REENKARNASYON SAFSATASI ŞEYTANIN BİR
ALDATMACASIDIR. ALLAHIN KANUNLARINA GÖRE
YANLIŞTIR.
Reenkarnasyon; Karmaşık bir isim gibi
görünüyor ama buna “yeniden bedenlenme” diyebiliriz. Yani bir insanın bilmem
kaç bin sene evvel var olmasından bir süre sonra yeniden var olmasına
reenkarnasyon denmektedir. Yani kişi sanki gerçekten o zaman yaşamış da şimdi
ikinci defa hayata getirilmiş gibi bir masal anlatılıyor. Böyle bir şey Kur’an’a
göre geçerli değildir. Önemli olan da zaten Kur’an gerçeğidir.
Allahütealâ, bir defa yaşandığını, ruhun
bu dünya hayatındayken Allah’a mutlaka gönderilmesi gerektiğini ve ölümden
sonra kıyâmet gününe kadar bir daha dirilmenin söz konusu olmayacağını ifade
etmektedir. Reenkarnasyona işaret olarak bir ayet öne sürülmektedir.
Cehennemdekiler derler ki diyor;
40/MU'MİN-11: Kâlû rabbenâ emettenesneteyni ve
ahyeytenesneteyni fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl(sebîlin).
(Kâfirler) dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere
dirilttin, böylece günahlarımızı itiraf ettik. Artık (buradan) çıkmaya bir yol
var mı?"
Hayata doğarak geliriz. Doğmak,
diriltilmek değildir. Bu dünyada bir tek ölümden başka ölüm vücut bulmaz. Bu
dünyada ölürüz. Öldüğümüz zaman ne olur? Öldüğümüz zaman ruhumuz vücudumuzdan
ayrılır. Eğer zaten ayrılmışsa tekrar gelir ve Azrail (A.S) ruhumuzu alıp
tekrar Allah’a ulaştırır. Bu, ruhumuzun 2. defa Allah’a ulaşmasıdır. Evvelâ
böyle bir olay Kur’an’ı Kerim’de var mı diye sormamız lâzımdır. Size birisi bir
masal anlatmaya kalkarsa ona deyin ki: “Kardeşim, sen bana bunun Kur’an’ı
Kerim’deki ayetini söyle, ben de bir tetkik edeyim.”
Allahütealâ’nın dizaynına bakın. Kur’an’ı
Kerim’de Allahütealâ insanların bir nutfeden doğduğunu, sonra öldüğünü ifade
etmektedir.
40/MU'MİN-67: Huvellezî halakakum min turâbin summe
min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû
eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve
li teblugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).
O ki, sizi topraktan yarattı. Sonra bir nutfeden, sonra bir alakadan (rahim
duvarına asılı bir damladan). Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarır ki sizin en
kuvvetli çağınıza ulaşmanız, daha sonra da yaşlanmanız için. Ve sizden bir
kısmı, ihtiyarlamadan önce vefat ettirilir (öldürülür). Ve (bir kısmınızın da)
belirlenmiş bir süreye ulaşmanız için. Ve umulur ki siz böylece akıl edersiniz.
2/BAKARA-28: Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum
emvâten fe ahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi
turceûn(turceûne).
Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? (Kıyamet günü sur’a üfürüldükten sonra) siz ölü
idiniz. Sonra sizi (kıyamet günü) diriltti. Sonra sizi (sur’a ikinci defa
üfürüldüğünde) öldürecek. Sonra sizi (sur’a üçüncü defa üfürüldüğünde)
diriltecek. Sonra (İndi İlâhi’de) O’na döndürüleceksiniz.
Ölen kişinin kıyâmet günü diriltileceği ve
kıyâmet günü tekrar öldürüleceği ve tekrar diriltileceği açıklanmaktadır.
Öyleyse bu dünya üzerinde 1 tane ölüm vücut bulur. 2. ölüm 2. dirilme kıyâmet
günü vücuda gelir. Gerçekten bütün insanlar 2 defa öldürülür 2 defa
diriltilirler.
Allahütealâ’nın dizaynında ölüm adı
verilen bir müessese vardır; hayatın sona erişi. Birçok zavallı insan, “Ruh
insana hayat verir, ruh vücudumuzdan ayrılırsa biz ölürüz.” safsatasını
söylerler. Bunların arasında ne yazık ki profesörler de var. Kur’an’ı hiç
bilmeyen bu Kur’an cahili insanlar… Çok iyi Arapça bilirler, Kur’an’ın hepsini
de gözden geçirmişler, okumuşlar, meal yazmışlardır. Ama Kur’an’dan haberleri
yoktur. O adamlara “Allah’a ulaşmayı diliyor musunuz?” diye sorun. Size,
“Allah’a ulaşmayı dilemek mi? Allah’a ulaşmak da neymiş?” diyeceklerdir.
“Allah’a ruhunuzu ölmeden ulaştırmak.” diyeceksiniz ve cevabı alacaksınız:
“Ruhumuz vücudumuzdan ayrıldığı an ölürüz.” diyecekler. Siz onlara diyeceksiniz
ki: “Göster bakalım ayeti bana. Hangi ayet-i kerime ile ruhumuzun vücudumuzdan
ayrıldığı zaman öldüğümüzü iddia ediyorsun, söyle bakalım.” Tabiî böyle bir
ayet Kur’an’ı Kerim’de yoktur.
