Yine sensizliği çok kaçırmışım dün gece..

 

"...Ben 'sevmek' diyeyim, kelimeleri tek tek yazayım, cümleleri sen tamamlarsın, anlarsın biliyorum, biliyorum çok uzakta olsan da içinde taa derinlerde bir yerde seni en temiz en gerçek en masum en mükemmel şekilde sadece 'seni' sen olduğun için çok sevdiğimi 'sen' bilirsin..."

 

-bir-

 

Rüzgar saçlı, okyanus gözlü, kadife tenli, cennet gülüşlü kadın.. Yitik cennetimin mağrur hükümdarı kadın.. Çiçeklerin gülümsediği, ağaçların gelin olduğu bahar mevsiminin sorgusuz sahibi kadın.. Uçsuz bucaksız denizlerin, aşılmaz dorukların ve dahi kızgın çöllerin susuz fırtınası kadın.. Küçücük kayığımın ormandaki tek güvenli limanı kadın.. Binlerce yıllık kimsesizliğimin kadim şerbeti kadın.. Bu naçar ömrün daha doğmadan yazılmış kaderi kadın.. Uzakları yakın et artık kadın.. Kadınım..

 

-iki-

 

Bir pazar serseriliği var üzerimde. Öyle miskin, öyle baş belası, öyle kendini beğenmiş.. Keskin bir zifir kokusu rutubet boyalı güneş bilmez odanın dört duvarında ve ağzına kadar dolu bir kül tablası yatağımın başucunda.. Sigarayı bırakalı çok olmuştu oysa.. Yine sensizliği çok kaçırmışım dün gece sevgilim! Dışarda olanca kabadayılığı ile şehri döven yağmurun huysuz gürültüsü.. Uykusuzluğun vermiş olduğu sarhoş huzursuzluk ve durmak bilmez bir kalp çarpıntısı titreyen ellerimin terlemiş avuç içlerinde.. İç sesim emrivaki, "yat" diyor, "yat gecelerin uykusuzu, daha çok var kavuşmaya.." Sahi, kaçıncı celse bu, kaçıncı doğumum, kaç bin yıl kaldı sana? Avazım çıktığı kadar, ağız dolusu susuyorum yine gözümdeki sağanakta.. Sağırsın bana, duymuyorsun avaz avaz suskunluklarımı..

 

-üç-

 

Dipsiz bir kuyudan sesimi duyuramamanın anlamsız, nafile çırpınışları benimkisi.. Bahçeden yükselen köpek havlaması, karşı komşunun bebeğinin isyankar ağlayışı, yoldan geçen arabaların kulak tırmalayan kornaları, erkencilerin soluk soluğa koşar adımları, evlerden yükselen geceden kalma yılgın telaşlar, oturma odasında açık unutulmuş televizyonun cızırtısı, yakınlardaki camiden müezzinin sabah ezanı okuyan yanık sesi, ner'den geldiği bilinmez bir horoz bağırtısı, dinmeye niyetsiz yaz yağmuruyla düet halindeki şimşekli gök gürültüsü, içimde çözümsüz sıkılgan bir mahmurluk.. Ölmeyi beceremeyen, yaşamayı ise başaramayan bedenimin bana ağır gelen gölgelerin ardına saklanmış yolculuğunun satır araları işte bunlardan ibaret sevgilim.. 

 

-dört-

 

Saatten haberin var mı? Çıkmayı düşünmüyor musun aklımdan? Uyumam lazım sevgilim.. Seni unutmak değil sebebim, rüyalarımda bir kartal çevikliğinde doruksuz dağların üzerinden, katıksız bulutların arasından süzülüp, bir deli dolunay saatinde, sen sessizce uyurken, yamacında, bir kuş tüyü misali saçlarını okşayıp, tenini koklamak için.. Ürkek parmaklarımla dudaklarına dokunup tepeden tırnağa sana dolanmak için.. Aşkının sarhoşu gözlerimle sana bir değil binlerce yıllık bakmak için..

