Zaman tümleyebilir açık
ara yaraları sonra da tütsüler usulca, biriken hezeyandan kalandır geride: bir
deli fermanı bir deli şiire giydirdiğin kadar; bir yüreği bir bedenden
soyutlandığına dair hangi delil ise fıtratın hacmine ve hicvine temel teşkil eden.
Bariz saltanatıdır
kalemin, o peyda olan şiir ve kurumuş imgeleri serersin defterin yapraklarını
lahit bildiğin bir derinlik kadar işlerken içine her derin cümleyi baş tacı
yapmanın lütfü ve lüksüdür adeta.
Derinin teyakkuzunda
bazen sırıtan bir gölgeye rast gelirsin yine içine ferahlık veren bir dostane
gülüşü hatta sitemi ama mahremi de pay ettiğine inanırken, sakilce kelamın biri
bin para, dercesine sen sadece sükûta haizsindir oysaki kayıp gölgenle bir
meczuptan da yoktur farkın.
Gövde gösterisi yapan
her yıldızdan alacaklıdır şair yine şiirin elemine bandığı özlemi dorukta
yaşatan.
Kıyamın hazzına vakıf
bir satırda bölünürsün hece hece: böldüğüne biat bir bölü çizgisine nazire eden
o soykırım ve o hain tuzakları yine insanlığın ilkine ve ilkelerine düşman
üstelik sırıtan bir münafık kadar pervasızdır karanlığın uzvuna peçe takan namı
yürümüş isyan yüklü deli ferman.
Zaman kekelerken
dakikaları…
Yürü ya kulum, diyen
Yaratanın gücüne sığındığından da fazladır erdiğin nirvana.
Hacmine ya da hicvine
gölge düşse de haiz olduğun değil hayır dediğin her hayrı yine sevaplarınla
kursağına buyur ettiğin ve gölgenden dahi çekindiğin şairce bir hüznü boca
etmek, bak nasıl da kolay: sen yine dokusunda ruhun; sen yine kozasında ömrün
ve sen yine kuluçkadaki hayallerine derin manalar yüklerken.
Huyudur şairin şiire
duyduğu öfke hele ki yazdıklarına bin bir hece ekleyip bin bir surat ekli o
ömrün arka odasında bir methiye daha yazmak isterken yine maneviyatın
kanatlarına konan kelebek ömürlü yazılarında, bir hazana dönerken; yazın
ortasında bile rahmeti sonlandırmayan göğün neminde, kulun zikrinde bir de
yüreğine kulp takmak kadar şaşalı bir şiiri gözüne kestirdiğin…
Hürdür hücresi şairin
gizlendiği.
Hürriyettir güncesi
şairin eğer ki dokunaklı bir temada yine tebaanın hükmettiği her imgeyi şiir
yüklü ömrün de kursağında bir ferman niyetine mühürlediğin.
Yel alır ömrü,
yelkendir ömrün fıtratı.
Yol alır her şiir yine
devingen duygularda körelmek nedir, bilmez şair ve kelam: ama aykırı doğasında
şiirin bir de aşka düşmüşse kalem ve inhisarında hoş bir reverans ile baktığını
değil yüreğindekini görürken ve sunarken altın tepside.
Katresi bile
yoksunluktur eğer ki ayrı düşmüşsen kalemden.
Yankısı duyulmaz da
duyulmaz, diyenlere cevaptır yine örtündüğüne biat bir şiiri aslında kefen
niyetine sunup ve içinde saklanıp kör kuyulardan çıkmak değil de yeniden doğmak
bir şiirin güftesinde üstelik öyle böyle de değil hani: kâh sinen kâh susan kâh
seven.
Zaman kadar pervasızdır
şiir. Şehir kadar da yalnız.
Huysuzdur şair hele ki
sevmeye görsün.
Kıblesinde doğar şiirin
ve kabrinde yalnızlığın, şiiri örttüğü gece kadar da aydınlıktır aslında şiirin
balyalarca imgeyi bir solukta püskürttüğü bazense sonlandırdığına inat bir
hüküm verir yeniden yine aşkla şair arasında kim ise nifak sokan.
Soytarı kelamın hazin
sonudur eğer ki gün yitip gitmişse bir de üstüne üstük ısmarladığı sevdanın
kılına zarar gelmeden örter de örter pervasızca ve başını gömer her dizeyi aşk
bilip; her aşkı da şiar bilip.
Hazinesinden yoksun.