Kur’an’ı Kerim tam aksi olan gerçeği
söyler. Bu dünyada 1 defa ölürüz ama ruhumuz 2 defa Allah’a ulaşabilir. Şimdi
konunun aslını bilmeyenler, “Hem 1 defa ölürüz diyorsun hem de ruhumuz 2 defa
Allah’a ulaşır diyorsun, olur mu bu?” diyeceklerdir. Biz de olur diyoruz.
Allahütealâ buyuruyor ki:
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti),
ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o
(hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan
başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû
rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki
olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
Öyleyse zarfa değil mazrufa bakın, zarfın
içinde ne var? Kur’an’ı Kerim bir kitaptır, cildiyle beraber bu mazruftur, ama
içi. Kur’an’ı Kerim’in dış kabuğu, ciltli olsun veya olmasın zarftır. Ama asıl
önemli olan mazruf yani Fatiha’dan başlayan ve Nas Suresi ile biten bir mazruf.
Zarfın içindekiler, sözler, Allah’ın hadîs kıldığı, ihdas ettiği sözler… İşte
ona bakın sevgili kardeşlerim. Biz size ondan bahsediyoruz.
Allahütealâ: “Sabırla ve namazla istianeyi
isteyiniz.” diyor. Namazla istendiğine göre kimden istenecek? Allah’tan
istenecek. Namazla kelimesini kaldıralım; neler Allah’tan istenecek? Bu
mürşidin istenmesi olayı istiane adını alır. “İstianeyi isteyin.” diyor Allahütealâ.
Kimden isteyeceğiz? Allahütealâ bunun cevabını da vermiştir.
1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke
nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi)
isteriz.
İstianeyi istediğimiz makam Allah’tır. Bu
istianenin standartlarına bakıyoruz. Her sebilin başında bir mürşid vardır yani
mürşidlerin tayini, tespiti, kast edilmesi Allah’ın üzerinedir. Allah’ın
üzerine vazifedir. Allah’tan başka kimse böyle bir olayı gerçekleştiremez.
16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ
câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve
sebillerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani
mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O
dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Allahütealâ: “Allah’tan sorunuz.” diyor.
Zaten namazla sorun dendiğine göre Allah’tan sorulacağı kesindir. Namazın adı,
hacet namazıdır. Hacet namazıyla Allahütealâ’ya irşat makamında kim olduğunu,
kime müracaat edeceğimizi sorarız. Hepimiz sorarak mürşidlerimize ulaştık.
5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe
vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). Ey
âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva
sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin.
Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
Hacet namazı kılarak, Allah’tan sormak
büyük bir iştir. Ama bu zorluk huşû sahipleri için geçerli değildir. Kimmiş o
huşû sahipleri? Allahütealâ: “Onlar muhakkak surette inanırlar ki; Allah’a
mülâki olacaklardır.” diyor. Allah’a mülâki olmak, ruhu Allah’a ulaştırmak söz
konusudur. Ne zaman? Hayattayken ulaştırma. Ve bu, üzerimize 12 defa farzdır.
Allahütealâ ondan sonra da buyuruyor ki: “Ve onlar muhakkak surette inanırlar
ki; O’na, Allah’a rücû da edeceklerdir.” Yani ölümden sonra da tekrar Allah’a
geri döneceklerdir.
Ölen insan iki hüviyette olabilir. Bir,
ruhunu Allah’a ulaştırmış, Allah’ın evliyası olmuş sonra ölmüştür. O zaman ruhu
Allah’ı tanır, öldüğü zaman. Ama Azrail (A.S) gelmiş kişiyi öldürmüştür. Görevi
vardır, ruhunu alıp Allahütealâ’ya teslim etmekle görevlidir. O zaman ne olur?
O zaman Allah’taki ruhun gelmesi kişinin üzerinde, sağ tarafında, yukarıda
yerini alması mutlaka gereklidir. Allah’ın katından gelir, vücudun sağ
tarafında, yukarıda yer alır. Sağ omuzun üstünde yere paralel bir durumdadır.
Peki bu kişi ölmeden evvel ruhunu Allah’a
ulaştırmamış, ruh vücutta. O zaman ölümle beraber vücuttaki ruh, vücudu terk
etmek mecburiyetindedir. Çünkü vücudun onu kabul edebilecek standardı artık
kalmamıştır. Vücuda ruhu çeken sistem bir manyetik alandır. Bu manyetik alan
elektromanyetik alandır. Elektromanyetik alanın bir kutbu ruhu, bir kutbu nefsi
çeker. Yani birisi artı kutup birisi eksi kutuptur. Artı hüviyette olan pozitif
hüviyeti olan ruhtur. Eksi hüviyeti olan, negatif hüviyeti olan nefistir.
Afetler nefsin tabiî hassalarıdır. Hasletler de ruhun tabiî hassalarıdır.
Ruhun bu pozitif cephesini çeken fizik
vücudun eksi kutbudur. Eksi kutupla artı kutup birbirini çekeceklerdir. Ve nefis
ile çeken fizik vücudun artı kutbudur. Nefis eksi kutbu temsil eder. İşte böyle
bir dizaynda fizik vücut ölmek üzereyken Azrail (A.S) gelir ve kontağı kapatır.
