Giderilmesi gereken bir ihtiyaç var
üstelik ezelden sanırım Maslow’un hiyerarşisine ihanet etmeyeceğim yine yoksa
saçmalamak mı istiyorum?
Tamam, karnım aç ve çok da susadım
ama erteliyorum yine: zira ben bu gün ruhumu fazlasıyla doyurdum.
Açlığa dayanıklıdır bünyem üstelik
çocukluğumdan bu yana aslında günün birinde yazacağım romana eşlik edecek temel
kaideler de yok değil hani konu içerisinde yalnız bırakın da bana kalsın. Enerjimi
tümlediğim gün illa ki bir otobiyografi yazma hayalim var Allah’ın izniyle.
Edebi bir açılım getirme ihtiyacı ile
dikkatlice seçmeliyim kelimeleri, değil mi? Ya, seçmezsem lakin asla ihanet
etmeden ve şiar bildiğim… imge tuzağına yakalansam mı, diye dertlensem mi de
demeden…
Karnım aç lakin saatler var sahura
demek ki yazmak için de fazlasıyla vaktim var.
Ne günün zorlukları ne toplumun temel
ihtiyaçları ama son birkaç saattir içimi ısıtan duygular beni yine sürükleyen.
Dostluğun ve sevginin insan ruhundaki
etkisi…
İnandığımız güzel insanlar-hele ki
dün sahur programında rast geldiğim o söylemde denk düşen cümleler:
kardeşlerimiz, din kardeşlerimiz…
İşte sevginin ve İslamiyet’in temel yapı
taşı.
Ne demişti peki değerli hoca?
Güven duygusunu şekillendiren
insanlar: hani sırrımızı pay ettiğimiz ve sırtımızdan bıçaklamayan kim ise yine
dostluk başlığına binaen sıkıntılarımızı yok saydığımız.
Maslow’dan girizgâh yaptım ve teolojiye
uzandı zaten bu, değil mi, dinimizin güzelliği ve yine sevgiyi yeşerttiğimiz ve
yaşattığımız?
En tepeye yerleşen o olgu: kendini
gerçekleştirme ihtiyacı işte yazmamdaki temel etkenlerden biri hele ki pay
ettim mi yazdıklarımı ve duygularımı. Bunun öncesi de var sonrası da. Var,
güzel dostlarımın varlığı var beni gecenin karanlığından çekip kurtaran ve
saçma hayatın saçmalarından temizlendiğimiz.
Çok hoyrat olduk son zamanlarda ve
acımasız bir o kadar zalim bu anlamda nerede yüreği güzel insan varsa illa ki
yürek kumbarama atıyorum. Yanıldığım olmuyor mu peki?
Olsun ya da olmasın.
Kırılsam da…
Kırgınlığımı yok sayıp yapışıyorum
yakasına güzel insanların.
Cinsiyeti yok ve yaşı da ve titri de
ve ne ile iştigal ettiği de önemli değil yeter ki yaka kartında ‘’ben insanım’’
yazsın.
Saçma sapan bahanelerle hayatı
körelttiğimiz bu da yetmezmiş gibi ihanet duygusunu biçimlendirip kendimizi Kaf
Dağının tepesinde konumlandırdığımız.
Sayısız örnekle karşılaşıyorum gün
içinde: işinden, mesleğinden ve konumundan dolayı zorluk yaşatan mı istersiniz
ya da ağzımdan çıkan bir kelimeden esinlenip alay eden mi?
Ah, ben, demekten imtina ediyorum
çünkü iyi ki ben, demeyi seviyorum bir şekilde.
Ayırt etmeden karşımızdakini
kendimizle bir görüp Allah rızası için yine insan vasfına ihanet etmeden
davranışta kusur etmemek adına… gerisi geliyor bazense asla gelmiyor.
Zor bir günün ardından ve insanı
evren sevdikleri ile imtihan ederken ya da öyle sanırken ve selamımızı
esirgemediğimiz kim ise üstüne üstük iki çift lafın değil belini boydan boya
kırıyorsak sözcüklerin çatısı altında hasbıhal ettiğimiz dostlarımız…
Bazen.
Hatta asla.
Demeden evvel, Allah için, deyip
desturla yüklendiğimiz yüreğimiz ve bizi açmaza sürükleyen lakin aniden doğan
güneşin ışıldak görevi görüp sadece ruhumuza ve gönlümüze aydınlık verdiği
derken bunu evrene yaydığımız.
Önemli olan ne ise bizim için… belki
yazma aşkından öte bir şeyi gözümüz görmezken İlahi Adaletin ve İlahi Aşkın
gücü ile aniden gönül gözümüze saplanan o sancı ve bizler yumduğumuz gözümüzü
açıp da en dibe kadar bakıp da gördüğümüz gerçekler…
Yazmak nasıl ki bir aşk yine yazının
da şiirin de doyurucu olması adına aşkla yaşamalıyız ve aşkla bakmalıyız evrene
ve insanlara yoksa ne yazsak yalan olur ve hedefine de varamaz duygularımız.
Sevdiğimiz kadar önemsediğimiz.
Önemsediğimiz kadar sığındığımız.
Sığındığımız kadar anlattığımız ve
anlaşıldığımız.
Dün geceki sahur programına uzanırsam
yeniden:
Adam, yılların hocası ve o bile yaka
silkiyor insanların birbirini yaralayıp düşünce ve bakışlarıyla taciz
etmelerinden. Eminim ki; sizlere de oluyordur bu.
Benim başıma fazlasıyla geliyor ve
ben şaşkınlıkla çözmeye çalışıyorum amaçları nedir, diye.
Aklı başında kim varsa çevremde,
aldırma, diyor.
İyi de insanım ve karşımdaki de
insan: gel de çık işin içinden.
İmge tuzağına düşmesem de düşüncelerim
kundaklanıyor tüm gün itibariyle ve ben tüm saflığımla hala tutarlı sebepler
arıyorum kim ise yolundan çıkmış… ki sıkıldım da çok hem de… demek ise bir
kaçış.
İnsan nereye kadar kaçar ki bu
anlamda illa ki çözüm üretmeli.
Geçtim kendini bilmezleri lakin
güzellikler de mevcut ve ben güzelliklere ve güzel insanlara aşığım nihayetinde
bütüncül bir aşkla Allah’a çıkıyor yolum akabinde dualarımda biriken insanlarla
bu sefer de Allah ile söyleşiyorum.
Maneviyatın gücü ve psikolojinin
temel ilkelerinden Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi ve elbette kaleme
aldıklarım ile her duyguyu somutlaştırdığım ki soyut gerçekler başka güzel
çünkü onlara biçim ve ruh kazandıran içimdeki dev aşk.
Mizansenin güzelliğine bakar mısınız?
Sevgimle…