SAHBE-İ KİRAM
VE İMTİHAN
Sahabe-i kiram öyle ızdıraplar ve
eziyetler çektiler ki, Allah’ın yardımı nerede kaldı diyecek kadar bunaldılar.
2/BAKARA-214: Em hasibtum en tedhulûl
cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu
ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ
nasrullâh(nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb(karîbun). Yoksa siz, kendinizden önce geçenlerin
başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi
zannettiniz? Onlara (öyle) şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki,
Resul ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek
kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı gerçekten yakın değil mi?
Ey Müslümanlar onlar üç sene
muhasarada aç kaldılar. Her türlü eziyeti çektiler. Sizler onların çektiklerini
çekebilir misiniz? En ufak bir sıkıntıda hemen isyan bayrağını açıyor,
veryansın şikâyet ediyorsunuz. Siz onlar gibi hiç aç kaldınız mı? Aç değilsiniz
ama şeytan sizleri aç kalacağınız konusunda korkutuyor değil mi?
3/ÂLİ İMRÂN-186: Le tublevunne fî
emvâlikum ve enfusikum ve le tesmeunne minellezîne ûtûl kitâbe min kablikum ve
minellezîne eşrakû ezen kesîrâ(kesîran), ve in tasbirû ve tettekû fe inne
zâlike min azmil umûr(umûri).
Mallarınız
ve canlarınız hususunda siz mutlaka imtihan olunacaksınız. Sizden önce kitap
verilenlerden ve şirk koşanlardan elbette birçok incitici (sözler)
duyacaksınız. Eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız ki bu muhakkak,
işlerin “âzim” olanlarındandır.
Sizlerde eğer Allahû Tealâ’nın seçtiklerindenseniz ve bu yola baş koymuşsanız,
mutlaka ve mutlaka mallarınızla, canlarınızla, yakınlarınızla ve
sevdiklerinizle imtihan olacaksınız. Etrafınızdan türlü incitici sözler
işiteceksiniz.
Mutluluk için imtihanlardan geçeceksiniz.
Her imtihandan zikir ve sabırla daha da güçlenerek çıkacaksınız. Allah’ın
dileğinin sadece sizin mutluluğunuz olduğunu mutlaka bilin.
Mutluluk sizin de hakkınız ama ona lâyık olmak mecburiyetindesiniz.
9/TEVBE-126: E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merreten
ev merreteyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı?
Sonra tövbe etmiyorlar (Allah'a yönelmiyorlar) ve onlar zikir yapmıyorlar
(Allah'ın ismini ardarda tekrar etmiyorlar).
21/ENBİYÂ-35: Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri
vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne).
Bütün nefsler, ölümü tadıcıdır. Sizi, hayır ve şerr fitneleri ile
imtihan ederiz. Ve Bize döndürüleceksiniz.
Bütün insanlar ölümü tadacaktır. İnsanlar
hayatlarını yaşadıktan sonra bir gün öleceklerdir. Sonra kıyâmete kadar
insanlar uyanmayacaklardır. Her insan, zaman onun hayatta olduğu güne geri
döndüğünde hayatta olacak, sonra da Mahşer Meydanı'na uçacaktır. Ve "Ne kadar
kaldın?" diye sorarlarsa "ya yarım saat ya bir saat ya da bir gün
veya bir günden biraz daha fazla" gibi cevap vereceklerdir.
Bütün insanlar, hayır ve şerr ile
imtihan olunurlar. Derecat kaybettikleri ve kazandıkları olayları yaşarlar.
Kişi öldüğü an ruhun döneceği yer Allah'tır.
“Ne mutlu onlara ki, ruhlarını
ölmeden evvel Allah'a ulaştırmışlardır.”
“İşte onlar Allah'ın
evliyalarıdır.”
2/BAKARA-155: Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve
naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris
sâbirîn(sâbirîne).
Ve sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan, candan ve ürünlerden
eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.
Bu ayet sebebiyle birçok insan "Allah
bizi imtihan olalım diye yaratmıştır" fikrini savunmaktadır. Şeytan, aslî
emirlerle, vasıta emirleri birbirine karıştırmakla insanları yoldan çıkarır. Aslî
emir Allah'a kul olmak, teslim olmaktır. İmtihan olmak, aslî emir değildir.
Emirlerin gerekliliği istikametinde bunlar vasıtalardır. Namaz kılarak, oruç
tutarak, zekât vererek, hacca giderek, kelime-i şahadet getirerek Allah'a kul
olmak mümkün değildir. Bunların hepsi de kurtuluşun temel vasıtaları olan
ibadetlerdir. Allah'a ulaşmayı dilemekten başlayan, ruhu, vechi, nefsi ve
iradeyi Allah'a teslim etmekle son bulan 7 safha ve 4 teslim hedeflerdir.
İbadetleri yapmadan hedefe ulaşılmaz. Vasıta emirler (araçlar), hedeflerle
(amaçlar) karıştırılmamalıdır. Teslim olmak için vasıta emirleri gerçekleştirmekle
mükellefiz.
İmtihan edilmek için dünyaya
getirildiğini zanneden herkes, imtihanlardan bir kısmını başarıyla geçtiğinde
Allah'ın cennetini hakettiğini düşünmemelidir. Çünkü kişi dünyadaki bütün
imtihanlardan geçse, Allah'a ulaşmayı dilemedikçe kurtulması mümkün değildir.