 

-beş-

 

Sonra renkler soluklaştı, birbirine karıştı suretler, herkes herkese benzemeye başladı.. Sesler anlamını yitirip grileşti, şehrin gürültüsünde duyulmaz oldu yeminle yazılmış kelimeler.. Bir kuru kar ayazıyla silindi mavi gökyüzü, silindi yeşil ağaçlar, silindi bilmem kaç katlı beton binalar, silindi insanlar ve insanlar.. Hepi topu bir kaç saniye içinde akıp gitti herşey gözümün önünden hızlıca.. Ve sonra soluksuz bir kabusun tam ortasına düştüm o anda, kan ter içinde, sürüklenmeye başladım karanlığın renksiz, ışıksız, bulutsuz kahkahasıyla.. Sırılsıklam oldu beynimin çatıları, sel bastı aklımın kulelerini.. İnme indi umutlarımın sol yanına dipsiz kabuslarda.. Ağzım kurudu, dilim kurudu, günüm, gecem, dünüm, bugünüm, öyküm kurudu.. Bir yudum su aradı gözlerim tahta siyah bir tabutun içinde.. Kimbilir kaç metre nefessiz toprağın altında.. "Su.." dedim yine gayri ihtiyari kafamı vururken tabutun üst tahtasına.. Kurumuş boğazıma iyi gelecek oysa, diye düşündüm, bir kaç damla da olsa.. Kuru toprağın, ıslak kefenin, yeni yontulmuş mezar tahtalarının kesif kokusu burnumda..

 

-altı-

 

Duası edilmemiş umutsuz ruhlar mezarlığında gömülmeyi unutulmuş kimsesiz cesetlere basmamaya çalışarak kendi mezarıma bakıyorum elimde bir demet kanayan gül, ölü beyazı bir suratla.. Mezarımın üzerine bırakıyorum gülleri, toprağım çekiliyor, güller kana buluyor kuru toprağı, gül kırmızısı bir kan.. Kan tutuyor bedenimi, titremeye başlıyor dizlerim, istemsiz bir telaşla bayılayazarken kabuk bağlamış yaralarımı kanatmak için sırada bekleyen iki yüzlü akbabaların nefesini hissediyorum ensemde.. Tutunuyorum kendime.. Toprağın altında tabutun içinden yükselen cılız sesimi duyuyorum "su" diye inleyen.. Canım yana yana, canımın havliyle, kuru toprağı yara yara atıyorum kendimi dışarda bana ağlayan kendime.. Yaprakları döven rüzgarın uğultusu karışıyor kimsesiz ruhların yağmurlu fısıltısına..

 

-yedi-

 

Sana söyleyemediğim cümlelerim kaldırım taşlarına, kat yığını zevksiz apartmanların duvarlarına, ucuz asfalt yollara, yol kenarındaki genç ağaçların gövdelerine, bahara açan dallarına çarparak kayboluyor kurşun rengi bir boşlukta.. Uzandığım dallardan kurtarıp, özgür bırakıyorum takılı kalmış bir kaç tümcemi.. Kabuslar büyüyor, ölüm yakalamış gölgemi, ardım sıra koşar adım geliyor, uzaktan kan kokusunu alıyorum açık kalmış mezarımın. Ah sevdiğim! Bir bakıyorsun, başına gelmez dediğin şeylerin başrolündesin.. Yalanlar üzerine kurulmuş bir dünyanın mitomanilerinden kurtarmak isterken kendimi, yanılsamalarla dolu kabusların duvarları yalayan ışık oyunlarında hapsoluyorum sensiz.. 

 

-sekiz-

 

Sonra uyanıyorum derin kabuslarımdan.. Uyanıyorum sensiz kabuslarımdan.. Bir hevesle dönüyorum sol yanıma.. Sol yanımda bıçaktan daha keskin bir acı.. Sol yanımda gözyaşlarımdan bir vaha..  Ama yoksun.. Yoksun işte, ne kabuslarımda, ne de yanıbaşımda.. Yoksun.. Sol yanımda.. Oysa bilirsin beni, öyle sabırsızım ki aslında.. Şaşıyorum şimdi kendime.. Müebbet yemiş mahkumların sabrı üzerimde.. Bir zeytin tanesinin yağa dönüştüğü uzun yolculuğun sabrıyla ilmik ilmik süzülüyorum.. Kelimeler diyorum sonra, sevdiğim, kelimeler, bende bazı anlamlara gelmiyor..

 

-dokuz-

 

Hadi şimdi say bir 365 gün daha bensiz.. Hadi şimdi bir küçük pasta ısmarla kendine benden, hadi şimdi üfle mumu en güzel umutlarla.. Hadi şimdi çık balkona, aç kollarını esen rüzgara karşı, radyodan bir şarkı seç kendine benden ve kapat gözlerini.. Hadi şimdi bak sende kalan resmime ve gülümse.. Hadi sevdiğim gülümse.. Bir 365 gün daha.. Ve bizim için dua et Allah'a.. Bil ki ben burada seni çok seviyorum..

 

 

( Yine Sensizliği Çok Kaçırmışım Dün Gece.. başlıklı yazı Maikaradeniz tarafından 20.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.