Eksen çağı köleci kuvve ve uygulama olan süreç etrafındaki açılımların yeryüzüne doğru (âlemlere doğru) bünye bulduğu çağ yoğunlaşmasıydı. Köleci oligarşin inşacı bu manifesto, Arzı mevut olarak; İsrail kaynaklı anlayış içinde fikri takip oldu. Bu fikri takip, yazıya geçirilmekle Eksen Çağı unutulmayan bir fikri fiiliyat olmayı da içeren bir çağdır.
El sahibi olduğu ve burası benim dediği mülkünü dağıtmış
mülksüz ve yoksul kalmıştı. Ama mülk sahibi olma ve mülkü dağıtma alanı yok
olmayacaktı.
"O sırada size, tek başıma yükünüzü taşıyamam"
dediği manifestosu ile El, şimdiki adıyla YHW (Yehova); kişiler üzerindeki ahit
etkisiyle tüm yeryüzü, El'in mülkü olmaya hazırdı. Mülk vermeyip te yoksul
kıldıklarına Yehova yeni bir vaatte bulunacaktı. Fey ve ganimet.
Fetih ve ganimet sözcükleri yan yana anılan iki söylemdi.
Zengin için olduğu kadar özelliklede yoksullar için avuç içi kadar da olsa
"Rab onları, elde edecekleri birçok ganimetle mükâfatlandırdı" akitli
köleci manifesto vaadi ile mülkü olmayanlar da savaşta mülk edinecekti.
Fetih ve ganimet öncelikle El'indi (Rabbindi). İtaat, taat
ve ibadet El ve El adamına (Rabbe ve elçisine) olduğuna göre; taat, itaat ve
ibadet fetih yoluyla El adamı ve El'in gölgesi olan kralın, sultanların,
halifelerindi. Fetih ve Ganimet Padişahındı. Yani fetih mülkü, ganimetler ve
feyler; mülkü Osmanlıydı.
Fetihler ve fetih gelirleri ve Mülk; Osmanlınındı. Tarlayı
süren öküzü, çifti, koşumu, tarlayı, tohumu veren de Osmanlıydı (El'di).
Kolektif süreci; mülk ve üretim aracı sahipliği üzerinde El mantığına dönüşen
yapı; özleşmişiyle tarihi oluş şu anonim sözlerle ne güzel de ifade edilir.
"Şalvarı şaltak Osmanlı / Eyeri kaltak Osmanlı / Ekende yok biçende yok /
Yiyende ortak Osmanlı. Mülkü Osmanlıdan ne anlamalıyız?
Oligarşiden ne anlıyorsak onu anlamalıyız. Oligarşin tevhit
içinde anlayacağımız iki ana konuyu buradan da aynen anlayacağız. Bu anlayışa
göre Mülkü Osmanlı geçmişte gelen bir geri bağlanım yasası içindeydi. Ve bu
değişme, dönüşmeleri içindeki kendi mantık meşruiyet ligini anlayacağız.
Yine "Mülkü Osmanlı" anlayışının meşruiyet ligi paralelinde;
meşruiyet ligin böyle olacağını düşünür olduğumuz kadar öyle olmayacağı fikrini
bile; belirip kaybolan bir düşünce olarak izdeki kılacağız. Geleceğimiz de
"mülkü Osmanlı" denen bu hal üzerindeki gelişmelerle olacak. Ama
böyle olmamakla ve başka türlü de olabileceğine değin değişip dönüşmeleriyle
beliren düşünceleri, içinde anlamalıyız.
Arzı Mevut da denen "vaat edilmiş topraklar"
söylemi, tarihsel oluşumların giydirişleri içinde olmakla geleceğe
aktarılmasıdırlar. Arzı mevutça bu oluşum köleci uygulamanın bir mantığıdır. Bu
mantık tarihsel kırılmanın nesnel oluşunu izah edememekle kıvranan düşüncenin
ortaya koyduğu bir gözbağıdır, uyuşturmadır (illüzyondur).
Bu tür paylaşım şekli illüzyonla olmanın El mantığıdır.
Neler ve nereler kişinin gözüne kestirdiği bir sahiplenme olacaksa, o yer
El'indi. El sahipliği büyüdükçe Şadday Dağlarının, Turu Sina gibi daha küçük
yerlerin sahibi olmaktan çıktı. Küçük yerlerin sahibi olmaktan çıkan El,
oligarşi tevhidi içinde; ya da birçok El’in sahipliği içinde olan Kenan
Diyarının da sahibi olmakla, büyümek istiyordu.
“Ben El. Kenan Diyarının sahibi olan El'im. Ben Kenan'ın
sahibi olan El'inizim” demesiyle El neden böyle diyordu? Çünkü küçük El yapılı
alan çevreye doğru açılan salınımlar verdikçe yapı kendi iradesi olmayan başka
sahipliklerle karşılaşıyordu.
Yani yeryüzün de, Efraim El birliği dışında Kenan gibi yerler de vardı. Kenan diyarı olmayan yerler de vardı. Ve oraların da sahibi olan, başka bir oligarşinle olmanın iradesi içinde hüküm süren başka El’ler de var. Buraları ilhak etmek için yeni bir oligarşin dil ve meşruiyet ahdi olan manifesto gerekliydi.
