Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 23.06.2018
Okunma Sayısı : 1351
Yorum Sayısı : 2
Günün Yazısı

Bu Yazı 24.06.2018 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

     REENKARNASYON SAFSATASI ŞEYTANIN BİR ALDATMACASIDIR.  ALLAHIN KANUNLARINA GÖRE YANLIŞTIR.

     Reenkarnasyon; Karmaşık bir isim gibi görünüyor ama buna “yeniden bedenlenme” diyebiliriz. Yani bir insanın bilmem kaç bin sene evvel var olmasından bir süre sonra yeniden var olmasına reenkarnasyon denmektedir. Yani kişi sanki gerçekten o zaman yaşamış da şimdi ikinci defa hayata getirilmiş gibi bir masal anlatılıyor. Böyle bir şey Kur’an’a göre geçerli değildir. Önemli olan da zaten Kur’an gerçeğidir.

     Allahütealâ, bir defa yaşandığını, ruhun bu dünya hayatındayken Allah’a mutlaka gönderilmesi gerektiğini ve ölümden sonra kıyâmet gününe kadar bir daha dirilmenin söz konusu olmayacağını ifade etmektedir. Reenkarnasyona işaret olarak bir ayet öne sürülmektedir. Cehennemdekiler derler ki diyor;

40/MU'MİN-11: Kâlû rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl(sebîlin).
(Kâfirler) dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin, böylece günahlarımızı itiraf ettik. Artık (buradan) çıkmaya bir yol var mı?"

     Hayata doğarak geliriz. Doğmak, diriltilmek değildir. Bu dünyada bir tek ölümden başka ölüm vücut bulmaz. Bu dünyada ölürüz. Öldüğümüz zaman ne olur? Öldüğümüz zaman ruhumuz vücudumuzdan ayrılır. Eğer zaten ayrılmışsa tekrar gelir ve Azrail (A.S) ruhumuzu alıp tekrar Allah’a ulaştırır. Bu, ruhumuzun 2. defa Allah’a ulaşmasıdır. Evvelâ böyle bir olay Kur’an’ı Kerim’de var mı diye sormamız lâzımdır. Size birisi bir masal anlatmaya kalkarsa ona deyin ki: “Kardeşim, sen bana bunun Kur’an’ı Kerim’deki ayetini söyle, ben de bir tetkik edeyim.”

      Allahütealâ’nın dizaynına bakın. Kur’an’ı Kerim’de Allahütealâ insanların bir nutfeden doğduğunu, sonra öldüğünü ifade etmektedir.

40/MU'MİN-67: Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).
O ki, sizi topraktan yarattı. Sonra bir nutfeden, sonra bir alakadan (rahim duvarına asılı bir damladan). Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarır ki sizin en kuvvetli çağınıza ulaşmanız, daha sonra da yaşlanmanız için. Ve sizden bir kısmı, ihtiyarlamadan önce vefat ettirilir (öldürülür). Ve (bir kısmınızın da) belirlenmiş bir süreye ulaşmanız için. Ve umulur ki siz böylece akıl edersiniz.

2/BAKARA-28: Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten fe ahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi turceûn(turceûne).
Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? (Kıyamet günü sur’a üfürüldükten sonra) siz ölü idiniz. Sonra sizi (kıyamet günü) diriltti. Sonra sizi (sur’a ikinci defa üfürüldüğünde) öldürecek. Sonra sizi (sur’a üçüncü defa üfürüldüğünde) diriltecek. Sonra (İndi İlâhi’de) O’na döndürüleceksiniz.

     Ölen kişinin kıyâmet günü diriltileceği ve kıyâmet günü tekrar öldürüleceği ve tekrar diriltileceği açıklanmaktadır. Öyleyse bu dünya üzerinde 1 tane ölüm vücut bulur. 2. ölüm 2. dirilme kıyâmet günü vücuda gelir. Gerçekten bütün insanlar 2 defa öldürülür 2 defa diriltilirler.

     Allahütealâ’nın dizaynında ölüm adı verilen bir müessese vardır; hayatın sona erişi. Birçok zavallı insan, “Ruh insana hayat verir, ruh vücudumuzdan ayrılırsa biz ölürüz.” safsatasını söylerler. Bunların arasında ne yazık ki profesörler de var. Kur’an’ı hiç bilmeyen bu Kur’an cahili insanlar… Çok iyi Arapça bilirler, Kur’an’ın hepsini de gözden geçirmişler, okumuşlar, meal yazmışlardır. Ama Kur’an’dan haberleri yoktur. O adamlara “Allah’a ulaşmayı diliyor musunuz?” diye sorun. Size, “Allah’a ulaşmayı dilemek mi? Allah’a ulaşmak da neymiş?” diyeceklerdir. “Allah’a ruhunuzu ölmeden ulaştırmak.” diyeceksiniz ve cevabı alacaksınız: “Ruhumuz vücudumuzdan ayrıldığı an ölürüz.” diyecekler. Siz onlara diyeceksiniz ki: “Göster bakalım ayeti bana. Hangi ayet-i kerime ile ruhumuzun vücudumuzdan ayrıldığı zaman öldüğümüzü iddia ediyorsun, söyle bakalım.” Tabiî böyle bir ayet Kur’an’ı Kerim’de yoktur.

