Varlık kutsal ve öteci zihnin kininde
bir dokunuş, aslına rücu eden vakıf olunası haşmetin.
Kursağında ölümün, cehalet.
İndinde makberin, kayıp ufuk.
Kirinden arınmakla eş değer aslında
kin tutulası elemden ziyade aciz kulluğun hacminde bir nokta kadar yeknesak ve
tutkulu İlahi Adalete.
Şeceresini tutuyoruz insanlığın ve
riayet ediyoruz dünümüzdeki değerlere yine günün şerefine; yine ümidin hicvine
bu bağlamda kayda değer neşriyatın da hâkim olduğu…
Ölümlü günün dün güdümlü yalanları
aslında itibar ettiklerimizden çok öte haiz olduklarımıza bir kılıf geçirmek
adına.
Kirli beyanları beşer denen ihanetin
de tekerine takılı ve sevgiye biat bir tutsaklıkla biz sadece kendi kabrimize
huzurla serilmenin verdiği inanca eşlik eden duygu yüklü benliğin düşünce özürlü
kıblesinde tohumlar attığımız mutluluğa yakışır bir kederi bertaraf ederken.
Gönül koymaktansa unutmayı yeğleyen
kim ise…
Sure tadında huzurun şanına yakışır
bir sessizlik ve kabullenmişlikle.
Defolu kimliklerimiz.
Dün özürlü günümüz ve geleceğin minvalinde
bir hatim daha indirdiğimiz yüreğin ölü asaletinde hangi akla hizmetle
tutunuyorsak hala içimizdeki yırtık uçurtmaya.
Hain bir sürrealist gerçeklik.
Kutsalımız hayatımızın ölü kökenleri
yine dün rüzgârlı bir geçmişin gelecek özleminde ayırt edici varlıklar olmak
adına hamd etmeyi unutan çoğul kimliklerin gazabında birincil tekil şahıs
hüviyetin raconuna kıyımda bulunan ben-merkezcil nice gölge.
Dünden kasıt belki asırlar öncesi.
Ve yine dünden kasıt; daha saniyeler
evveli.
Dersimizi aldığımız yine de dersimizi
iyi çalışmadığımız gerekçesiyle kopya çekme imkânımızın da olmadığı bir katliam
yine aslına ihanet eden insan neslinin asla akıllanmadığı gerçeği ile bizler
hala kırmızı kuşaklı çocuk gelinlere nazire yaparcasına söyleminde, bir
yastıkta kocayın neşriyatına en yakın kıyım o aldırmazlığımız.
Zaman da mı sabrını yitirdi ne?
Canlar da mı cansız elemlerini sükûta
sürdü?
Gönül gözünden yoksun insanların
gönül koyma hakkının da olmadığı.
Bir dünden arakladığımız bir de günü
kurtardığımız bir de geleceğin ritminde sarkacın düzenli ritmine tabi
olduğumuz.
Acıdan açılarla kurduğumuz dik başlı
üçgenler.
Açıların hacminde acıların kolay
kolay unutulmadığı.
Öteleyen değil de ötekileştiren kim
ise aslında içimizdeki birlik ve dirlik duygusunu sağ salim teslim etmek bir
sonraki nesle.
Uyutulmayı değil de unutulmayı
seçtiğimiz.
Uyumsuzluğu değil ama terk
edilmişliğe razı geldiğimiz…
Gün nöbetteyken geceye de sitayişte
bulunan akşam faslının şakıyan iç sesinde bir çırak misali ustamızın yolunu
gözlerken ve umudunda her namesine astığımız matemi değil de mahremi gözlerden
uzak yaşamayı şiar edindiğimiz…