Bu nedenle Kenan Diyarının sahibi olan El, diğer El'ler
içinde bir El'dir. El kişiler sahipliğine, tapu tescil kaydına; meşruiyet olma
hüviyeti kazandıran bir illüzyondur. Arzı Mevut da denen "vaat edilmiş
topraklar" söylemi İbrahim’e, Yakup’a bağlılık gibi söylemleriyle, ilk
köleci mantığın meşruiyet ligine uzanmakla inancı kişileri istiskal ediyordu
(iman içinde konuşamaz ediyordu, susturuyordu). Yani köleci mantığın soyut ve kayıt dışı olmasının
meşruiyeti olan kendi geri bağlanım yasasını söylüyordu.
Kenan oluşumlu tarihi süreç, öykülenendi. Hikâye edilendi.
Aynı zamanda da Eski olan ilk tip köleci uygulama şeklinin şimdi içinde kalkmış
olmasını söylüyordu. Oligarşin anlayışlı anlatımın hikâye dili içinde İbrahim’e
bağlılığı söylemek hem olumlu oluyordu. Hem de olumsuzdu. Olumluydu çünkü geri
bağlanım yasasına atıf yapıyordunuz. O bilinen İbrahim’i yol üzerine olan
oligarşinle meşru ve tanınan bir itaat edilme oluyordunuz.
Diğer yandan da oligarşin içinde olmayan Monarşin İbrahim’e
bağlılığı söylemek demek olumsuzluğu, çelişkiyi, ortama davet etmekti. Monarşin
olan İbrahim’in öncül oluşunu söylemekle İbrahimi yapının öncü ve basit
teşkilatlanması karşısında Oligarşin örgütlenmelerdeki karmaşık
organizasyonların izahı gerekiyordu. Yapı büyüdükçe anlam olan yük te
ağırlaşıyordu.
Bu durum karşısında Monarşi tutumlu olan İbrahim’e, güncele
göre oligarşi salınımlı giydirmeyi yapan hikâyeler ortaya çıkıyordu. Öz olarak
şu söyleniyordu. Aslında İbrahim de bu yol üzerineydi. Aynen böyleydi. Ama
putperestler İbrahimi yol üzerinde azıtıp sapıttılar. İbrahimi olmayan yola
saptılar diyeceklerdi.
Arzı mevut diye söylenen Kenan ülküsü, temelde yine bir El
vaadidir. Monarşi dili ile söylenmiş El Tur gibi, El Şadday gibi daha küçük
yerler sahipliği yanında oligarşin bir vaatti. El vaadi, şimdi oligarşi dili
içinde yeryüzü sahipliğine doğru söylenen bir dil olmakla “Arzı mevut” olmuştu.
Bir "El vaat" olan, bu tür söylem ve uygulamalar; gelişen, evrime
uğrayan tarihin dokusu içindeki bu tür söylemler El dili ile ve oligarşi dili
ile söylenmiş simge anlatımlar olmakla öne çıkmış olan yine bir El vaadi topraktırlar.
Ön ittifaklarını sürdüren hayli gelişmiş yapılar içinde kişisi sahiplik bilincini içinde taşıyan Ubartutu, Nuh gibi simge isimler vardı. İçte tutulan düşünce, içte belli bir uygulanabilirlik düzeyine kadar olgunlaştırıldı. Aslında bu düşünce akıp gelen tarihi nesnelliğe karşı münafıkça olan bir düşünceydi.
Kolektif oluşa karşı münafıkça olgunlaşan köle edici
muktedir düşünce kendi fikriyatıyla uygulamaya geçmişti. Kişisi sahiplik
akılcı, mantıklı, toplumsal gelişmeci, üreten temel ilişkiye göre değilse de,
bencil olmakla çok çekiciydi. Çekiciliği ortaya koyan illüzyon, hayli
büyüleyiciydi. Nuh, Ut-Napiştim bu oluşumun sembolü olmuş bir öykünceler,
anlatımıydılar. Bu ikili anlatım üzerinde yoğunlaşan durumu kurtarma
açıklamaları; ilk El sahipliğini ihdas etmenin birçok ana karakterini bağrında
taşıyordular.
Kenan; Nuh’a ya da Ut-Napiştim’e El tarafından verilmekle
Nuh'un kişisi sahipliği içindeki mülktendi. Kenan Nuh’un oğludur. Bu hikâyeye
göre oğullar babadan miras alıp kendi beyliğini kurarlardı. Kenan Nuh’tan pay
alan bir mirasçıdır. Kenan’ın payına düşen yere Kenan dendi. Kenan’ın Mülkü
denen yer Kenan olmakla bilinip anılır oldu.
Böyle olunca Kenan; bir mülk sahipliğinin, kendi üzerine kendi etkisidir. Yani Kenan kişisi, mülke kendi ismi ile anlam olan bir mana etki iken; mülk te Kenan kişisine irade kullandırtan bir mana etkidir. Kenan diyarı şimdi sınırları bir kısım Anadolu ve Dicle’nin doğusunu da içeren birçok El mülkünü tamah eden oligarşi dili ile olmakla; bu kes de oligarşiye göre bir kes daha yeni vaatle söyleniyordu.