     Kur’an’ı Kerim tam aksi olan gerçeği söyler. Bu dünyada 1 defa ölürüz ama ruhumuz 2 defa Allah’a ulaşabilir. Şimdi konunun aslını bilmeyenler, “Hem 1 defa ölürüz diyorsun hem de ruhumuz 2 defa Allah’a ulaşır diyorsun, olur mu bu?” diyeceklerdir. Biz de olur diyoruz. Allahütealâ buyuruyor ki:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

     Öyleyse zarfa değil mazrufa bakın, zarfın içinde ne var? Kur’an’ı Kerim bir kitaptır, cildiyle beraber bu mazruftur, ama içi. Kur’an’ı Kerim’in dış kabuğu, ciltli olsun veya olmasın zarftır. Ama asıl önemli olan mazruf yani Fatiha’dan başlayan ve Nas Suresi ile biten bir mazruf. Zarfın içindekiler, sözler, Allah’ın hadîs kıldığı, ihdas ettiği sözler… İşte ona bakın sevgili kardeşlerim. Biz size ondan bahsediyoruz.

     Allahütealâ: “Sabırla ve namazla istianeyi isteyiniz.” diyor. Namazla istendiğine göre kimden istenecek? Allah’tan istenecek. Namazla kelimesini kaldıralım; neler Allah’tan istenecek? Bu mürşidin istenmesi olayı istiane adını alır. “İstianeyi isteyin.” diyor Allahütealâ. Kimden isteyeceğiz? Allahütealâ bunun cevabını da vermiştir.

1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.

     İstianeyi istediğimiz makam Allah’tır. Bu istianenin standartlarına bakıyoruz. Her sebilin başında bir mürşid vardır yani mürşidlerin tayini, tespiti, kast edilmesi Allah’ın üzerinedir. Allah’ın üzerine vazifedir. Allah’tan başka kimse böyle bir olayı gerçekleştiremez.

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).                                                                                                                                 Ve sebillerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

     Allahütealâ: “Allah’tan sorunuz.” diyor. Zaten namazla sorun dendiğine göre Allah’tan sorulacağı kesindir. Namazın adı, hacet namazıdır. Hacet namazıyla Allahütealâ’ya irşat makamında kim olduğunu, kime müracaat edeceğimizi sorarız. Hepimiz sorarak mürşidlerimize ulaştık.

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).                                                                                                        Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

     Hacet namazı kılarak, Allah’tan sormak büyük bir iştir. Ama bu zorluk huşû sahipleri için geçerli değildir. Kimmiş o huşû sahipleri? Allahütealâ: “Onlar muhakkak surette inanırlar ki; Allah’a mülâki olacaklardır.” diyor. Allah’a mülâki olmak, ruhu Allah’a ulaştırmak söz konusudur. Ne zaman? Hayattayken ulaştırma. Ve bu, üzerimize 12 defa farzdır. Allahütealâ ondan sonra da buyuruyor ki: “Ve onlar muhakkak surette inanırlar ki; O’na, Allah’a rücû da edeceklerdir.” Yani ölümden sonra da tekrar Allah’a geri döneceklerdir.

     Ölen insan iki hüviyette olabilir. Bir, ruhunu Allah’a ulaştırmış, Allah’ın evliyası olmuş sonra ölmüştür. O zaman ruhu Allah’ı tanır, öldüğü zaman. Ama Azrail (A.S) gelmiş kişiyi öldürmüştür. Görevi vardır, ruhunu alıp Allahütealâ’ya teslim etmekle görevlidir. O zaman ne olur? O zaman Allah’taki ruhun gelmesi kişinin üzerinde, sağ tarafında, yukarıda yerini alması mutlaka gereklidir. Allah’ın katından gelir, vücudun sağ tarafında, yukarıda yer alır. Sağ omuzun üstünde yere paralel bir durumdadır.

     Peki bu kişi ölmeden evvel ruhunu Allah’a ulaştırmamış, ruh vücutta. O zaman ölümle beraber vücuttaki ruh, vücudu terk etmek mecburiyetindedir. Çünkü vücudun onu kabul edebilecek standardı artık kalmamıştır. Vücuda ruhu çeken sistem bir manyetik alandır. Bu manyetik alan elektromanyetik alandır. Elektromanyetik alanın bir kutbu ruhu, bir kutbu nefsi çeker. Yani birisi artı kutup birisi eksi kutuptur. Artı hüviyette olan pozitif hüviyeti olan ruhtur. Eksi hüviyeti olan, negatif hüviyeti olan nefistir. Afetler nefsin tabiî hassalarıdır. Hasletler de ruhun tabiî hassalarıdır.

     Ruhun bu pozitif cephesini çeken fizik vücudun eksi kutbudur. Eksi kutupla artı kutup birbirini çekeceklerdir. Ve nefis ile çeken fizik vücudun artı kutbudur. Nefis eksi kutbu temsil eder. İşte böyle bir dizaynda fizik vücut ölmek üzereyken Azrail (A.S) gelir ve kontağı kapatır. Yani ne demek istiyoruz?