Yani ne demek istiyoruz?
Fizik vücudunuzda 70 trilyon hücre vardır.
Bu 70 trilyon hücrenin her birinin içinde mitekondriler vardır, elektrik
üreteçleri. Ve kontağı kapatan Azrail (A.S), mitekondrilerin elektrik üretimine
mâni olur. Elektrik üretimine mâni olmasaydı, elektrik üretimi devam edecekti,
fizik vücutta elektromanyetik alan devam edecekti. Ve artı kutbuyla nefsi, eksi
kutbuyla ruhu çekecekti. İkisi de fizik vücudun içinde olacaklardı. Nefis fizik
vücut uyumadıkça, bayılmadıkça ve ölmedikçe o vücudu terk edemeyecekti.
Fizik vücudu öldürmek için harekete geçen
ölüm melekleri kontağı kapatırlar, elektrik enerjisi üretilmez. Elektrik
enerjisi üretilmediği için beyne oksijen gitmesi durur ve önce beyin ölür.
Beyinden başlayan bir ölüm bütün vücuda yayılır ve kişinin vücudunun her uzvu
birer birer ölür. Bu ölüm, elektromanyetik alanların da sona ermesini intaç
eder ve kişi ölür. Bu ölüm, elektrik enerjisinin kesintisi sebebiyle mutlaka
oluşan bir olgudur.
Hepiniz bütün hareketlerinizi
vücudunuzdaki bu elektrik enerjisi ile sağlarsınız. Düşünmeniz, görmeniz,
işitmeniz, hareket etmeniz, elleriniz kollarınızın hareketi, nefes alıp
vermeniz, kalbinizin, ciğerlerinizin, bütün uzuvlarınızın çalışması bu elektrik
enerjisinin varlığına bağlıdır. Mitekondrilerin her hücrenizdeki bu elektrik
üreticilerinin elektrik üretimiyle kesin olarak alâkalıdır.
Elektrik enerjisini kestiğiniz anda ölüm
bedeninize akmaya, beyninizden başlayarak yayılmaya başlar ve ölürsünüz. İşte
böyle bir dizayn. Ölüm melekleri kontağı kapatırlar, elektrik enerjisi üretimi
durur. Bu beyinden başlayan ölüm, bütün vücudunuza dağılır. Manyetik alanlar
sona erdiği için vücudunuzun nefsi ve ruhu kendisine çekme özelliği bütünüyle
yok olmuştur. Vücudun onları kendisinde tutma özelliği de yok olmuştur artık.
Çekme özelliği yok olmuştur, artık orada barınamazlar. Onlar için fizik vücut
artık bir yuva değildir. Yuva olmak, mekân olma vasfını kaybetmiştir. İkisi de
vücudu terk etmek mecburiyetindedir, terk ederler. İkisinin de vücutta olması
halinde ruh gene sağ tarafta yerini alacaktır. Başınızın üzerinde önden arkaya
doğru uzanan bir ruh. Sol tarafınızda da gene başımızın üzerinde, sol omzunuzun
üzerinde önden arkaya doğru uzanan bir nefis. İkisi de sizin %100 aynınızdır.
Bir de siz varsınız; üç oluyor.
Nefis fizik vücutla en az 40 gün beraber
kalacaktır. Sorgu suallere cevap verecek olan nefistir. Çünkü;
1- Ruhun hiçbir negatif olayla ilişkisi
yoktur; madde bir.
2- Hiçbir zaman hesaba çekilmesi söz
konusu değildir; madde iki.
Ruhun dönüş yeri cennet veya cehennem
değildir, Allah’ın Zat’ıdır. Allah’ın Zat’ından gelmiştir, Allah’ın Zat’ına
dönecektir. Ruhunuzu alan Azrail (A.S) veya O’nun yanındaki ölüm melekleri
bütün gök katlarındaki kapıları birer birer açarak 7 gök katını açacak 7 tane
âlemi geçeceklerdir. 7. âlemin İndi İlâhi’nin en üst noktasındaki Sidretül
Münteha’ya ulaşacaklardır. Sidretül Münteha en sondaki ağaçtır. En üst
noktadaki kâinatın en güzel renkleriyle bezenmiş olan ağaç. İşte meleklerin
ulaşabileceği en yüksek nokta orasıdır. Orada ruhu terk edeceklerdir.
Görevlerini tamamlamışlardır. Ruh da oradan dikey bir yolculukla Allah’ın
Zat’ına kendisi ulaşacaktır. 7. katın son âleminin en üst noktası ve Allah’a
ulaşmak. Allah Yokluktadır. Allah’ın Zat’ına ulaşan ruh Allah’ın Zat’ında yok
olur. Buna fenâfillâh diyoruz. Allah’ın Zat’ında yok olmak. İşte bu kadar…
Bir defa yaşarsınız. Ya ölmeden evvel
ruhunuz Allahütealâ’ya ulaşır ya da öldükten sonra ulaşır. Eğer ölmeden evvel
Allah’a ulaşmışsa, öldükten sonra bir defa daha ulaşacaktır. Tekrar gelip
tekrar ulaşacaktır. Ama ruhunuzu Allah’a ulaştırmamışsanız ruhunuz zaten fizik
vücudunuzun içindedir. Oradan çıkıp sağ tarafınızda yerini alır. Nefsiniz de
sol tarafınızda yerini alır. Ölüm meleklerinin işi ruhunuzladır. İşte bu
ruhunuz Allah’a mutlaka dönecektir. Allah’ın Zat’ında yok olacaktır. Mahkeme-i
Kübra’ya hiçbir zaman çıkmayacaktır. Cennet ve cehennemde cezalandırılması söz
konusu değildir. O bir emanettir, sahibi Allah’tır ve tekrar geri dönecektir.
