Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 25.05.2018
Okunma Sayısı : 1097
Yorum Sayısı : 0

İMAN KONUSU;

     Peygamber Efendimiz sözlerinde imanı şöyle tarif ediyor,

     İMAN; Allaha, meleklerine, Allah'a mülaki olmaya (Allah'a ulaşmaya), peygamberlerine inanmak, kezalik (öldükten sonra dirilmeye inanmaktır. (S. Buhari cild.1 sahife.58)

     İMAN; meleklerine kitabına, Allah'a kavuşmaya, peygamberlerine inanman ve keza son dirilmeye iman etmendir. Buyurdu. (S. Müslim cild.l sahife60-61)

     İMAN; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Allah'a kavuşmaya, peygamberlerine inanman, öldükten sonra dirilmeye inanman, ve kaderin hepsine iman etmendir. (S.Müslim.cild.l sahife-63)

     "Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldığım gibi onu aranızda da yasak kıldım. O halde sakın birbirinize zulüm etmeyiniz. Ey kullarım! Hepiniz dalalettesiniz, tek Benim hidayete erdirdiklerim müstesna; o halde dileyin de sizi hidayete erdireyim. (Hadisi kudsi- Müslim- Riyazussalihin s.137)

     Kim Allah'a kavuşmayı severse Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah'a kavuşmayı hoş görmezse, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz. (6/228 Riyazussalihin)

     Allah Cebrail’i bana gönderdiği suretlerin en güzelinde indirdi Cebrail şöyle dedi:

     Ey Muhammed ! Yüce Allah’ın sana selam söylüyor ve şöyle buyuruyor: Ben dünyaya dostlarım için acı, bulanık, dar ve sıkıntılı olmasını vahyettim. Ta ki Bana kavuşmayı özlesinler, Bana kavuşmayı dilesinler. Ben dünyayı dostlarım için bir zindan. düşmanlarım içinde bir cennet olarak yarattım.  (Cami-us sağir)

     Ben Allah'tan başka ilah olmadığına, benimde O'nun Resulü olduğuma şehadet ederim. Bu iki şehadeti canü gönülden söyleyip Allah'a yöneleni Allah'ın cehennem ateşinden koruyacağına kesinlikle şehadet ederim. " (Ahmed b. Hanbel-Müsned)

     Ayetlerle İMAN,

2/BAKARA-2: Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).                                                                                           İşte bu Kitap ki, O'nda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.

     Allah’a kalpten yönelip ruhunu ona ulaştırmayı dileyen bir kişi Allah’a iman etmiştir.

49/HUCURÂT-15: İnnemel mû’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn(sâdikûne).                                                                                                                     Mü'minler ancak onlardır ki, Allah'a ve O'nun Resulüne îmân ettiler. Sonra da şüpheye düşmediler. Ve malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, onlar sadıklardır.

     Allah’a kalpten ulaşmayı dileyen kişi Allah’a hacet namazı kılarak Allah’tan sorduğu, Allah kendisine ulaştıracak vesileye yani tayin etmiş olduğu mürşidine ulaştırır.

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).                                                                                                                    Ve sebillerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

     Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yolun adıdır ve 2 yatay, 2 dikey olmak üzere 4 sebilden oluşur. 1. ve 3. sebiller yatay; 2. ve 4. sebiller dikeydir. Her sebilin başlangıcı, bir mürşidin dergâhıdır.

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).                                                                                                         Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

     Allahütealâ burada âmenû olanların takva sahibi olmasını ve Allah'a ulaştıracak olan vesileyi, yani mürşidi Allah'tan istemelerini emrediyor. Tabiatıyla mürşide ulaştıktan sonra da nefs tezkiyesi söz konusu. Ve Allahütealâ, "Allah yolunda cihad edin.' diyor. Bu cihad, hem insanın nefsiyle yapacağı büyük cihad hem de Allah'ın düşmanlarıyla yapılan küçük cihadı kapsar. Allahütealâ, felâha ermenin, kurtuluşa ermenin cihadla mümkün olacağını söylüyor. Bu ayetteki cihad nefs tezkiyesi ve tasfiyesi olan büyük cihaddır. Nefse karşı cihad-ı ekberi kazanmak ancak mürşide tâbî olmakla gerçekleşir. Mürşidsiz hiç kimse tek başına büyük cihadı başaramaz. Allah'tan, Allah'a ulaştıracak olan vesileyi istemek, mürşidi istemek, nefs tezkiyesi yapmak farzdır. Felâh, cennet müjdesine, cennet kurtuluşuna ulaşmaktır.

