Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 27.06.2018
Okunma Sayısı : 1775
Yorum Sayısı : 3
Günün Yazısı

Bu Yazı 28.06.2018 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

Engelli çocuk sahibi olan annelerin hayattaki en büyük korkusu kendisinin ölümünden sonra engelli çocuğunun geride kalmasıdır.

Anneler, kendisinin ölümünden sonra engelli çocuğuna hiç kimsenin kendisi gibi ilgilenip bakmayacağını ve bu nedenle çok mağdur olacağını bilirler.

Ana yüreği dedikleri bu olsa gerek…

Ağır konumda engelli çocuğu olan anneler sürekli, “Allah’ım çocuğumu benden önce al. Benden geriye bırakma. Kimseye muhtaç etme. Önce onun canını al, ondan sonra benim canımı al.” diyerek dua ederler.

21 yıl süresince Türkiye Sakatlar Derneği (TSD) Malatya Şubesi’ndeki başkanlık görevim esnasında binlerce engelli ailesinden özellikle de ağır konumda engelli çocuğu olanlardan bu sözlerin birebir aynısını duydum... 

Bu şekilde dua eden annelerin olduğunu bilmek ve binlercesinin de haykırışlarını duyarak şahit olmak ne kadar büyük acı bir olaydı anlatamam…

Çilekeş anneler kendilerinden sonra engelli çocuklarının karşılaşacağı ve yaşayacağı sorunların katbekat artacağını yüreğinde hissederler… İşte bu nedenle dua ederler…

16 Şubat tarihinde Denizli’de yaşanan bir olayı medya organlarında izleyince ağır konumdaki engelli çocuğu olan annelerin bu sözlerini üzüntü içerisinde tekrar hatırladım.

Olay Denizli’nin Pamukkale ilçesi Hacıkaplanlar Mahallesi 1071 Sokak'ta meydana geldi. Anne Seher Baş, yüzde 99 engelli Serebral Palsi hastası olan 17 yaşındaki oğlu Eyüp Öztürk’ü av tüfeğiyle başından vurarak öldürdükten sonra, aynı silahla kendini de vurarak intihar eder.

Silah seslerini duyan mahalle sakinlerinin ihbarı ile olay yerine gelen polis ekipleri apartmanın giriş katında oturan Seher Baş'ın evinin kapısını kırarak içeri girer. Evin mutfağına giden polisler, Seher Baş ile yüzde 99 engelli Serebral Palsi hastası olduğu öğrenilen 17 yaşındaki oğlu Eyüp Öztürk'ün kanlar içindeki cesediyle karşılaşır.

Yapılan soruşturma kapsamında anne Seher Baş'ın av tüfeğiyle engelli oğlunun kafasına ateş ederek öldürdüğü ardından yine aynı tüfekle kendini başından vurarak intihar ettiği belirlenir.

Anne Seher Baş'ın 1 yıl önce boşandığı eşi İbrahim Öztürk ise Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları'nda (TCDD) görevli olduğu ve FETÖ/PDY soruşturması kapsamında görevinden ihraç edildikten sonra tutuklanarak cezaevine konulduğu öğrenilir. Anne Baş ile oğlunun engelli maaşı ile belediyeler ve komşulardan gelen yardımlarla geçinmeye çalıştıkları öğrenilir. Son zamanlarda psikolojik sorunlar yaşayan anne Baş’ın sık sık komşularına, “Oğlumu da öldürüp intihar edeceğim” dediği ileri sürülmüş.

Bu haberi izlerken 21 yıl süresince yanımda gözyaşları arasında dua eden binlerce annenin görüntüsü gözlerimin önüne geldi.

Hiçbir anne evlatlarının saçının bir tek teline zarar gelsin ya da tırnağının ucuna taş değsin istemez… Gündüzünü geceye katarlar, yoktan var ederler, yemez yedirirler, içmez içirirler, giymez giydirirler...

Çocuğunun parmağının ucuna diken batsa acısı onun ciğerini yakar… En ufak bir soğuk algınlığında dahi sabahlara kadar başucunda nöbet tutarak uyumadan bekler…

Özelliklede engelli çocuğu olan anneler bu konularda bir kat daha çocuklarının üzerine titreyerek hassas olurlar…

Evlatları için bu kadar hassas olan hangi anne bir evladının canına kıymak isteyebilir? Bu kararı vermek ve bunu da yapmak öyle kolay bir şey değildir… Bunu ancak ve ancak bu annenin içinde bulunduğu durum ile aynı sorun ve sıkıntıları yaşayan insanlar anlayabilir…

Yoksulluğun, yoksunluğun, yalnızlığın ve çaresizliğin koynuna bir başına terk edilmiş insanlar anlayabilir…

Giden bu canların ardından artık ne desek ne söylesek boş… Biliyoruz ki bir daha o iki canı geri getirmemizin imkânı yoktur… Bu acı ve üzücü olayda suçlu arayacak olursak bir kişi, beş kişi, bin kişi değil, toplum olarak hepimiz suçluyuz…

Yaşanan bu olay ile buna benzer binlerce olayın sorumlusu tek başına ne bir kurum ne bir yetkili ne de bir kişidir… Bunun tek ve asıl sorumlusu sen, ben, o, diğeri yani toplum olarak bizleriz… Kâğıt üzerinde değil de uygulamada gerçek bir sosyal devlet ol(a)madığımız ve sosyal devlet olmanın mekanizmalarını işlet(e)mediğimiz sürece bu ve buna benzer acı olaylar yaşanmaya devam edecektir… Sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmeyen ve yasaları uygulamayan yetkililerin hepsidir… Görevlerini aksatan, suiistimal ederek uygulamayanları bilen, gören ve ses çıkarmayanlardır…

Sözün özü olarak, bu acı olayların bir daha yaşanmaması için hepimize büyük görevler düşüyor… En büyük görevde tabi ki devletin resmi yetkililerine düşüyor… Bu sorunları öyle şu kadar evde bakım parası veriyoruz, bu kadar engelli maaşı veriyoruz demekle çözemezsiniz… Engelli ile engelli ailelerinin yanında bulunmadığınız ve onlara yalnız olmadıklarını hissettirmediğiniz sürece, maddi destekle birlikte hatta daha fazlası olarak manevi destekte vermediğiniz sürece, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri ve sosyal hayata adaptasyonlarını sağlamak amacıyla rehabilitasyonu kesintisiz ömür boyu vermediğiniz sürece, ailenin tamamına psikolojik destek vermediğiniz sürece ve toplumun bu konularda eğitimli, kültürlü, bilinçli ve duyarlı olmalarını sağlamadığınız sürece bu sorunları çözemezsiniz…

( Engelli Ailelerinin Sonu Böyle Mi Olmalı başlıklı yazı AliHaydar tarafından 27.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.