Şimdi bu dünyada dirilmediniz, doğdunuz.
Dirilmek, Allahütealâ tarafından bir anda son halinizle vücuda getirilmek demektir.
Halbuki doğduğunuz zaman bir bebek olarak doğuyorsunuz, büyüyorsunuz, hüviyet
kazanıyorsunuz. Yirmi yıl boyunca bir büyüme sürecinin içindesiniz. Bu dünyada
doğdunuz ve ruhunuzu ölmeden Allah’a ulaştırdınız. Ölünce ruhunuz size ulaştı,
bir defa daha Allah’a ulaştı. Bu Bakara Suresinin 46. ayet-i kerimesindeki 2.
defa geriye dönüştür. Bir defa ölürsünüz. Ölüm sadece bir defadır ve herkes bu
dünyada bir defa mutlaka ölecektir. Eğer herkes kıyâmetten evvel ölmüşse
mezarlarında olacaklar. Zamanın belli bir parçasında mezara girmişlerdir.
Peki sonra ne olacaktır? Kıyâmet gününe
kadar insanlar yaşayacaklardır. Kıyâmet günü yaşamakta olanlar sur’a 1. defa
üfürülüşünde öleceklerdir. Kıyâmet günü sur’a 3 defa üfürülür. Kıyâmet neden
kopar? Kıyâmet kâinatın büyümesinin durması, zamanın da durmasını intaç edeceği
için zaman durur. Zaman sona ermiştir. Sonra kâinat küçülmeye başlar. Bir
noktadan ayrılan ve kıyâmetin koptuğu güne kadar bu ayrılması devam eden,
kinetik enerjiyle birbirinden ayrılan gezegenler sebebiyle devam eden büyüme,
önce duracaktır. Sonra gravitasyon sebebiyle büyük kütlelerin küçük kütleleri
çekme özelliği sebebiyle kâinat küçülmeye başlayacaktır. Bu küçülme ise zamanın
geriye doğru hareketidir.
Bir tek noktadan kâinat kadar büyük bir
sonuca ulaşması ve kâinatın giderek büyümesi, zamanı hep geçmişten geleceğe
doğru iten bir müessesedir. Ama sonra zaman duracaktır. Ne zaman duracaktır?
Allah’ın gezegenlere verdiği, birbirinden onları ayıran ve kâinatı büyüten
kinetik enerji sona erecektir. O zaman bunun sona ermesi büyümeyi
durduracaktır. Büyümenin durması bütün sistemleri paralize edecektir. Merkezî
çekim gücü yani etrafındaki eliptik yörüngede dönen sistemlerin hepsi
hüviyetlerini kaybedecektir. Bu hepsinde büyük kütlelerin küçük kütleleri
çekmesi şeklinde sonuçlanacaktır. Önce dünya ayı kendisine çekecektir. Sonra dünya ile ay beraberce, güneş tarafından
çekilecektir. Ve daha sonra güneş sistemleri birleşecektir. Daha sonra
yıldızlar, daha sonra galaksiler birleşecektir ve bütün uzaylar yok olacak, bir
tek noktaya dönecektir. Her şey ait olduğu, patlatıldığı noktaya geri
dönecektir.
Peki bu zaman zarfında ne olacaktır? Bu
zaman zarfında geri dönüş sırasında herkes yeniden canlanacaktır. Zaman başa
ulaştığında bütün insanlar canlanmış olacaktır. Ne olmuştu? Düşünelim, evvelâ
kıyâmet günü yaşayanların hepsi zaten ölmüştü. Kıyâmet gününden bahsediyoruz.
Kıyâmet günü de kıyâmet günü yaşayanların hepsi ölecektir. Böylece bizim dünya
adı verilen bu gezegenimizdeki insanların hepsi 1. ölümü yaşayacaklardır.
Kıyâmetten evvelkiler zaten ölmüşlerdir.
Yani herkes mutlaka ölecektir. Sadece kıyâmet günü yaşamakta olanlar sur’a 1.
üfürülüşle birlikte öleceklerdir. O kadar mı? Hayır. Zaman geri döneceği için,
ilk dirilenler kıyâmette ölenler olacaktır. Sur’a 1. üfürülüş hem kıyâmet günü
yaşayanların ölümünü hem de bu ölümden sonra ilk defa onların dirilmelerini
ifade eder. Zaman geriye doğru giderken bütün zaman parçalarında hayatta olan
insanlar tekrar hayata dönerler. Ama bulundukları gezegende artık yerçekimi
kuvveti yoktur. Kinetik enerji yok, yerçekimi kuvveti de yok. Bu sebeple
herkes, bulundukları mezardan yükselecek ve mahşer meydanına ulaşacaklardır.
