Kölelerin doymasına karşılık, daha büyük oranda da efendi yararına, efendi mülkü içinde çalışma zorunluluğu; çalışmayan mülk sahibi efendi iradesine karşılık geliyordu. Sistem çalışmayanı, çalışan ile mülk sahipliği hilesi üzerinde sübvanse ediyordu. Ve yine köleci sistem, sahipliği olmayanların çalışmasını; sahipliği olanların tümle yenleri (tümleri) kılıyordu.


Köleci toplumdaki üretim sonrasını mülk sahipliğine göre paylaşmanın kişi sahipli çevrim, takdir edemeyenlerin bilmezliği oluyordu. Bilmezler takdir edenler tarafından bilinçli ve kasıtlı kotarılan bir illüzyonla sömürülür olmaktadırlar. Köleci sistem üretenleri köle yapmıştı. Oysa toplum üretenlerini genel yararla, genel yarara göre tümleyen ve herkese göre paylaştı yapmanın parça durumuyla genelden özele, özelden de genele olan yalıtımlı bir yapıydı.


El manalı inşa sisteminin içindeki toplum kolektif olarak üretimini yapar. Kolektif olarak üreten toplum bu kes de, üretilen içinde üretenlerin yetenek ve ihtiyacına göre pay almalarını gözetmesi gerekirken, üretenler paylarını böyle almazlar. Üretenlerin, üreten yeteneğine göre ve üretenin ihtiyacına göre pay alamamaları nedenle sistem El manalı anlayış içine sıçrar.


Çalışan kölenin payı, kölelerin ölmeyip te yarın yeniden çalışacak durum içinde olabilmelerinin en az beslenme ile yetinmelerinin içinde olurlar. Bu nedenle "kölenin payı: zorunlu bir en az sahiplik koşulu içinde aldığı; rızktır. Boğaz tokluğudur. Veya yarı aç, yarı tok durumladırlar".


Kolektif üretim sonrasının paylaşma aşaması içinde paylaşımlar (takdirler) çalışmaya göre değil mal sahipli sömürüye göre pay olurlar. Sömürü, mal mülk sahipliğinin rüsum ve kira hakkı adı altında emisyonlarla kölenin emeğinden gayrısı olan emek gücünü sahiplere aslan payı olarak verirdi. Oysa ancak ve ancak kolektifin yeteneği ile ortaya konup ancak ve ancak kolektifin sahipliğinde olabilen kolektif üretim gücü, kimi efendi dediğimiz kişilerin eline geçmişti.


Kolektifin üretim gücü kaynaklarına sahip olan efendiler (El adamları) üretmeden çalışmadan paylarını bu özel mal mülk sahipliğine göre alıyordular. Mülk hakkına göre alıyordular. Mülkün huzur hakkına göre alıyordular. Mülkün kira, rant gelirine göre alıyordular. Vergi baç gibi hakimiyet hakkına göre alıyordular. Kolektif üreten sistemde olmaması gereken ne varsa, onları ihsas edip alıyordular.


Bu anlayışa göre üretim yapılan alanda üretip üretmemenizin hiçbir önemi yoktu.  Bu üreten bilinci karartmak; üretimden doğan hak talebinizi yok saymaktı. Üretime referanslı sistemi takdire ve mal sahipliğine referanslı yapmaktı.


Nasıl olsa sistem tıkır tıkır işliyordu.  Bunu bilerek, ama sizin bilmemenize dayanarak sizi yanılmakla; izler çalışsanız da çalışmasanız da onun dilemesi geçerlidir. Sizler bu dileme içinde kadere, kısmete, rızk olmaya, takdirin başa gelmesine göre en az doyma ve en kıt kanaat geçinmenin sahibi olmanızla sizlerin payına düşenler kısmetinizdi. El mantığı içinde çevrim; çalışıp üretenleri sömürme mantığına göreydi. 


Yoksullar üzerinde beliremeyen mal, mülk, kira sahipliği; mülkü, kirayı üretecek köleye zorunlu bir en az durumla tüketmenin sahiplik hakkıydı. En azla olan sahiplik hakkı dışında köleler yine en az refahın sahibi olurlar.  Böyle olsalar bile bunlar da bir şekilde üreten kesimin elinde alınırdı.


Köleci sisteme göre zaman zaman verilen bu refah bir emisyon çevrimiyle geri alınmak zorundaydı. Aksi halde sömürüyü çevrim edemezdiniz. Yani sistem yoksula kesikli sürekli olarak hep eşeğini kaybettirmenin kurgusu üzerine kurulmuştu. Yani köleci sistem günümüzün deyimiyle emekçilerine hep kolektif sahipliğini ve emek gücü sahipliklerini kaybettirmek zorundaydı.


Varsıl efendi sahipler de kaybedilen eşekleri El’in takdiri gereği bulanlardı Yani, eşeği kaybedenler de eşeği bulanlar da, takdire göre davranıyordular! Efendinin kaderi rızk olarak kazanmanın üzerine inşa edilmişti. Size verilen "en az oluşla refah ta" kayıp eşeğin şurasından burasından size refah payı diye dönen kısım kadar olanı da sizlerin şevke gelmenize damak tadı oluyordu.


Eşeğini kaybedenler kayıp edilenlerin, karşı taraftakilere zenginliği olduğunu bilmiyorlardı. El takdiriyle olan zenginlik diye gördüğü kayıp eşeği, kazanmak için çalışacaktı. Efendiler de çalışan ve üreten bu kayıplı kesime verdiği en az damak tadı refahı; faiz ile rant ile döviz kuru ile ücretli çalışmayla, sözleşmeyle, enflasyonla vs. yeniden ve hep kaybettirmek zorunda olacaklardı. Bu işin emisyon kısmıydı.


