Üstü kapalı bir anlatımdan ziyade iç’in demli yoksunluğu her halükarda bayat bir suni teneffüs yapmanın akranı yine zehirli deyişler.

 

Yalın ayak koşarken zaafların vuku bulduğu her aksak yüklem: yine soyut yine kurak yine kayıt dışı tüm duygular.

 

Zarflardan arda kalan gözyaşı aslında dağılan mürekkebin tahayyül ettiği, o iri puntolu veda mektupları.

 

Bir ölünün gözünden hayat nasıl ki davetkâr…

 

Bir canlının suretinden düşen nasıl ki bin parça yine verilen hükümlerde, en derin tebessümü bile eritecek bir iç çekiş.

 

Sırasız gidişlerden paya düşen ne ise sonların mahrem dokusunda başlangıçtan bile yoksun bir masalın sunumu yine halk kahramanı yiğitlerden zamana ve ömre yayılan.

 

Biriken derken sona eren.

 

Kıyamet öncesi.

 

Denmedik ne mi kaldı, diyenlere bir gönderme bile değil.

 

Şehrin dokusunda bir temaşa aslında yıldırım düşen gökdelenlerin tepesinde bulut benzeri gösterisi mahşerin…

 

Yenilgi.

 

Yanılgı.

 

Yergi.

 

İç bükey aynanın izdüşümü yine hücrelerinde tüm zerrelerle bağdaşık o meyyalde gök gürültüsü benzeri, yine yazılmayan şiirlerin ayak sesi: belki şairin hicvi belki şiirin teması yine yana yakıla tütsülerken şiiri şair belki bir şehir gezgini, yakmak isterken şehrin ayaklarını.

 

Homojen bir aktarım yine beylik dizelerde heterojen bir yanılsama.

 

Sanki bir mama.

 

Sanki bir inkâr.

 

Belki’lerin diz dize birleşip yaklaşık bir asra tekabül eden sezilerinde koyultu yüklü metruklerin tüm hacmine de ihanet eden bir şiirsel içgüdü.

 

Gönülden ıraksa hadise.

 

Sözlerden yoksunsa iç çekişler.

 

Koyu ise şehirsiz şiirler ya da bayat bir tezahür kayıtlıysa o gönül yorgunu, meczubun kanayan güftelerinde…

 

Farklılığın tınısında zamanla kararan gümüş kolyenin kırık zincirine tek dokunuşla asil bir parlaklık kazandıran yine seyyah deyişler.

 

Tümden gelen hezimet aslında bandığımız hüzün kadar yeknesak hele ki söz konusu yoksunluğun muhatabı tamamen varlığınız iken…

 

Bir göz süzüşte saklı dirayet yine de yanılsamalar çukurunda, ölmekle doğmak arasında sıkıştığımız ve Tanrı tanısını esirgerken inanışın kudretine vakıf her ölümlü, bizzat pay sahibi yine evren kaosa sürüklenirken üstelik bilmeden vuku bulan bir med-cezir hele ki Mayıs’ın şanına yakışır o ılık rüzgarla baş göz etmişken şehri.

 

Toplanıp gitmenin vaktidir belki de ya da tam tersi.

 

Gidişlerin cereyanında geliş temasına sığındığımız aslında yürekten taşan yine tüm sığıntı duygularla kala kalmışlığımız.

 

Hükmen yenik ise aslında coşkuna sahip çıkamayıp taşıyorsan dizelerden…

 

Zaman aşımına uğramak mademki kaderin tecellisi demek ki arınmamızın da vakti gelip çatmıştır.

 

Nükseden derin çığlığın vakur gölgesine de sığındık mı kim alıkoyabilir şehir ile şiirin sırdaşlığında söz konusu mutlak bir mutluluktan bile çok öte iken…

 

Demir aldığımız yalnızlığın kıyısına vurmuş bir ölü balıktan bile sahiciyiz aslında: yeter ki; güme gitmesin hayallerimiz her ne kadar boğulmaktan da kendimizi alamıyorsak o düş denizinde…

 

 


( Şehir İle Şiirin Sırdaşlığı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.