Mutlaka cehenneme gider. İmtihana gelince, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve
sahâbe ablukaya alınmışlar, aç bırakılmışlar ama dayanmışlardır. Biliyorlardır
ki yaşanan bir imtihandır ve geçecektir. Açlıkla uzun mücâdele günleri
geçirmişlerdir. Sonra Allahütealâ onların rızıklarını bollaştırmıştır.
Allah'a ulaşmayı dilemek insanı
mutlaka cennet saadetine ulaştırır. Geri kalanı zor değildir. Allah
gerçekleştirecektir. Allah kişiyi kendisine ulaştırmayı diler ve ulaştırır. Bunun
için gerekli bütün şartları vücuda getirir. Siz bir şey yapmazsınız, Allah
sizin için yapar. Siz sadece iradenizi kullanarak, Allah'a ulaşmayı dilersiniz.
Mutlaka neticede ruhunuz Allah'a ulaşır. Korku, açlık, mallardan eksiltme,
canlardan eksiltme imtihan olsa bile amaç değildir. İmtihanlar teslimin
vasıtasıdır.
29/ANKEBÛT-2: E hasiben nâsu en yutrekû en yekûlû âmennâ ve hum lâ
yuftenûn(yuftenûne).
İnsanlar,
"amenna (îmân ettik)" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı
sandılar?
İnsanların "Biz îmân ettik. Allah'a
inanıyoruz." demeleri yeterli değildir. İnsanlar ruhlarını hayatta iken
Allah'a ulaştırmaya inansalar, gene bir şey ifade etmez. Ne zaman ki insanlar
Allah'a ulaşmayı dilerler, işte o an, imtihana çekilmekten kurtulurlar. Sadece
bir tek dilek, kişiyi âmenû kılar. Âmenna kelimesi, biz îmân ettik
demektir. Âmenû, kelimesi ise hem Allah'a inananlar hem de Allah'a ulaşmayı
dileyenler için 2 ayrı mânâda kullanılır.
Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, o mutlaka kurtulur. Mutlaka Allah'ın
cennetine girer. Allahütealâ o kişiyi de imtihan eder. Allah'a ulaşmayı dileyen
bu kişi yanlışlıklar yapıp derecat kaybetse bile kazandığı dereceler
kaybettiklerinin daima yüz katı olacaktır. 1 derece kazanan bu kişinin amel
defterine 100 derece yazılacakken 1 derece kaybettiği zaman 1 derece
yazılacaktır. Bir insanın cennete girebilmesi içinse kazandığı derecelerin kaybettiği
derecelerden fazla olması lâzımdır.
Allahütealâ kişi Allah'a ulaşmayı
dilediği an, onun bütün günahlarını örter, (14. basamakta 12 tane ihsanla)
mürşidine ulaşıp tâbî olduğu an, günahlarını bu sefer de sevaba çevirir, kişiye
mağfiret eder. Ondan sonra da kişi o güne kadar herbir hayır için 1'e 10
kazanırken 1'e 100 kazanmaya başlar. Ruhu gök katlarında yükseldikçe bu kazanç
100, 200, 300, 400, 500, 600 ve 700 kata kadar yükselir. Kısaca Allahütealâ o
kişinin cehenneme gitmesini gerektiren bütün faktörleri devreden çıkarmıştır.
İşte kim Allah'a ulaşmayı dilerse o
imtihanı vermiştir ve onun gideceği yer mutlaka Allah'ın cennetidir.
29/ANKEBÛT-3: Ve lekad fetennellezîne min kablihim fe le
ya’lemennellâhullezîne sadakû ve le ya’lemenel kâzibîn(kâzibîne).
Ve andolsun ki onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah sadıkları da
(doğru söyleyenleri de) tekzip edenleri de (yalancıları da) mutlaka bilir.
Sadece
iki tür insan vardır: Doğru ve yalan söyleyenler. Bütün Resuller Allah'ın
doğrularını söylemek ve yaşamakla ve de yaşatmakla vazifelidirler.
Allahütealâ, doğru söyleyenleri de
(sıddîkleri) yalan söyleyenleri de (kâfirleri) bilir. Kâzibîn, tekzip
edenler; sadakû, sadıklar ve doğru söyleyenler demektir.
29/ANKEBÛT-4: Em hasibellezîne ya’melûnes seyyiâti en yesbikûnâ, sâe mâ
yahkumûn(yahkumûne).
Yoksa
seyyiat işleyenler (kötülük yapanlar), Bizim imtihanımızı geçeceklerini mi
sandılar? Hüküm verdikleri şey ne kötü!
Seyyiat işleyenler, amelleri boşa giden
Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemezse o
kişinin gideceği yer cehennemdir.
Allah’ı ve Resulünü sevin, hiç kimseye
eziyet etmeyin, sıkıntı vermeyin. İnsanlar kendileri için değil, başkaları için
hayattadırlar. Başkaları için olun. Onlara sevgi ve mutluluk vermek için
yaşayın. Bu her an Allah ile olmak demektir. İnsanlar yalnız Allah ile
olduklarında mutlu olabilirler.
Allah razı olsun
Burhan AKSU