    Fizik vücudunuzda 70 trilyon hücre vardır. Bu 70 trilyon hücrenin her birinin içinde mitekondriler vardır, elektrik üreteçleri. Ve kontağı kapatan Azrail (A.S), mitekondrilerin elektrik üretimine mâni olur. Elektrik üretimine mâni olmasaydı, elektrik üretimi devam edecekti, fizik vücutta elektromanyetik alan devam edecekti. Ve artı kutbuyla nefsi, eksi kutbuyla ruhu çekecekti. İkisi de fizik vücudun içinde olacaklardı. Nefis fizik vücut uyumadıkça, bayılmadıkça ve ölmedikçe o vücudu terk edemeyecekti.

     Fizik vücudu öldürmek için harekete geçen ölüm melekleri kontağı kapatırlar, elektrik enerjisi üretilmez. Elektrik enerjisi üretilmediği için beyne oksijen gitmesi durur ve önce beyin ölür. Beyinden başlayan bir ölüm bütün vücuda yayılır ve kişinin vücudunun her uzvu birer birer ölür. Bu ölüm, elektromanyetik alanların da sona ermesini intaç eder ve kişi ölür. Bu ölüm, elektrik enerjisinin kesintisi sebebiyle mutlaka oluşan bir olgudur.

     Hepiniz bütün hareketlerinizi vücudunuzdaki bu elektrik enerjisi ile sağlarsınız. Düşünmeniz, görmeniz, işitmeniz, hareket etmeniz, elleriniz kollarınızın hareketi, nefes alıp vermeniz, kalbinizin, ciğerlerinizin, bütün uzuvlarınızın çalışması bu elektrik enerjisinin varlığına bağlıdır. Mitekondrilerin her hücrenizdeki bu elektrik üreticilerinin elektrik üretimiyle kesin olarak alâkalıdır.

     Elektrik enerjisini kestiğiniz anda ölüm bedeninize akmaya, beyninizden başlayarak yayılmaya başlar ve ölürsünüz. İşte böyle bir dizayn. Ölüm melekleri kontağı kapatırlar, elektrik enerjisi üretimi durur. Bu beyinden başlayan ölüm, bütün vücudunuza dağılır. Manyetik alanlar sona erdiği için vücudunuzun nefsi ve ruhu kendisine çekme özelliği bütünüyle yok olmuştur. Vücudun onları kendisinde tutma özelliği de yok olmuştur artık. Çekme özelliği yok olmuştur, artık orada barınamazlar. Onlar için fizik vücut artık bir yuva değildir. Yuva olmak, mekân olma vasfını kaybetmiştir. İkisi de vücudu terk etmek mecburiyetindedir, terk ederler. İkisinin de vücutta olması halinde ruh gene sağ tarafta yerini alacaktır. Başınızın üzerinde önden arkaya doğru uzanan bir ruh. Sol tarafınızda da gene başımızın üzerinde, sol omzunuzun üzerinde önden arkaya doğru uzanan bir nefis. İkisi de sizin %100 aynınızdır. Bir de siz varsınız; üç oluyor.

     Nefis fizik vücutla en az 40 gün beraber kalacaktır. Sorgu suallere cevap verecek olan nefistir. Çünkü;

     1- Ruhun hiçbir negatif olayla ilişkisi yoktur; madde bir.

     2- Hiçbir zaman hesaba çekilmesi söz konusu değildir; madde iki.

     Ruhun dönüş yeri cennet veya cehennem değildir, Allah’ın Zat’ıdır. Allah’ın Zat’ından gelmiştir, Allah’ın Zat’ına dönecektir. Ruhunuzu alan Azrail (A.S) veya O’nun yanındaki ölüm melekleri bütün gök katlarındaki kapıları birer birer açarak 7 gök katını açacak 7 tane âlemi geçeceklerdir. 7. âlemin İndi İlâhi’nin en üst noktasındaki Sidretül Münteha’ya ulaşacaklardır. Sidretül Münteha en sondaki ağaçtır. En üst noktadaki kâinatın en güzel renkleriyle bezenmiş olan ağaç. İşte meleklerin ulaşabileceği en yüksek nokta orasıdır. Orada ruhu terk edeceklerdir. Görevlerini tamamlamışlardır. Ruh da oradan dikey bir yolculukla Allah’ın Zat’ına kendisi ulaşacaktır. 7. katın son âleminin en üst noktası ve Allah’a ulaşmak. Allah Yokluktadır. Allah’ın Zat’ına ulaşan ruh Allah’ın Zat’ında yok olur. Buna fenâfillâh diyoruz. Allah’ın Zat’ında yok olmak. İşte bu kadar…

     Bir defa yaşarsınız. Ya ölmeden evvel ruhunuz Allahütealâ’ya ulaşır ya da öldükten sonra ulaşır. Eğer ölmeden evvel Allah’a ulaşmışsa, öldükten sonra bir defa daha ulaşacaktır. Tekrar gelip tekrar ulaşacaktır. Ama ruhunuzu Allah’a ulaştırmamışsanız ruhunuz zaten fizik vücudunuzun içindedir. Oradan çıkıp sağ tarafınızda yerini alır. Nefsiniz de sol tarafınızda yerini alır. Ölüm meleklerinin işi ruhunuzladır. İşte bu ruhunuz Allah’a mutlaka dönecektir. Allah’ın Zat’ında yok olacaktır. Mahkeme-i Kübra’ya hiçbir zaman çıkmayacaktır. Cennet ve cehennemde cezalandırılması söz konusu değildir. O bir emanettir, sahibi Allah’tır ve tekrar geri dönecektir.