Bütün zaman parçalarında yaşayan insanlar orada mahşer meydanında olacaklar.
Hepimiz orada toplanacağız.
Sonra ne olacak? Oradan bütün insanlar
İndi İlâhi’ye ulaşacaklar. Orada herkesin hayat filmleri, rakamlı kitapları
vardır. Boşlukta oynayan bir hayat filmi… İki hayat filmi söz konusudur: Hem
düşüncelerinizin hem de fiillerinizin hayat filmleri. Onu seyredeceksiniz. Ve
bunu seyretmeden evvel, 2. defa sur’a üfürülecek, yeniden öleceksiniz: 2. ölüm.
3. defa sur’a üfürülecek, yeniden dirileceksiniz. Böylece 2 defa ölecek ve 2
defa dirileceksiniz. 1. ölüm dünyada, kıyâmet günü yaşayanlar kıyâmet günü
ölür. Daha evvelkiler daha evvel ölür ama bu dünya adı verilen gezegende
doğarlar ve ölürler.
Dikkat edin! Doğumu hesaba katmıyoruz.
Olay ölümle başlar. 1. ölüm. Sonra ne olur? 1. defa sur’a üfürülünce kıyâmet
günü yaşayanlar o gün ölürler. Evvelkiler zaten daha evvelce ölmüşlerdir. 1.
ölüm tamam. Ama sur’a üfürülmesiyle beraber tekrar hayata dönüş söz konusudur.
Hem ölüm hem de zaman gelecekten geçmişe doğru geri döndüğü için, geriye dönen
zaman parçasında herkesin dirilmesi sonra da dirilenlerin mahşer meydanına
ulaşması söz konusudur. İnsanlar mahşer meydanına ulaştıkları zaman ne olmuş
olur? 1. defa ölmüş ve 1. defa dirilmiş olurlar. Mahşer meydanındaki bütün
insanların durumu budur.
Mahşer meydanında İsrafil (A.S)
tarafından, sur’a 2. defa üfürülür. Canlananların hepsi yeniden ölür. Sur’a 3.
defa üfürülür, ölenlerin hepsi yeniden canlanır. Ne olmuştur? 1. ölüm-1.
dirilme, 2. ölüm-2. dirilme. Sadece 1. ölümle 1. dirilme dünya üzerinde, 2.
ölüm ve 2. dirilme mahşer meydanındadır.
Bundan sonra Allahütealâ diyor ki: “Nefisler
birleştiği zaman.” Nefislerimiz berzah âleminden gelir. Berzah âlemi de yok
olur. Bütün berzah âleminde yaşayan nefisler gelip fizik vücutlarına girer.
Fizik vücutlar bu noktadan evvel genç yaşa dönüşmüş durumdadır. Bu dirilmeden
sonra, 2. defa dirilmeden sonra nefisler fizik vücutların içine girer. Ve onlar
da o hüviyette olurlar. Bu bedenler enerji bedendir. Artık ihtiyarlamaları
falan söz konusu değildir. Ondan sonra hayat filmlerinin seyredilmesi,
kişilerin kazandıkları dereceler kaybettiklerinden fazlaysa onların cehenneme
gittikten sonra cehennemden ayrılması ve cennete ulaşmaları gerçekleşir. Eğer
günahları sevaplarından fazlaysa cehenneme girip ebediyen cehennemde kalmaları
söz konusudur. İşte olay bu kadar, 2 defa ölüm 2 defa dirilme.
Şimdi şeytan, insanlara diyor ki: “Bakın,
birtakım insanlar hasta doğar, birtakım insanlar sakat doğar, birtakım insanlar
çok fakir, birtakım insanlar çok zengin. Yani burada belli bir adaletsizlik
var. Allahütealâ adildir, adaletsizliğe müsaade etmez. O zaman Allahütealâ,
insanları bu dünya adı verilen gezegende tekrar tekrar yaşatacak. 1. defa hasta
gelen, 2. defa sağlıklı gelecek. 1. defa sakat gelen 2. defa sağlam gelecek.
Böylece insanlar arasında adalet teşekkül edecek.” Eee sonra? “Sonra herkes bu
dünya üzerinde tekâmüle başlayacak.”
İblis diyor ki: “Şimdi bakın bakalım
kendinize. Hangi konularda yanlış yapıyorsunuz. Yanlış yapmadığınız bazı
konular var, orada doğrusunu yapıyorsunuz.” Hırsızlık yapmayan birisi için
“Demek ki senin hırsızlık konusundaki hırsın yok olmuş, mutlaka evvelki
hayatlarından birinde veya birçoğunda sen bir hırsızdın. Katil de değilsin
bugün, kimseyi katletmek de istemiyorsun ama evvelce mutlaka bunu yapmışsındır.
