Öfkenin hacminde bir bulut takıldı
Kursağıma;
Kurduğum düşlerin çatısına,
Yuva yaptı patavatsız kuşları
Tanrı’nın:
Aslına uygun bir mizansende
Kayıtlı yine ve
İflah olmazken insanoğlu
Anladım ki kurda kuşa yem olmak/mış
İçimdeki Çarşamba pazarı korkularım.
Hadi dili damağı kurur ya insanın
Bir de lal olur kimyası doğanın
Ve çatısında nöbet tutar
Aklın kuytularına
Dolanır da dolanır
Bitmek bilmeyen bataryası
O engin ufkun tomurcuklarına
dokunamaz
Ne Tanrı ne de ölü çocuklar:
Ölümü miras bilen
Kaptı kaçtı aşkların güzergâhında
Ölümüne sever kimisi.
Kimisi kurgular ömrü
Kimi havadan nem kapar
Ve bir öyle bir böyle
Döner de durur devran.
Papatya falından çıkıp da yola
Dolaylarına
Uğramayı unutan mutluluğa
Evren sunarken kara yazgıyı
Bir de süzülen damlalarken ihya eden
varlığı
Yine çıkmadık candan ümit kesilmez;
Dalyaların hücumuna yenik düşer
İçimize kenetlenen düşler.
Zordur ahkâm kesmek kimine
Zorları bağlarsın tersten
Belki derdest olmuş aşkın da
Şah damarıdır
İçinden yükselen
O kuru sıkı öfke.
Evreni boykot ederken
Ekseninden kayıp düşen
İkircikli söylemlerden
Dahası da vardır ya…
Dağarcığına biriken söz öbekleri
Kanatlanır uçar pervasızca
Bir de öksesi ölümün
Bastıkça hayat denen pınara:
Heyuladır armağan,
Dünden yarına uzanan
Yarınlardan ırak dün mizaçlı
denklemlerde
Aksayan iç sesinde.
Nalına mıhına dokunur birikintisi
özlemin
Nefesle nefsin mücadelesi belki de
İki ayaklı düşmanın çetelesine
yığdığın
Kırık plaklardır yine şakıyan
Aklarken ömrünü günbegün
Iskartaya çıkar
Mimarı ömrün
İnmese de sekize
Çıkmışsa adın dokuzdan öte
Hatta yol almış
Hangi kıyımsa
Reşit olmasını beklersin sakilce
Sessizliğin metazori gülümsemesinde.
Şarkılardan da medet ummazsın
Şaibeli hayatın kınına soktuğun
Dokunaklı surelerin
İhya ettiği ömürde
Ömürlük bildiğin sevdalarındır
aslında
Hayattan kopan
Varlığına duyduğun isyan:
Kâh tetikleyen hüznü
Kâh kalburüstü ölümünü dilediğin
İçindeki asırlık çınarların
Bir tutam umut uğruna
Tükenmeyi bilmez
Kanatlarında şakıyan neşe benzeri
iklimlerin.