşekkül ettiğinde yapılması lâzım gelen şeydir. "Bu bir iftiradır, sen bunu söylemeye utanmıyor musun?" diye daha söylerken o kişinin ağzını kapatmak söz konusu olmalıydı. Ama öyle yapmamışlar. Konuyu ağızlarında sakız etmişler. Ve hepsi de ne yazık ki büyük günahlara girmişler. Ama Nur-14'te buyurduğu gibi Allah'ın fazlı ve rahmeti onları önce öylesine kaplamış ki bu günah onların kazandıklarını aşamamış.

         Bir iyiliğe de bir kötülüğe de aracılık eden kişilere aracılık ettikleri şeyden günah veya sevap olarak bir pay vardır.

4/NİSÂ-85: Men yeşfa’ şefâaten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ ve men yeşfa’ şefâaten seyyieten yekun lehu kiflun minh(minhâ) ve kânallâhu alâ kulli şey’in mukîtâ(mukîten).                                                                                                                                                   Kim güzel bir şefaatle (iyilik yapılmasına) yardım ederse, ondan (o iyilikten) onun bir nasibi olur. Ve kim kötü bir şefaatle (günah işlenmesine) yardım ederse onun da ondan (o şerden) bir payı olur. Ve Allah, her şeye mukayyet olandır (gözetendir).

          Kimse kimsenin günahını yüklenmez ama kim başkalarına hasenat için yardımcı olursa hasenat yapanlar (hayır işleyenlerle) birlikte o da deracat kazanır. Kim de seyyiat (kötülük işlenmesi) için yardımcı olursa şer işleyenle birlikte o da derecat kaybeder.

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

 

 

( İftira Yasaktır, Haramdır, Büyük Bir Vebal Ve Kul Hakkıdır...! başlıklı yazı mihrimah tarafından 21.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.