Bu unsurlarda sen düzelmişsin. Şu anda hangi negatif faktörler var. İçki
müptelasısın, tamam. Gelecek sefer hayata geldiğinde o da geçecek. Falanca
konuda kötü niyetlerin var, bunlar da geçecek. Daha yüzlerce defa binlerce defa
hayata geleceksin. Her gelişinde eksiklerinden birisi tamamlanacak, herkes için
böyle olacak. İnsanlar sonsuza kadar yaşayacaklar. Yaşamlarının sonunda aynı
insanlardaki ruh (Nefis demek istiyorlar ama ruh adını kullanıyorlar.) o kadar
çok tekâmül edecek ki, herkes tekâmül etmiş olacak. Artık insanlar hata
yapmadıkları bir noktaya ulaştığı zaman Allahütealâ kıyâmeti koparacak.
Kıyâmeti kopardığı için de herkes cennete girecek.”
Bu safsataya inanan tonla insan var
sevgili kardeşlerim. İnsanlar, defalarca dünyaya geleceklerine, ayrı ayrı bedenlerde
yaşayacaklarına inanmaktadırlar. Ve sonunda öyle bir tekâmül müessesesi olacak
ki; o zaman da Allahütealâ kıyâmeti koparıp herkesi doğru posta burnundan tutup
cennete alacak.
Böyle bir safsata Kur’an hakikatlerinin
hiçbirisine uymamaktadır. Bu bir yalandır. Şimdi diyeceksiniz ki: “Tamam. Yalan
olabilir. Belki de doğru, nereden biliyorsun? Biz falancayı gördük diyor ki:
‘Ben falan tarihinde falanca tarafından öldürüldüm.’ Tahkik ediyoruz, gerçekten
doğru.” diyorlar. “Benim karım falancaydı.” Kadın ondan kırk sene, kırk yaş
daha büyük. Adam, kocası ondan daha büyükken kadından daha büyük yaştayken
öldürülmüş. Şimdi kadından bilmem kaç yaş küçük. “Bunlar benim çocuklarım,
Ahmet, Hatice, Fatma.” Bu çocuklar da, babalarından daha büyük yaşta. “Bunun
sebebi, benim o zaman öldürülmem. Öldürüldükten sonra o sırada doğmakta olan
birinin içine girdim. Ben oyum. İsterseniz bütün detayları anlatayım.” diyor adam.
Anlattığı her detay doğru çıkıyor. Böyle olunca da: “Demek ki reenkarnasyon
doğruymuş. Bu adam söylediklerini ispat ediyor.” diyorlar. Oğlu da kızları da
annesi de aynı şeyleri söylüyorlar, hatta en gizli şeyleri de soruyorlar,
cevapları alıyorlar. Ve işte reenkarnasyon ispat edilmiş oldu. Hayır! Sevgili
kardeşlerim ispat edilmemiş oldu. Orada sadece bir cin var. Üç bin yaşına kadar
yaşayabilen hatta üç bin yaşını da aşabilen cinler var. Enerjiden yaratılmış
mahlûklar. Hz. Süleyman zamanında yaşayan cin, ifrit hâlâ hayattadır.
Bu muhtevaya dikkatle bakın, bir insanın
içine bir tane cin girmiştir. Üç çeşit insan vardır:
1-Cinlerin hiçbir zaman içine giremeyeceği
insanlar,
2-Geldiği zaman içerisine cin girebilen
insanlar,
3-Her zaman cinlerin içine girebileceği
insanlar.
Böyle bir insanın içine bir gün bir cin
girer. Bazen iki cin, üç cin girer. Bu cin o vücuda yavaş yavaş hâkimiyet
sağlar. Cinli bir insanla konuşursanız, cini sizinle konuşmaya ikna
edebilirseniz, cin o kişinin vücudunu kullanarak konuşur ama ses çok değişik
bir ses olarak çıkar. Ve cin samimi bir sesle çok şeyler söyler. İşte bu cin o
kişi doğarken o vücuda girmiştir. Doğumundan ölümüne kadar geçen sürede neyi
yaşamışsa cin de onun içinde her şeyi A’dan Z’ye kadar bilir. Ondan sonra o
kişi ölürken, cin o kişinin vücudundan ayrılmış, o sırada doğmakta olan başka
birinin içine girmiştir. Şimdi de bunları o kişi söylemiyor; cin söylüyor.
“Şunları şunları gördüm, ben orada yaşadım. O benim karım, bunlar çocuklarım, falan,
falan, falan…” Hepsi doğru ama, o vücutta yaşayan nesne o kişinin sesi değil, o
kişinin içindeki cindir.
Reenkarnasyon diye bir müessese Kur’an’ı
Kerim’de mevcut değildir. 2 defa Allahütealâ’nın hayata döndürmesi, diriltmesi,
2 defa da öldürmesi bu şekilde dizayn edilir. 1 defa doğmak, 2 defa dirilmek, 2
defa ölmek.
Öyleyse muhtevaya bakın! Birinci hayata
getiriliş doğumla olur, bir bebek olarak doğarsınız, yaşarsınız, eceliniz
geldiği zaman da ölürsünüz. Bu dünyada sadece bir defa yaşayabilirsiniz ve
ölürsünüz. Geri kalan olaylar, öldüğünüzden sonra cereyan edecektir. Hele
kıyâmet günü yaşayanlardan birisiyseniz, kıyâmet günü ölürsünüz, hemen
dirilirsiniz. Çünkü birinci sur’a üfürülüşte bütün insanların ölümü, hayatta
olan insanların hepsinin ölümü, sonra zaman geriye döneceği için her birinin
kendi zaman aralığında zamanın kendilerine ulaştığı anda tekrar canlanması söz
konusudur. Ve 2 defa ölümle 2 defa dirilme.