Ki faizin vergilerin ne oranla inip çıkacağı onların takdirindedir. Bu takdirler enflasyon, deflasyon, para kuru, faiz, borsa vs. türü çevrimli emisyonlarla gerçekleşir. Kaybı olanlar hep şans oyunlarıyla, düşen fiyatlarla, düşen tüketici kredisi faizleriyle vs. adeta damak tadı olur. Çıkan faiz ve dövizle, fiyat artışlarıyla da açlığa talimi içinde olurlar.


Kayıplılar hep kendi kaybettiği eşeği aramaya çalışacaktı. Burada kaybolan öte yanda başkalarının rızkı, malı-mülkü ve mülk hakkının vergi tahsili olarak bulduğu, sahipliklerdi. Başkasının kayıplarına sahip olanlar da asalak olarak; toplumsal ruha aykırı olarak çalışmadan keyif edecektiler.


Biz enfeksiyona uğratılmış köleci hafızayı bilmedikçe ve kolektif inşacı var oluşun gerçek hafızasını bilmedikçe teslimiyetçi oluruz. Bizler mevcut sistemdeki inşasının; sömürme üzerine birçok akıl karıştırıcı tuzakların çevrimleriyle dolu olduğunu bilmedikçe  sistemi anlamamız da olası olmayacaktı.


Kolektif yapı içindeki insanlarla, köleci sistem içindeki insanlar ve peygamberler kendi insani duygu ve tecrübelerini mana ilişkisi içinde yordular. Böylece kendi düşüncelerini mana ile hamule ettiler. Köleci yapı içindeki sahipler ve köleler düşüncelerini bu manaya (El'e, Yahova'ya) söylettiler.


Bu nedenle insanların bir mana olan El'e, Yahova'ya atfettikleri yüklemleri, hep insani niteliklerdi. İnsani arzu ve İnsani heveslerdi. Bunlar insanın kendi duygu, düşünce, çıkarım ve tasımsa deneyimleri olmuştur. İnsanlar köleci tarihseli anlamda, kendi suretlerinde bir El ve Yehova iman düşüncesini söyleyip biçimlendirmiştiler.


İlahlar zaten insanların yaratıcısı olan hemcinslerimizdi. İlahlar, insanın heva ve heveslerinden oluşmadılar. Aksine ilahlar somut ve üreten antropoform kişiler olmakla, üreten iradeydiler. Bu üreten irade ile inşa eden, karar alan hemcinslerdi. İlahlar ittifakı insanı yaratmıştı (biyo kültürel melezi ilikle biçimledi).


İnsanlar da El’i yaratmışlardı. Kişiler mülk tamahı üzerindeki kendi mal mülk iyeliğini, kendi iç söyleşili bencil anlamlarıyla mantıken meşru ettiler. İlahi mana karşısında kişi mülkiyetli manaya El dediler. El’i de mana olarak, manayı takdirle söyleyen mutlak oluş kılmışlardı. Kolektif gelişmenin iç koşulları içinde oluşan kimi kişiler, kişi sahipli tamahkar düşüncelerini mana dili ile önce El'e söylettiler.


Tamahkarlık, düşüncede meşru ettiği manayı ve mana dayanaklarını sesli olarak söyledi. Söyledikleri şeyi önce El söylemli mana diye takdim ettiler. Sonra da El mülklerinin birleşmesi ile oluşan oligarşiye ve oligarşin kavim tipi mülkiyete de Yehova dedi. Yani oligarşin manayı Yehova dedi diye söylediler.


Köleci üretim hareketi ve köleci üretim gücü Yehova denen mana üzerinde oligarşin bir yapı ile söylendi. Yehova kavmi olan İsrail oligarşisi; kendi mana düşüncesini Yehova’ya şöyle söyletiyordu.


Bizzat Yehova diyordu ki; "siz ki Yahova'yı kendinize Elohim seçtiniz; O da sizi dünyanın bütün diğer kavimlerinden ayırıp, kendisine sizi kendi kavmi seçti."


El tekil kişi sahipli düşüncenin ilk temsilcisiydi. Sonra oligarşinin sahipli mülkiyetlerle emperyalist kavimler belirdi. Bu kavimler oligarşi tevhidinin zaferini ve sahipliğini Yehova'ya, Marduk'a söylettiler.


Acıyan-merhametli rab olan Elohim’in, Elohim sıfatını da alan Yehova; böylece zıddıyla düalist (ikili) bir yapıdadır. Henüz panteon sergiciliği devam ediyordu.  Hoşgörülü Pagan anlayışlar panteonda sürüyordu. Panteonda süren Anlayış pagan El anlayışıydı.  Yani El mana anlayışı tam anlamıyla Eksen çağı boyunca kalkmamıştı. Yehova bu süreçteki El'ler meclisinde, El'ler arasındaydı. Yehova, El’ler meclisinde oturumda iken kendisindeki düalist düşüncelerini Elohim olarak söylemesi, şöyle anlatılır.


 -"El Konseyinde söz alan Yahova;

Artık adaletin ihlaline, bayağıların kayırılmasına hayır!

Aç ve sefillere adil davranın,
Aciz ve muhtaca yardım edin,
Onları aşağılık yaratıkların pençesinden kurtarın" diyecekti.

( Osmanlıda Kısmi Bir Etkin Hafıza 12 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 1.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.