     Şimdi bu dünyada dirilmediniz, doğdunuz. Dirilmek, Allahütealâ tarafından bir anda son halinizle vücuda getirilmek demektir. Halbuki doğduğunuz zaman bir bebek olarak doğuyorsunuz, büyüyorsunuz, hüviyet kazanıyorsunuz. Yirmi yıl boyunca bir büyüme sürecinin içindesiniz. Bu dünyada doğdunuz ve ruhunuzu ölmeden Allah’a ulaştırdınız. Ölünce ruhunuz size ulaştı, bir defa daha Allah’a ulaştı. Bu Bakara Suresinin 46. ayet-i kerimesindeki 2. defa geriye dönüştür. Bir defa ölürsünüz. Ölüm sadece bir defadır ve herkes bu dünyada bir defa mutlaka ölecektir. Eğer herkes kıyâmetten evvel ölmüşse mezarlarında olacaklar. Zamanın belli bir parçasında mezara girmişlerdir.

     Peki sonra ne olacaktır? Kıyâmet gününe kadar insanlar yaşayacaklardır. Kıyâmet günü yaşamakta olanlar sur’a 1. defa üfürülüşünde öleceklerdir. Kıyâmet günü sur’a 3 defa üfürülür. Kıyâmet neden kopar? Kıyâmet kâinatın büyümesinin durması, zamanın da durmasını intaç edeceği için zaman durur. Zaman sona ermiştir. Sonra kâinat küçülmeye başlar. Bir noktadan ayrılan ve kıyâmetin koptuğu güne kadar bu ayrılması devam eden, kinetik enerjiyle birbirinden ayrılan gezegenler sebebiyle devam eden büyüme, önce duracaktır. Sonra gravitasyon sebebiyle büyük kütlelerin küçük kütleleri çekme özelliği sebebiyle kâinat küçülmeye başlayacaktır. Bu küçülme ise zamanın geriye doğru hareketidir.

     Bir tek noktadan kâinat kadar büyük bir sonuca ulaşması ve kâinatın giderek büyümesi, zamanı hep geçmişten geleceğe doğru iten bir müessesedir. Ama sonra zaman duracaktır. Ne zaman duracaktır? Allah’ın gezegenlere verdiği, birbirinden onları ayıran ve kâinatı büyüten kinetik enerji sona erecektir. O zaman bunun sona ermesi büyümeyi durduracaktır. Büyümenin durması bütün sistemleri paralize edecektir. Merkezî çekim gücü yani etrafındaki eliptik yörüngede dönen sistemlerin hepsi hüviyetlerini kaybedecektir. Bu hepsinde büyük kütlelerin küçük kütleleri çekmesi şeklinde sonuçlanacaktır. Önce dünya ayı kendisine çekecektir. Sonra  dünya ile ay beraberce, güneş tarafından çekilecektir. Ve daha sonra güneş sistemleri birleşecektir. Daha sonra yıldızlar, daha sonra galaksiler birleşecektir ve bütün uzaylar yok olacak, bir tek noktaya dönecektir. Her şey ait olduğu, patlatıldığı noktaya geri dönecektir.

     Peki bu zaman zarfında ne olacaktır? Bu zaman zarfında geri dönüş sırasında herkes yeniden canlanacaktır. Zaman başa ulaştığında bütün insanlar canlanmış olacaktır. Ne olmuştu? Düşünelim, evvelâ kıyâmet günü yaşayanların hepsi zaten ölmüştü. Kıyâmet gününden bahsediyoruz. Kıyâmet günü de kıyâmet günü yaşayanların hepsi ölecektir. Böylece bizim dünya adı verilen bu gezegenimizdeki insanların hepsi 1. ölümü yaşayacaklardır.

     Kıyâmetten evvelkiler zaten ölmüşlerdir. Yani herkes mutlaka ölecektir. Sadece kıyâmet günü yaşamakta olanlar sur’a 1. üfürülüşle birlikte öleceklerdir. O kadar mı? Hayır. Zaman geri döneceği için, ilk dirilenler kıyâmette ölenler olacaktır. Sur’a 1. üfürülüş hem kıyâmet günü yaşayanların ölümünü hem de bu ölümden sonra ilk defa onların dirilmelerini ifade eder. Zaman geriye doğru giderken bütün zaman parçalarında hayatta olan insanlar tekrar hayata dönerler. Ama bulundukları gezegende artık yerçekimi kuvveti yoktur. Kinetik enerji yok, yerçekimi kuvveti de yok. Bu sebeple herkes, bulundukları mezardan yükselecek ve mahşer meydanına ulaşacaklardır. Bütün zaman parçalarında yaşayan insanlar orada mahşer meydanında olacaklar. Hepimiz orada toplanacağız.