Sevdasından ayrı
düşmüşse…
Hüznün sonlanması değil
de yüreğin solduğuna mı kanidir eğer ki şiir doğurmuyorsa geceye atıfta bulunan
solundaki yaradan da bihaber ve bir de tetiğine çekmekten imtina ediyorsa bu da
mucizevî sunumudur evrenin aslında özüne ihanet eden beşerin hatta kaybın da
kıyımın da son durağında bir gölgesine bir de kalemine söz geçiremeyen şairden
alacaklıdır evren hem de üstü kapalı duyguların şeceresine tanık iken eşrafı
benliğin ve şiirin.
Harflerin intihalinde
yorgun bir yüklemin yangınından başka bir şey değilim işte.
Örtülü ödenek timsali
hüznün ve atıfta bulunulası mağdur yüreğin körebe eşiyim yine zannımca teşrif
olduğum bazense tensiye ettiğimi ikramında şiirin, derbeder ölçümlerle nabzını
tutuyorum şehrin.
Kor acıları badireler
atlatıp da huzura tekabül eden bir panayır adeta yorgun zihnimi serdiğim tozlu
masa ve yaslı ada.
Zaman tenezzül dahi
etmiyor ne zaman ki bir dakikasını çalmak adına başvursam zaman müdürlüğüne,
yol yordam bilmediğimi ifa ediyorlar.
Düşlerimi sağaltıyorum
ben de ve aklımca uyuyorum düzene oysaki uyutulduğum nasıl da aşikâr.
Debisi ömrün koca bir
ünlem.
Hürmetlerimi sunduğum
seyri iç alemimin koca bir kaos.
Aklın yangınları, ruhun
konakladığı Yassı ada oysaki yaslı bilirdim adam boyu adaların geniş açılarla
ölçtüğünü dar açılı bir şiirden daha yüksek bir debiye karşılık veriyor diye,
şaibeli bir öngörü geliştirdiğim.
Haydan gelen duygularım
tamtakır.
Huyum kurusun, demekten
de gerisi gelmiyor elimden ve burnumu çeke çeke hizaya sokuyorum sefil
benliğimi.
Hazır ol’da hicabım.
Yolda kalmış mutluluk
hem de ne zamandan beri.
Yoldan çıkmaz olaydım,
diyorum da yola sokamıyorum işte:
Geniş adımlarla
çevrelerken gönül bahçesini bazense huzura yakın bir meziyet tahayyül ettiğim
sonra da darmaduman gökyüzü.
İsi sisi bile sizli
bizli olduğum koca bir tahakküm.
Adam boyu yalnızlık
aslında adam gibi sevenlere hürmetle söylediğim kısa bir cümle kumpası.
Hacminde ömrün bir
hiciv mahiyetinde adeta her yeni gün ve geceyi soyutlarken aydınlık, ben ise
somut bir gerçekle eşleşeceğim günü bekliyorum.
Kara kuru imgeler fink
atıyor. Asılsız bir tövbe konduruyor şeytan görünümlü adam aslında ifşa edilesi
sırlarımı yok sayıyor evren belki de çatı katındayım ömrün: çık çık döner
merdivenleri aslında zig zaglar çizdiğim boş bir sayfa ve nükseden kalp
atışlarımı yok sayan insan yüklü öngörülerde insafa gelmesini bekliyorum yine
Allah rızası için sevdiğime vakıf ama Allahsız hangi kaygıyı yok sayacağım yine
pencere önünde içinden tırtıkladığım sayısız kelimeyi yerine iade etmek adına
oysaki içimde bir soykırım yaşanmakta.
Demlerini denkliyorum
yorgun ömrün.
Yollarını arşınlıyorum
üzgün güftelerin aşikâr kılındığı azımsanmayacak mahiyette içime alıp yine
içimi paketlediğim her şiiri buyur ederken artım hangi azınlık ya da çoğunluk
büyük bir iç görü ile sahiplenecekse.
Sahiplendiğimi
sabitliyorum belli ki sabit bir sayısın atılıyım yine geometride dar açısında
mutluluğun geniş ölçekli bir ölüm derlediğim de su götürmez bir gerçek iken
belli ki aklımı peynir ekmekle tavaf ediyorum hanidir ve uzadıkça şiir şaibeli
bir ömrü tüketiyorum hakkaniyet aradığım dünyanın kayıp güzergâhında soluk bir
resim kadar da sıdkı sıyrılmış renklerden ve siyahın öldürme gücüne vakıf beyaz
bir çiçek çiziyorum ve diliyorum tabiat anadan doğumumu müjdeleyecek günün
özlemine yakın hislerimi yok sayarken şair dilinde oysaki şiar bildiğim tek şey
hüzün konaklı reçine yüreğimin ihlal edildiği gerçeği hele ki imha ettiğim
duygularımı bile gözden çıkarmışken…