En
sevmediğim şey yanlış anlaşılmak. Demek istediğimi değil de anlamak istediklerini
anladığını sananlarla yıldızım bir türlü barışmadı. Bugüne kadar beş bini aşkın
köşe yazmış biri olarak ne yazdığımı, yazarken ne demek istediğimi çok iyi
biliyorum. Kimse kendince anlamlar çıkarmaya çalışmasın.
Bu kapsamda
şunu açıklamayı yaptıktan sonra asıl söylemek istediğime sıra gelecek. Bu
açıklamayı yapmak zorunda kalmak bile toplum olarak eleştirel düşünceden ne
kadar uzak olduğumuz fazlasıyla kanıtlamakta. Ve bu durum beni ziyadesiyle
müteessir etmekte…
Mesele
İkinci Ordu Komutanımızın siyasilerin bulunduğu bir iftara katılması meselesi…
Ve ardından
patlayan apolet sökme tartışması meselesi…
Şunu hemen
antiparantez belirtmek istiyorum. Seçim olsun olmasın, hayatım boyunca hiçbir
tarafa bağlanamadım. Bundan sonra da bağlanmayacağım. Çünkü taraf tutamıyorum.
Bazen bu dünyaya ait olmadığımı düşünecek kadar tarafsızım. Hiçbir inanç,
politik görüş, anlayış ya da ideolojiye ne uzağım ne yakın. Söylemleri farklı
olsa da sergiledikleri, sergileyecekleri eylemleri penceresinden bakıldığında
birinin diğerinden zerre kadar farklı olmadığını düşünüyorum. Eğer hayatta bir
fikri sabitim varsa, o da bu olmalıdır.
Ne kadar
kıraathane açarsak açalım, ne kadar ‘sorgulayan bir nesil’ sloganları atarsak
atalım, basın ve medyanın yüzde sekseninin yandaş olduğu bir zaman diliminde,
insanların kaderinin mülakatla atanan idarecilerin elinde olduğu bir coğrafyada
neyi, nasıl tartışabiliriz emin değilim. Gene de denemek istiyorum,
becerebilirsek bakalım.
Meseleye
biraz empatik bakmaya çalışalım diyorum. Muhalefetten bir adayın ziyaret ettiği
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi dekanının görevden alınmasını üzerinden çok zaman
geçmedi. Hatırlarsınız. Bütün cumhurbaşkanı adayları değişik fakülteleri
ziyaret etmiş olsa, kaçı görevden alınırdı, hiç düşündünüz mü?
Cevabınızı
ciddiyet ve samimiyetle vermenizi istiyorum. Eğer hepsine aynı muamele
yapılırdı diyorsanız demokrasiye inanıyorsunuz demektir. Yok eğer adayına göre
değişir diyorsanız, kusura bakmayın sizinki italik demokrasi demektir. Kendinizi
kandırmayın lütfen. Omurga bir kere eğilmeye başladı mı bir daha iflah olmaz.
Bir de şöyle
düşünün bu kapıyı bir kere aralarsanız, başkaları da aynı şekilde kullanmaya başlar.
Ve bu, sizin yüzünüzden haklı olur. Zaten Anadolu toprağı bugüne kadar
demokrasi denen güzel kızın duvağını kaldırıp bir kere olsun yüzünü göremedi,
bundan sonra da göreceğini hiç sanmıyorum.
Taraf
tutarsanız tarafınızın en doğru ve mükemmel olduğunu zannedersiniz. Ve
yaşadığınız coğrafyada tarihin tozlu sayfalarında zamanında mutlak doğru
zannedilen nice taraftarlıklar olduğunu göremez, bir gösteren olsa bile idrak
edemezsiniz.
Aynı paşa
bir diğer adayın iftar yemeğine katılmış olsa ve konuşmayı alkışlasa ne
yapardınız? ‘Apoletini sökerim’ mi derdiniz, yoksa Afrin kahramanı demeden doğrudan
doğruya apoletini söker miydiniz? Mesele bu işte... Ben yorum yapmıyorum.
Sadece soruyorum. Eğer vicdan ve izan diye bir şey varsa, orada ölçüp tartın.
Kararı siz verin. Sonra da aynaya bakın.
Ben tarihi
süreçte genetik çıkarların ve içgüdülerin yörüngesine girdiği için insan
türünde olduğu söylenen akıl, mantık ve vicdan denen soyut kavramlara inanmıyor
ve güvenmiyorum.