     Sonra ne olacak? Oradan bütün insanlar İndi İlâhi’ye ulaşacaklar. Orada herkesin hayat filmleri, rakamlı kitapları vardır. Boşlukta oynayan bir hayat filmi… İki hayat filmi söz konusudur: Hem düşüncelerinizin hem de fiillerinizin hayat filmleri. Onu seyredeceksiniz. Ve bunu seyretmeden evvel, 2. defa sur’a üfürülecek, yeniden öleceksiniz: 2. ölüm. 3. defa sur’a üfürülecek, yeniden dirileceksiniz. Böylece 2 defa ölecek ve 2 defa dirileceksiniz. 1. ölüm dünyada, kıyâmet günü yaşayanlar kıyâmet günü ölür. Daha evvelkiler daha evvel ölür ama bu dünya adı verilen gezegende doğarlar ve ölürler.

     Dikkat edin! Doğumu hesaba katmıyoruz. Olay ölümle başlar. 1. ölüm. Sonra ne olur? 1. defa sur’a üfürülünce kıyâmet günü yaşayanlar o gün ölürler. Evvelkiler zaten daha evvelce ölmüşlerdir. 1. ölüm tamam. Ama sur’a üfürülmesiyle beraber tekrar hayata dönüş söz konusudur. Hem ölüm hem de zaman gelecekten geçmişe doğru geri döndüğü için, geriye dönen zaman parçasında herkesin dirilmesi sonra da dirilenlerin mahşer meydanına ulaşması söz konusudur. İnsanlar mahşer meydanına ulaştıkları zaman ne olmuş olur? 1. defa ölmüş ve 1. defa dirilmiş olurlar. Mahşer meydanındaki bütün insanların durumu budur.

     Mahşer meydanında İsrafil (A.S) tarafından, sur’a 2. defa üfürülür. Canlananların hepsi yeniden ölür. Sur’a 3. defa üfürülür, ölenlerin hepsi yeniden canlanır. Ne olmuştur? 1. ölüm-1. dirilme, 2. ölüm-2. dirilme. Sadece 1. ölümle 1. dirilme dünya üzerinde, 2. ölüm ve 2. dirilme mahşer meydanındadır.

     Bundan sonra Allahütealâ diyor ki: “Nefisler birleştiği zaman.” Nefislerimiz berzah âleminden gelir. Berzah âlemi de yok olur. Bütün berzah âleminde yaşayan nefisler gelip fizik vücutlarına girer. Fizik vücutlar bu noktadan evvel genç yaşa dönüşmüş durumdadır. Bu dirilmeden sonra, 2. defa dirilmeden sonra nefisler fizik vücutların içine girer. Ve onlar da o hüviyette olurlar. Bu bedenler enerji bedendir. Artık ihtiyarlamaları falan söz konusu değildir. Ondan sonra hayat filmlerinin seyredilmesi, kişilerin kazandıkları dereceler kaybettiklerinden fazlaysa onların cehenneme gittikten sonra cehennemden ayrılması ve cennete ulaşmaları gerçekleşir. Eğer günahları sevaplarından fazlaysa cehenneme girip ebediyen cehennemde kalmaları söz konusudur. İşte olay bu kadar, 2 defa ölüm 2 defa dirilme.

     Şimdi şeytan, insanlara diyor ki: “Bakın, birtakım insanlar hasta doğar, birtakım insanlar sakat doğar, birtakım insanlar çok fakir, birtakım insanlar çok zengin. Yani burada belli bir adaletsizlik var. Allahütealâ adildir, adaletsizliğe müsaade etmez. O zaman Allahütealâ, insanları bu dünya adı verilen gezegende tekrar tekrar yaşatacak. 1. defa hasta gelen, 2. defa sağlıklı gelecek. 1. defa sakat gelen 2. defa sağlam gelecek. Böylece insanlar arasında adalet teşekkül edecek.” Eee sonra? “Sonra herkes bu dünya üzerinde tekâmüle başlayacak.”

     İblis diyor ki: “Şimdi bakın bakalım kendinize. Hangi konularda yanlış yapıyorsunuz. Yanlış yapmadığınız bazı konular var, orada doğrusunu yapıyorsunuz.” Hırsızlık yapmayan birisi için “Demek ki senin hırsızlık konusundaki hırsın yok olmuş, mutlaka evvelki hayatlarından birinde veya birçoğunda sen bir hırsızdın. Katil de değilsin bugün, kimseyi katletmek de istemiyorsun ama evvelce mutlaka bunu yapmışsındır. Bu unsurlarda sen düzelmişsin. Şu anda hangi negatif faktörler var. İçki müptelasısın, tamam. Gelecek sefer hayata geldiğinde o da geçecek. Falanca konuda kötü niyetlerin var, bunlar da geçecek. Daha yüzlerce defa binlerce defa hayata geleceksin. Her gelişinde eksiklerinden birisi tamamlanacak, herkes için böyle olacak. İnsanlar sonsuza kadar yaşayacaklar. Yaşamlarının sonunda aynı insanlardaki ruh (Nefis demek istiyorlar ama ruh adını kullanıyorlar.) o kadar çok tekâmül edecek ki, herkes tekâmül etmiş olacak. Artık insanlar hata yapmadıkları bir noktaya ulaştığı zaman Allahütealâ kıyâmeti koparacak. Kıyâmeti kopardığı için de herkes cennete girecek.”