     Ayette bahsedilen felâh (kurtuluş) 3. kat cennet müjdesidir. Bir insanın 3. kat cennet kurtuluşuna ulaşması, felâha ermesi, vesileyi istemesine, mürşide ulaşmasına, tövbe edip kalbine îmân yazıldıktan sonra nefs tezkiyesi yapmasına ve böylece 3. safha takva sahibi olup felâha ermesine bağlıdır. 1. safhadaki takva Allah'a ulaşmayı dilemek, yani âmenû olmaktır. Kişiyi birinci kat cennete ulaştırır (Cennetün Aliyeh). 2. safhadaki takva ayet-i kerimede "Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin" olarak belirtiliyor. Yani Allah'a ulaştıracak vesileyi, mürşidi isteyip mürşidin önünde tövbe ederek, el öperek "lâ ilâhe illallâh Muhammedun Resulüllâh" diyerek, 2. safhadaki takvanın sahibi olursunuz. Burada ikinci kat cennet kazanılır (Cennetün firdevs). Sonra O'nun yolunda cihad etmeye, büyük cihadı (nefs tezkiyesi) yapmaya başlıyorsunuz. Nefs tezkiyesi sonunda Allahütealâ'nın evliyası oluyorsunuz. Tezkiye olayında ruh Allah'a ulaşır ve kişi felâha erer. Burada 3. kat cennetin müjdesi vardır (Cennetün Huld). Böylece ayet-i kerime bize 1. 2. ve 3. safhadaki takva ile takva sahibi olmayı gösteriyor.

     İman Allahütealâ’nın katından gelen fazl nurlarını tutarak kişinin kalbindeki afetlerin yok olmasını sağlayarak faziletli bir insan olmasını sağlayan, Allah tarafından mürşidine tabi olan her kişinin kalbine yazılan bir çekim alanıdır. Allah’ın göstermiş olduğu mürşidine tabi olan kişinin kalbine Allah imanı yazar ve onun başının üzerine katında eğitmiş olduğu devrin imamının ruhunu koruyucu olarak gönderir.

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).                                                                                                                             Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resul'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

     Sahâbenin kalplerine îmân yazıldığı ve Devrin İmamının Ruhunun onların başlarının üzerine yerleştiği, cennete girecekleri, Allah'ın rızasını kazandıkları ve Allah taraftarları oldukları açıklanıyor.

     Demek ki iman mürşide tabi olunduğunda tabi olan kişinin kalbine yazılan bir çekim alanıdır.

     Allah’a ulaşmayı kalpten dilemeyen ve mürşidine tabi olmayan Müslümanım diyenlerin kalbine iman yazılmadığı için iman girmemiştir.

49/HUCURÂT-14: Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).                                                                                                            Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: "Teslim olduk." deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.”

 

ŞÜPHEYLE İMAN BİR ARADA OLMAZ;

41/FUSSİLET-54: E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhît(muhîtun).                                                                                                                                  Onlar gerçekten Rab'lerine mülâki olacaklarından (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştıracaklarından) şüphe içindeler, öyle değil mi? O (Allah), herşeyi ihata etmiştir (ilmiyle kuşatmıştır), öyle değil mi?

     Sadece iman ettik demekle hiç kimse takva ehli hak mümin olup şirkten kurtulamaz.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).                                                                                                                                    O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

     Allah’a kalpten yönelip ona ulaşmayı dilemeyenlere din günü imanları, yani iman ettik, bizler Müslümanız demeleri bir fayda vermez.

32/SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).                                                                                                                                                                          De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

 

( İman Konusu; başlıklı yazı mihrimah tarafından 25.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.