Ben öyle gördüğüm rüyayı anlatıp da “Hayırdır!” desinler diye bekleyenlerden değilim. Çok rüya görenlerden değilim. Hani özellikle kadınlarda vardır bu özellik. Acı veya sevindirici bir olay olduğunda hemen o olayın rüyasını görmüş gibi anlatırlar. “Ben, dün gece rüyasını gördüm anam! Benim rüyalarım hep çıkar.” diye de bunun bilimsel(!) açıklamasını yaparlar. “Rüya Tabirleri” gibi saçma sapan kitapların çok satıldığı bir ülkeyiz.
İnanmazsınız, ama ben dün gece tuhaf bir rüya gördüm. Bir tepenin başındayım. Hava sıcak, serinlemek için çıkmışım. Rüzgâr tatlı tatlı esiyor. Ağacın gölgesine yaslanmışım. O arada kendimden geçip uyumuşum. Rüya içinde rüya görmeye başlamayayım mı? Başımın üstünde yeşil dolarlar uçuşuyor. Kalkıp koşuyorum birden. Tam yakalamak için zıplıyorum, “Bunların hepsini yakalarsam zengin oldum gitti.” diyorum. Hepsinin peşinden koştum; ama yetişemedim, birini bile yakalayamadım. “Lanet olsun…” dedim, kendi kendime, "gökten dolar değil altın yağsa yine yakalayamayacağım.” Kan ter içinde uyandım.
Akşam eve döndüğümde haberleri dinliyorum. “Rüyaların tersi olur.” derler ya bizim rüyanın tersi değil doğrusu oldu. Dolar uçmuştu. Yakalayana aşk olsun. 
“Kaz uçar da Laz uçmaz mı?” demiş adam. Kuş uçar da dolar uçmaz mı? Uçurdular, “Kazanalım dolar düşecek.” diyenler hem de dolara iki kanat taktılar. Ben, bu gidişten "yönetenler zor duruma düşsün" diye mutlu olmuyorum. Olan yine halka olacak.
“Sana ne kardeşim, sen bir emeklisin, maaşını da tıkır tıkır alıyorsun, dolar uçsa sana ne, uçmasa sana ne?” diyenler olacaktır. Bir baktım Google amcaya, ekonomistler neler neler demişler.
Biz bir ithalat (dış alım) ülkesiymişiz. Ülkeye giren her yabancı mal pahalanacakmış. Gelirimiz doların yükseliş oranında azalacakmış. Aklınıza gelen her mala zam gelecekmiş. Su gibi harcadığımız petrol, doların peşinden uçuşa geçecekmiş, “miş…miş de miş miş”.

Dolar uçsun uçsun da olan yine bize, halka olacak. “O adamların", siz onların kimler olduğunu biliyorsunuz, çok dolarları vardır. Onlar biraz daha kalınlaşırlar.
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” sözünü çok severim. Bilmediği konularda ukalalık edenlerin de bir yerde çuvallayacağını iyi bilirim. İyisi mi ben de bilmediğim konularda fazla konuşmayayım.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1950’lerde Paris’te yaşayan gençler için şu şiiri yazmış. O yıllarda da Mahmut Makal “BİZİM KÖY” adlı çok ses getiren kitabını yazmıştı.

Sakal Makal Yahut Aferin Oğlum Ahmet Bu Yolda Devam Et

Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal'ı
Esmeri, sarışını, kumralı, kuzguni karası
Cebinde dört dilberin telefon numarası
Bir elinde telefon, bir elinde kesesi
Uyyy! ... yesun oni nenesi
Yesun oni nenesi

Bedri Rahmi’nin “Sen Mişel’de sakal koyverenleri” gibi umursamaz olanlardan değiliz; ama elimizden gelen bir şey yok. Her olayda “Heeey, eeey … diye bağıranlar ve onlara alkış tutanlar düşünsünler.
“Şimdi söğüt dalından bir düdük yapınca kendime
Dünyanın keyfi gelir yerine”
Dedim ve yukarıdaki konuyla hiç ilgisi olmayan bir şiirimi paylaşmak istedim sizinle.
Hayatınız “dolar”la değil, mutlulukla dolsun. Güzel ülkem akılla, bilimle yönetilsin, rüyalar, safsatalar, örümcek kafalılar bizden uzak olsun.
Altmış yedi yaşındayım. Artık dalından dökülen yapraklar gibiyim. Ben de bir sonbahar günü çıktım mahallenin parkına, yapraklarını döken ağacı gördüm. Aldım kalemi elime ve şu şiiri yazdım:

DÜŞEN YAPRAKLAR GİBİ

Ne zaman çıksam sokağa
Sonbaharda
Dolaşsam parklarda, bahçe kenarlarında
Bir hüzün kaplar içimi
Kocaman ceviz ağaçlarından
Yere düşmüş
Sararmış yapraklara
Bakarım da...
Ne umutlarla yeşermişti bu yapraklar
Yeşilin en güzelini vermişlerdi
Doğaya
Döküldüler tek tek
Kendi dallarının altına
Karışıp gidecekler
Toprağa

Nasıl da benziyoruz birbirimize
Sararan yaprak
Şöyle dönüp baktım da
Geriye
Ha sen yaşamışsın üç beş ay
Ha ben yaşamışım
Altmış yedi yıl
Ben doğaya veremedim yeşilin güzelliğini
Belki tadına varamadım
Yetiştirdiğim meyvenin
Ama yok artık faydası
Üzülmenin, yerinmenin
Dediler ki bana
Vefa nedir bilen öğrencilerim:
"Biz, sizden öğrendik güzel dilimizi
Konuşmayı, yazmayı
Hele de Orhan Veli, Cahit Sıtkı şiirlerinin
Tadına varmayı
Ömer Seyfettin öykülerinde kahraman
Sait Faik öykülerinde insan olmayı"
Ne güzel şey bir bilsen
Senin döküldüğün ceviz ağacının karşısında
Bir banka oturup
Bunları hayal etmek
Sonra da
Yüzünde buruk bir gülümsemeyle
Kalkıp
Eve gitmek

Sen hiç üzülme sararmış yaprak
Yeni tomurcuklar çıkacak, yeşerecek
Dallarında
Ağacının
Ben de üzülmüyorum
Bir hüzün doldursa da içimi bazen
Bak, bizim tomurcuklarımız büyüdüler
Geliyorlar
Gülen gözleri, apaydın yüzleriyle
Benim bu güzel ülkem
Hep yeşerecek
Hep yeşerecek
..................................................................................

Numan Kurt

( Uçtu Uçtu başlıklı yazı Numan KURT tarafından 10.08.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.