     Bu safsataya inanan tonla insan var sevgili kardeşlerim. İnsanlar, defalarca  dünyaya geleceklerine, ayrı ayrı bedenlerde yaşayacaklarına inanmaktadırlar. Ve sonunda öyle bir tekâmül müessesesi olacak ki; o zaman da Allahütealâ kıyâmeti koparıp herkesi doğru posta burnundan tutup cennete alacak.

     Böyle bir safsata Kur’an hakikatlerinin hiçbirisine uymamaktadır. Bu bir yalandır. Şimdi diyeceksiniz ki: “Tamam. Yalan olabilir. Belki de doğru, nereden biliyorsun? Biz falancayı gördük diyor ki: ‘Ben falan tarihinde falanca tarafından öldürüldüm.’ Tahkik ediyoruz, gerçekten doğru.” diyorlar. “Benim karım falancaydı.” Kadın ondan kırk sene, kırk yaş daha büyük. Adam, kocası ondan daha büyükken kadından daha büyük yaştayken öldürülmüş. Şimdi kadından bilmem kaç yaş küçük. “Bunlar benim çocuklarım, Ahmet, Hatice, Fatma.” Bu çocuklar da, babalarından daha büyük yaşta. “Bunun sebebi, benim o zaman öldürülmem. Öldürüldükten sonra o sırada doğmakta olan birinin içine girdim. Ben oyum. İsterseniz bütün detayları anlatayım.” diyor adam. Anlattığı her detay doğru çıkıyor. Böyle olunca da: “Demek ki reenkarnasyon doğruymuş. Bu adam söylediklerini ispat ediyor.” diyorlar. Oğlu da kızları da annesi de aynı şeyleri söylüyorlar, hatta en gizli şeyleri de soruyorlar, cevapları alıyorlar. Ve işte reenkarnasyon ispat edilmiş oldu. Hayır! Sevgili kardeşlerim ispat edilmemiş oldu. Orada sadece bir cin var. Üç bin yaşına kadar yaşayabilen hatta üç bin yaşını da aşabilen cinler var. Enerjiden yaratılmış mahlûklar. Hz. Süleyman zamanında yaşayan cin, ifrit hâlâ hayattadır.

     Bu muhtevaya dikkatle bakın, bir insanın içine bir tane cin girmiştir. Üç çeşit insan vardır:

     1-Cinlerin hiçbir zaman içine giremeyeceği insanlar,

     2-Geldiği zaman içerisine cin girebilen insanlar,

     3-Her zaman cinlerin içine girebileceği insanlar.

     Böyle bir insanın içine bir gün bir cin girer. Bazen iki cin, üç cin girer. Bu cin o vücuda yavaş yavaş hâkimiyet sağlar. Cinli bir insanla konuşursanız, cini sizinle konuşmaya ikna edebilirseniz, cin o kişinin vücudunu kullanarak konuşur ama ses çok değişik bir ses olarak çıkar. Ve cin samimi bir sesle çok şeyler söyler. İşte bu cin o kişi doğarken o vücuda girmiştir. Doğumundan ölümüne kadar geçen sürede neyi yaşamışsa cin de onun içinde her şeyi A’dan Z’ye kadar bilir. Ondan sonra o kişi ölürken, cin o kişinin vücudundan ayrılmış, o sırada doğmakta olan başka birinin içine girmiştir. Şimdi de bunları o kişi söylemiyor; cin söylüyor. “Şunları şunları gördüm, ben orada yaşadım. O benim karım, bunlar çocuklarım, falan, falan, falan…” Hepsi doğru ama, o vücutta yaşayan nesne o kişinin sesi değil, o kişinin içindeki cindir.

     Reenkarnasyon diye bir müessese Kur’an’ı Kerim’de mevcut değildir. 2 defa Allahütealâ’nın hayata döndürmesi, diriltmesi, 2 defa da öldürmesi bu şekilde dizayn edilir. 1 defa doğmak, 2 defa dirilmek, 2 defa ölmek.

     Öyleyse muhtevaya bakın! Birinci hayata getiriliş doğumla olur, bir bebek olarak doğarsınız, yaşarsınız, eceliniz geldiği zaman da ölürsünüz. Bu dünyada sadece bir defa yaşayabilirsiniz ve ölürsünüz. Geri kalan olaylar, öldüğünüzden sonra cereyan edecektir. Hele kıyâmet günü yaşayanlardan birisiyseniz, kıyâmet günü ölürsünüz, hemen dirilirsiniz. Çünkü birinci sur’a üfürülüşte bütün insanların ölümü, hayatta olan insanların hepsinin ölümü, sonra zaman geriye döneceği için her birinin kendi zaman aralığında zamanın kendilerine ulaştığı anda tekrar canlanması söz konusudur. Ve 2 defa ölümle 2 defa dirilme.