Şimdi bu konunun saçmalıklarına bakalım.
Kur’an’ı Kerim her şeyin detayını açık ve kesin şekilde vermiştir. Kıyâmetin
nasıl kopacağı, zamanın nasıl geriye döneceği, insanların nasıl ölürken
diriltileceği, bütün boyutlarıyla anlatılmıştır. Ve Kur’an’ı Kerim’deki
hesapları yerli yerine oturttuğunuz zaman bir muhteşem tablo görüyorsunuz.
İnsan bir defa doğar, dünya üzerinde bir defa yaşar, dünya üzerinde ölür. Dünya
üzerinde tekrar dirildiği zaman, artık o dünyada yaşama imkânı yoktur. Dünya
yok olmak üzere. Nitekim, insanlar dünyayı terk ettiği zaman, dünya ayla
birleşir. İkisi beraber güneşle birleşir. Artık dünyada hayat söz konusu
değildir. Yerçekimi kuvveti her şeyi yok eder. İnsanlar mı? Hiçbir âlemde,
zahirî âlemde, gayb âlemindeki cinler, emr âlemindeki ruhlar, hepsi ait
oldukları yere geri dönerler. Bütün âlemler yok olur. Ve yalnız cennetle
cehennem kalır. Berzah âlemi de bütün âlemler de yoktur. Zahirî âlem yok,
berzah âlemi yok. Hepsi yok olur.
İnsanlar orada kıyâmet günü, hayat
filmlerini seyrederler. Bu 2 defa ölüm 2 defa dirilmeden sonra nefisleri de
fizik vücutlarına girmiş olarak hayat filmlerine bakarlar. Ve insanların
gidecekleri yer cennet veya cehennem olacaktır ama ilk giriş mutlaka
cehennemedir. Cehenneme iki şekilde giriş vardır; ya cennete girecek olan
birisidir. Cehennemin şeffaf kapılarından uçarak girer. O kapılar onların
girişine hiçbir engel koymaz. Ama diğerleri o şeffaf kapılara ulaştığı zaman
cehennem bekçileri kapıyı yukarıya doğru kaldırırlar. Cehennemde kalacak
olanlar, sadece başlarının geçebileceği bir standartta, cehenneme sürünerek
girmek mecburiyetindedirler. Onların kulaklarında vakra, kalplerinde ekinnet,
gözlerinde hicab-ı mesture vardır. Görme, işitme ve idrak etme hassaları
kapalıdır. Cehennemdeki elektronik sistemler bu standarda göre yapılmıştır.
Öyle olarak girenler derhal bellidir. Onlara asla geçirgen bir kapı söz konusu
değildir. Oradan biz de uçmak isteyelim diye kafalarını duvarlara vuranlar,
böyle bir şeyin mümkün olmadığını göreceklerdir. Onlar bu işte kendilerini
zorlarlarken başka insanlar o şeffaf kapılardan içeri uçarak rahat rahat
girebilmektedirler.
Sevgili kardeşlerim, şimdi gene sizinle
beraber düşünelim. O bir tek vücudunuz var ya, işte o vücudunuz ya cehennemde
sonsuza kadar cezalandırılacak. Ya o zaman aynı yaşta olarak diriltileceksiniz,
1. özelliğiniz. Bir de enerji beden olarak yaratılacaksınız, 2. özelliğiniz.
Sizinle beraber nefsiniz de olacak, 3. özelliğiniz. Sonsuza kadar
yaşayacaksınız. Eğer cehennemdeki bir kişi söz konusuysa o ebediyen cehennemde
kalacaktır. Cennetteki bir kişi söz konusuysa o da ebediyen cennette
kalacaktır. Ne cehennemden çıkıp cennete girmek var ne de cennetten çıkıp
cehenneme girmek var.
Palavralarla, masallarla avunmayın. Kur’an’ı
Kerim tam 53 tane ayet-i kerimede cehenneme giren bir kişinin asla oradan
çıkamayacağını ifade etmektedir. Cennet için de aynı şey söz konusudur. Cennete
giren kişi de asla oradan çıkamayacaktır. Hiç kimse cennetten çıkıp da
cehenneme gitmeyi istemeyecektir.
Her şey Allahütealâ tarafından en güzel
şekilde dizayn edilmiştir. Şimdi böyle bir maskaralığın, palavranın
gerçekleştiğini düşünün. Bir kişi ömür boyunca, binlerce vücutta yaşamış; böyle
bir şeyi kabul edelim. O kişinin bu ruhun içinde olması lâzım. Zaten adına nefis
diyoruz. Nefis binlerce kişinin içinde yaşamış ama bir tanesine girebilmiş
sadece. Geri kalan, o yüz kişi, yüz tane ceset, nefisleri o vücuda girmeden mi
gidecekler? Nefis cezasını görmeyecek mi? Ya da hepsi kavga ediyorlar: “Hayır,
bu vücut benim, senin.” diye. Bütün vücutlar o nefse sahip çıkmak için kavga
ediyorlar. Allahütealâ Kur’an’ı Kerim’de “Cehennemi Biz yarattık.”
buyurmaktadır.
