Örtük sevincin naaşına uzanıyorum, kalender
meşrep kalemin de beyhude serzenişine tutunuyorum… ölüm kadar muamma bir düş’ü
sahipleniyorum ve leziz bir tat, terk edilmişliğin küf dokusu.
Aslıma ihanet etmeliyim artık yine de
yanlı sezgilerimle bihaber geleceğin uzamında, ben bir beyit kadar kısa ve
sıradan ömre biçtiğim değeri Hakkın nezdinde, huşu içerisinde kaynatıyorum
içimdeki yorgunluğu.
Handan çıktım; hancı olmayı dilemedim
üstelik.
Yol yorgunu hangi kimliktir de yolda
kalmışlara özenir zannınca?
Hangimiz, diyen mezhebin kör
yolcularıyız ve dımdızlak kalmış varlığın sükûnetine dokunan bir vaftiz çiçeği
hanidir dokunaklı seslerin izdüşümünde, bir boyutta sıkışıp kalmış olmak kadar
gereksiz.
İçimin namelerinde sütliman gönüldeşlerim.
Kaynakçama sığmayan ve günbegün
yalnızlığıma alıştığım.
Soyut olmayı dilerdim, diyenlerin
yalancısıyım ve bitpazarı mezhebinde yalan düşlerin ben bir vakur hancı
özleminde.
Hırsız dalyalar.
Yorgun balyalar.
Zanlı ihtiras, gölgeli sundurma.
Kıyıma uğramakla eş değermiş
yoksunluk belki nüktedan bir söylem ya da yanlı bir düş’üş.
İnleyen nameler var/mış sözüm ona:
inanmam ne de olsa ömrün baştan sona kadarki dokusu hep elemle resmedilmiş.
Sevmeye değer insanlar arayışındayım:
sevmekle güven iç içe geçmiş.
Sorgu sual bilmeyen yandaşlar
peşindeyim yine aslıma dönük yüzümde, ben bir çiçekten bile kırılgan mizacımın
haiz olduğu saldırılarda kurduğum o perde ve tek kişilik hücrem.
Muhatabım olmalı samimiyet ve yansız
kelam ve o sıra dışı selamlar; bazen göğün miğfer taktığı bazense şeytana
pabucunu ters giydirenlerden kaçışımı destekleyen handikap mağduru mazlum.
Gönül pazarında günü birlik sevgiler
ve adına dostluk denilen o göçük.
Ah, yanlı zaman ben ise yorgun
tefrika.
Şimdimi bölüp de dünüme, geldim lakin
yarınsız bir eda ile kıvranıyorum geceyi siper bilip yüreği de son çıkış.
Haznemde bıkkınlık ve kelamın
diretmesiyle yazmaya dair üç beş duygu ve bil mukabil demekten gocunmayan
insanlar.
Istırap kelimesinden muzdarip bir de
anlamını bilmekten aciz.
Yetilerimi neden öldürmediler ki zira
içimdeki ukde kadar yalın bir de sırdaş olabilirdim muhalif kimliğimle.
Yüzüme gülen, sen yabancı!
Yüreğimi yaran, sen tutkulu âşık!
Zanlı zamirler ah’ımı kirleten oysaki
bende sevgi asla tükenmez… demekten imtina etmek ne de ağır bir bedel ne de
olsa kök hücremde asla ihtirasa yer yok.
Yekten.
Hepten.
Şifahen.
Kerim’e özenen bir âşık da yok hani
yolunu gözlediğim: zira içimdeki tükeniştir yalanların ipliğini pazara çıkaran.
Bir direnişin neferiyim.
Bir uyumsuzluğun başrol oyuncusuyum.
Gönülden sevmekle ölmek aynıymış
madem…
Zerre pişman değilim ne de olsa
hayata tutunma gücüme ivme kazandırandır tüm yılmışlığımla haznemde saklı
tuttuğum.
Sahiplendiklerim.
Nemalanan zihniyetler.
Yoldan çıkmış kim ise…
Yoldan çıkmayı bile beceremeyen
aslında dünyevi illetlerle değil manevi tatlarla hemhal.
İçimdeki ökçesi kırık sen garip ve
yaralı kuş… sana sesleniyorum: al beni kanatlarına ve yelken açalım uzaklara:
beşerin olmadığı, zalimin kök söktürmediği…
Sevdiğim kadar diriydim bir zamanlar.
Sevildiğime dair inanışın da son
durağındayım artık.
Benden bu kadar, dostlar.