     Şimdi bu konunun saçmalıklarına bakalım. Kur’an’ı Kerim her şeyin detayını açık ve kesin şekilde vermiştir. Kıyâmetin nasıl kopacağı, zamanın nasıl geriye döneceği, insanların nasıl ölürken diriltileceği, bütün boyutlarıyla anlatılmıştır. Ve Kur’an’ı Kerim’deki hesapları yerli yerine oturttuğunuz zaman bir muhteşem tablo görüyorsunuz. İnsan bir defa doğar, dünya üzerinde bir defa yaşar, dünya üzerinde ölür. Dünya üzerinde tekrar dirildiği zaman, artık o dünyada yaşama imkânı yoktur. Dünya yok olmak üzere. Nitekim, insanlar dünyayı terk ettiği zaman, dünya ayla birleşir. İkisi beraber güneşle birleşir. Artık dünyada hayat söz konusu değildir. Yerçekimi kuvveti her şeyi yok eder. İnsanlar mı? Hiçbir âlemde, zahirî âlemde, gayb âlemindeki cinler, emr âlemindeki ruhlar, hepsi ait oldukları yere geri dönerler. Bütün âlemler yok olur. Ve yalnız cennetle cehennem kalır. Berzah âlemi de bütün âlemler de yoktur. Zahirî âlem yok, berzah âlemi yok. Hepsi yok olur.

     İnsanlar orada kıyâmet günü, hayat filmlerini seyrederler. Bu 2 defa ölüm 2 defa dirilmeden sonra nefisleri de fizik vücutlarına girmiş olarak hayat filmlerine bakarlar. Ve insanların gidecekleri yer cennet veya cehennem olacaktır ama ilk giriş mutlaka cehennemedir. Cehenneme iki şekilde giriş vardır; ya cennete girecek olan birisidir. Cehennemin şeffaf kapılarından uçarak girer. O kapılar onların girişine hiçbir engel koymaz. Ama diğerleri o şeffaf kapılara ulaştığı zaman cehennem bekçileri kapıyı yukarıya doğru kaldırırlar. Cehennemde kalacak olanlar, sadece başlarının geçebileceği bir standartta, cehenneme sürünerek girmek mecburiyetindedirler. Onların kulaklarında vakra, kalplerinde ekinnet, gözlerinde hicab-ı mesture vardır. Görme, işitme ve idrak etme hassaları kapalıdır. Cehennemdeki elektronik sistemler bu standarda göre yapılmıştır. Öyle olarak girenler derhal bellidir. Onlara asla geçirgen bir kapı söz konusu değildir. Oradan biz de uçmak isteyelim diye kafalarını duvarlara vuranlar, böyle bir şeyin mümkün olmadığını göreceklerdir. Onlar bu işte kendilerini zorlarlarken başka insanlar o şeffaf kapılardan içeri uçarak rahat rahat girebilmektedirler.

     Sevgili kardeşlerim, şimdi gene sizinle beraber düşünelim. O bir tek vücudunuz var ya, işte o vücudunuz ya cehennemde sonsuza kadar cezalandırılacak. Ya o zaman aynı yaşta olarak diriltileceksiniz, 1. özelliğiniz. Bir de enerji beden olarak yaratılacaksınız, 2. özelliğiniz. Sizinle beraber nefsiniz de olacak, 3. özelliğiniz. Sonsuza kadar yaşayacaksınız. Eğer cehennemdeki bir kişi söz konusuysa o ebediyen cehennemde kalacaktır. Cennetteki bir kişi söz konusuysa o da ebediyen cennette kalacaktır. Ne cehennemden çıkıp cennete girmek var ne de cennetten çıkıp cehenneme girmek var.

      Palavralarla, masallarla avunmayın. Kur’an’ı Kerim tam 53 tane ayet-i kerimede cehenneme giren bir kişinin asla oradan çıkamayacağını ifade etmektedir. Cennet için de aynı şey söz konusudur. Cennete giren kişi de asla oradan çıkamayacaktır. Hiç kimse cennetten çıkıp da cehenneme gitmeyi istemeyecektir.

     Her şey Allahütealâ tarafından en güzel şekilde dizayn edilmiştir. Şimdi böyle bir maskaralığın, palavranın gerçekleştiğini düşünün. Bir kişi ömür boyunca, binlerce vücutta yaşamış; böyle bir şeyi kabul edelim. O kişinin bu ruhun içinde olması lâzım. Zaten adına nefis diyoruz. Nefis binlerce kişinin içinde yaşamış ama bir tanesine girebilmiş sadece. Geri kalan, o yüz kişi, yüz tane ceset, nefisleri o vücuda girmeden mi gidecekler? Nefis cezasını görmeyecek mi? Ya da hepsi kavga ediyorlar: “Hayır, bu vücut benim, senin.” diye. Bütün vücutlar o nefse sahip çıkmak için kavga ediyorlar. Allahütealâ Kur’an’ı Kerim’de “Cehennemi Biz yarattık.” buyurmaktadır.

