Tünemekle iştigal bir serçeye özenmek mi ne tasam? Aslında uyruğumu değiştirip kuş cennetine yolculuk ümidimle teşrif ettiğim sıcak bir Temmuz sabahı belli ki esintisi yüreğin üşüten sonramı sonlandırmamak adına.

 

Rüştünü ispatlayan bir güne dair ne gibi beklentiler yükleyebilirim ki? Ben ki ölen hücrelerimle yeniden doğmayı filan da geçip ölüme rest çekenlere şaşkın gözlerle bakıyorum.

 

Bir nidayı sahiplenmek belki de sonrası malum… kesif bir sessizlik iç’in hengamesinde için için büyüyen bir yangın.

 

Düşlerin hegemonyasında bitpazarı esnafındanım gece elemi ile randevu verip de ben ölü gözlerinde bayat balıkların bir şarkı mırıldanmayı esefle kendime yasaklamış…

 

İçimin aksanında dev laleler var belki de zaruri bir tutsaklık hani neredeyse ölümü şerefi ile karşılamayı bilenlere özentim.

 

Hastane koridorlarında yalpalayan adımlarla nükseden o boğucu hava ve sebepsiz de değil gidip gelişlerim. Bir odada bağlı esefin dinginliğine müdahale edip düşkün mizaçların tefekkürüne miadım dolmuşçasına sahip çıkıyorum.

 

Okul yolundayım şimdi de: sağdan saptım mı… sahi, ne çok zaman geçti üzerinden. Zamanın yasını filan da tutacak değilim hani: artık nasıl oluyorsa boşluğa sıkıştırdığım bu karanlık koridorları birbirine karıştırıp da yeni labirentler yaratıyorum kendime.

 

Bahçesi olmayan bir bodrum katı belki de geçmişinde ölü farelerin fink attığı bir lağım çukuru. Bingo! Kayıp mısralardan başımı alıp da bu sefer baş koyacağım yeni bir yolculuğa çıkmak adına. Sahi, neydi adım? Adımlarımı sayıp da unutulduğuma dair adımdan yoksun varlığımla neye tekabül ettiğimin de asla bir önemi olmaz iken.

 

Kamburları hüznün… kıyama duran hüzün.

 

Başlığın ne olduğunu da geçtim bu yazının aslında yaz’ın ortasında ne yazdığımı da geçtim. Belli ki hicrandan mütevellit sabır taşım çatlamadan önce kim olduğumu da geçtim.

 

Koynumda beslediklerim mademki zehirleri ile tehlike saçmayı şiar edindi… iyi de ben sevmeden asla duramam üstelik sessizce sevip elemi de kılıfına uydurup bir şikayet merci de bulamazken.

 

İblisten alacaklı insanlarla ne zaman kesişse yolum sonra da hurra serbest atış yaptığım satırlar.

 

Kıyılarındayım gelip gittiğim hangi mizahi efekt ise sonrası malum ne de olsa bu kadar neşe batar bana aslıma uyup da başımı geri vitese aldığımda olmaz mı bir çarpma noktası? İlla ki içimin uyluklarında bir dış ses maruzat bildirip de çalacak neşemi de yaşama sevincimi de.

 

Ölümün beyitlerinde nöbet tutan karanın da gıyabında bir beyazı daha tensiye edip gri bulutların tuzağına düşüyorum. Kayda değer bir değişim de yok hani sanırım gece de benim gibi miyop lakin iş gönül gözüne riayet etti mi ne miyopluğum kalıyor ne de kör noktası sevmelerin.

 

Zaruri ihtiyacım: önce hüzün sonra kara sevda… sanki çok da umurunda eşrafımın? Varsa yoksa yanlı kıblelerinde tok gözlü nefsime çemkiren kısa ve haslı kinayeler.

 

Ah’lar zar tutuyor yine: ben ki mücbir sebeplerle bir dalış gerçekleştiriyorum… sanırın titrime uygunum sonra da kisvesi doğurgan duygularım pek bir esefle kucaklamayı da şiar edinmişken.

 

Aslıma rücu etmem an meselesi ve konuşlandığım bu mendebur duyguya lanet okurken…

 

İşte başladı günlük telaşım ve gecelik hüznüm az sonra kayacak yıldızdan bile alacaklı iken varsın sevmelerin gazabında yanayım: kâh şiir olduğum kâh şehre küstüğüm.

 

 


( Ahlar Zar Tutuyor Yine... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 14.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.