23/MU'MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe
ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha
erenlerdir.
“Kıyâmet
günü mizanlarımızı kurarız, kimin sevapları günahlarından fazlaysa onların
gireceği yer cennettir, ebediyen kalmak üzere.” diyor Allahütealâ.
-23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe
ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana
düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyen kalacak olanlardır.
Allahütealâ: “Kimin günahları
sevaplarından fazlaysa, onlar hüsranda olanlardır. Girecekleri yer cehennemdir.
Ebediyen cehennemde kalacaklardır.” diyor.
Ve söylediğimiz bu 53 tane ayet-i kerime,
cehenneme giren bir kişinin cehennemden çıkmasının imkânsız olduğunu ifade
etmektedir.
Allahütealâ buyuruyor ki:
7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren
minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ
yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum
edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık).
Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır,
onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar
gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Allahütealâ: “Biz cehennemi insanların ve
cinlerin çoğu için yarattık.” diyor.
Öyleyse insanların çoğu cehenneme
girecektir. Halbuki iblis iddia ediyor ki: “Hayır, hiç kimse cehenneme
girmeyecek. Allah kıyâmeti koparttığı zaman bütün insan ruhları tekâmül etmiş
olacak.” Halbuki nefisler söz konusudur. “Nefisler tamamen düzeltmiş, değişmiş
cennetlik olmuş olacak.” diyor iblis.
Sevgili kardeşlerim, hangi açıdan baksanız
her tarafı palavra. Ve işte bu “2 defa öldürmek, 2 defa diriltmek sebebiyle
reenkarnasyon vardır.” iddiası Allah’ın Kur’an’ı Kerim’ini hiç bilmeyen
insanların, profesörlerin iddialarından kaynaklanmaktadır. Bunlar şeytanla işbirliği
yapan başka profesörlerle temastalar.
Her şey öylesine ibret alınacak
güzelliklerle dolu ki; bu zavallı insanlar yalan söylediklerinin
anlaşılmayacağını mı zannediyorlar? Hem doğru mutlaka tespit edilir, kesin
şekilde hem de yalan. Öyleyse bir muhtevaya dikkatle bakın. Kur’an’ı Kerim’in
ışığı altında meselelere baktığınız zaman olay bütün muhtevasıyla görülür.
Öyleyse reenkarnasyon diye bir müessese asla Kur’an’ı Kerim’de yoktur. Kur’an’ı
Kerim reenkarnasyona geçit vermez.
Reenkarnasyon, Budizm’de olan bir
müessesedir. Budizm’in de çeşitli bölümleri vardır. Bir kısmında bunun
olmadığını düşünüyoruz. Ama dinin ne olduğunu bilmeyen, Allah ile hiçbir
irtibatı olmayan, O’ndan hiçbir şey öğrenmemiş olan insanlar, kendilerini din
âlimleri olarak tanıtıyorlar.
Sevgili kardeşlerim, okullarda dinin
bütününü öğrenemezsiniz. İşte bugün okullarda din öğretiliyor. O öğretilen
dînin profesörleri “Reenkarnasyon vardır.” diyorlar. Bunun Kur’an’ı Kerim’e
uygun bir tarafı yoktur. “Peki nasıl olacakmış da, herkes cennete girecekmiş?”
dediğiniz zaman, orada verebilecekleri bir cevap yok. Ama onlardan birisi gibi,
bir iddianın sahibi, kozmik şuurdan bahsetmekte ve İllimünati’nin söylediği
şeyleri tekrar etmektedir.
Sevgili kardeşlerim, Allahütealâ Kur’an’ı
Kerim’de neyi söylüyorsa doğru olan sadece odur. Allahütealâ, “Biz cehennemi
insanların ve cinlerin çoğu için yarattık.” buyurmaktadır. 53 tane ayet-i
kerimede de, “Cehenneme giren bir daha cehennemden çıkamaz, mutlaka cehennemde
kalacaktır. Cennete girmesi söz konusu değildir.” buyurulmaktadır. İnsanların
bir kısmının cehenneme gireceği kesinse, o zaman şeytanın bu palavrasına nasıl
inanıyorlar ki! Açık ve kesin bir şekilde Allahütealâ, “İnsanların çoğu
cehenneme girecek ve oradan çıkamayacaktır.” diyor.
Görüyorsunuz ki, Kur’an’ı Kerim
reenkarnasyona geçit vermiyor. Böyle bir müessese Kur’an’ı Kerim’de
geçerliliğini muhafaza edemez. Her şeyi bir kenara bırakın, Kur’an’a sımsıkı
sarılın. Kurtarıcınız Kur’an’dır. Dünyadaki bütün ilimlerin ötesi oradadır.
Kur’an’ı Kerim tam bir ilim ve ilim ötesinin kitabıdır. Her çağa göre ilim yenilikler
ihtiva eder. Ama Kur’an’ı Kerim her şeyi muhtevîdir ki; tekâmülün bütün
safhalarını ve en üst vücudu da muhtevîdir.
Allahütealâ’nın hepinizi hem cennet
saadetine hem de dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek
sözlerimizi inşallah burada tamamlamak istiyoruz.
Allah razı olsun.
Burhan AKSU