23/MU'MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

     “Kıyâmet günü mizanlarımızı kurarız, kimin sevapları günahlarından fazlaysa onların gireceği yer cennettir, ebediyen kalmak üzere.” diyor Allahütealâ.

-23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyen kalacak olanlardır.

     Allahütealâ: “Kimin günahları sevaplarından fazlaysa, onlar hüsranda olanlardır. Girecekleri yer cehennemdir. Ebediyen cehennemde kalacaklardır.” diyor.

     Ve söylediğimiz bu 53 tane ayet-i kerime, cehenneme giren bir kişinin cehennemden çıkmasının imkânsız olduğunu ifade etmektedir.

     Allahütealâ buyuruyor ki:

7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

     Allahütealâ: “Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık.” diyor.

     Öyleyse insanların çoğu cehenneme girecektir. Halbuki iblis iddia ediyor ki: “Hayır, hiç kimse cehenneme girmeyecek. Allah kıyâmeti koparttığı zaman bütün insan ruhları tekâmül etmiş olacak.” Halbuki nefisler söz konusudur. “Nefisler tamamen düzeltmiş, değişmiş cennetlik olmuş olacak.” diyor iblis.

     Sevgili kardeşlerim, hangi açıdan baksanız her tarafı palavra. Ve işte bu “2 defa öldürmek, 2 defa diriltmek sebebiyle reenkarnasyon vardır.” iddiası Allah’ın Kur’an’ı Kerim’ini hiç bilmeyen insanların, profesörlerin iddialarından kaynaklanmaktadır. Bunlar şeytanla işbirliği yapan başka profesörlerle temastalar.

     Her şey öylesine ibret alınacak güzelliklerle dolu ki; bu zavallı insanlar yalan söylediklerinin anlaşılmayacağını mı zannediyorlar? Hem doğru mutlaka tespit edilir, kesin şekilde hem de yalan. Öyleyse bir muhtevaya dikkatle bakın. Kur’an’ı Kerim’in ışığı altında meselelere baktığınız zaman olay bütün muhtevasıyla görülür. Öyleyse reenkarnasyon diye bir müessese asla Kur’an’ı Kerim’de yoktur. Kur’an’ı Kerim reenkarnasyona geçit vermez.

     Reenkarnasyon, Budizm’de olan bir müessesedir. Budizm’in de çeşitli bölümleri vardır. Bir kısmında bunun olmadığını düşünüyoruz. Ama dinin ne olduğunu bilmeyen, Allah ile hiçbir irtibatı olmayan, O’ndan hiçbir şey öğrenmemiş olan insanlar, kendilerini din âlimleri olarak tanıtıyorlar.

     Sevgili kardeşlerim, okullarda dinin bütününü öğrenemezsiniz. İşte bugün okullarda din öğretiliyor. O öğretilen dînin profesörleri “Reenkarnasyon vardır.” diyorlar. Bunun Kur’an’ı Kerim’e uygun bir tarafı yoktur. “Peki nasıl olacakmış da, herkes cennete girecekmiş?” dediğiniz zaman, orada verebilecekleri bir cevap yok. Ama onlardan birisi gibi, bir iddianın sahibi, kozmik şuurdan bahsetmekte ve İllimünati’nin söylediği şeyleri tekrar etmektedir.

     Sevgili kardeşlerim, Allahütealâ Kur’an’ı Kerim’de neyi söylüyorsa doğru olan sadece odur. Allahütealâ, “Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık.” buyurmaktadır. 53 tane ayet-i kerimede de, “Cehenneme giren bir daha cehennemden çıkamaz, mutlaka cehennemde kalacaktır. Cennete girmesi söz konusu değildir.” buyurulmaktadır. İnsanların bir kısmının cehenneme gireceği kesinse, o zaman şeytanın bu palavrasına nasıl inanıyorlar ki! Açık ve kesin bir şekilde Allahütealâ, “İnsanların çoğu cehenneme girecek ve oradan çıkamayacaktır.” diyor.

     Görüyorsunuz ki, Kur’an’ı Kerim reenkarnasyona geçit vermiyor. Böyle bir müessese Kur’an’ı Kerim’de geçerliliğini muhafaza edemez. Her şeyi bir kenara bırakın, Kur’an’a sımsıkı sarılın. Kurtarıcınız Kur’an’dır. Dünyadaki bütün ilimlerin ötesi oradadır. Kur’an’ı Kerim tam bir ilim ve ilim ötesinin kitabıdır. Her çağa göre ilim yenilikler ihtiva eder. Ama Kur’an’ı Kerim her şeyi muhtevîdir ki; tekâmülün bütün safhalarını ve en üst vücudu da muhtevîdir.

     Allahütealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem de dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşallah burada tamamlamak istiyoruz.

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

 

( Reenkarnasyon Safsatası Şeytanın Bir Aldatmacasıdır. Allahın Kanunlarına G başlıklı yazı mihrimah tarafından 23.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.