İnsan günaha ne kadar yakın yaşıyor, sanki odasında otururken duvarın arkasından günah gel diye sesleniyor, biz o sesi merak edip bakarken, o bizi sihriyle yakıyor… Bir de bakmışız ki, biz duvarın ötesine geçmiş ve orada yaşıyoruz. 


Duvarın neden arkasına geçeriz, neden yeni bir eve ihtiyaç duyarız? Neden perde açılır, perdenin arkasını merak ederiz… Sorular sorarız ama cevap vermek mümkün değil. Aklımıza güveniriz ama yine o akılla kandırılırız. Kusur işleriz, savunduğumuz iyileri kötüye çeviririz. En önemlisi, zaman içinde o kötüler sanki, alışkanlık haline gelir ve yaşarken artık bir eleştirimiz de olmaz. Sigara içme, alkol alma, kumar oynama, küfür etme… Savunduğumuz bu tezler bizimle yaşar hale gelir.


Bermuda üçgenini görüyoruz, ona yaklaşıyoruz, tam içinde dönmeye başlayacakken birden atıveriyor bizi bir dalga çok ilerilere… Tövbe diyoruz. O üçgenin içinde yok olmaktan korkmuşuz bir kere, ya ölürsek, ya ölseydik?


Bizi ölüm ve bu dünyadan koparan her şeyden kaçıyoruz sonuçta. Ölsek ne olur ki, hani ölmeyelim diyeceğim ama ölümden kim kurtulmuş ki… Madem ölüm nihayet ve onu güzelleştirecek var davet… Neden okunmaz, neden dinlenmez, neden merak edilmez ki, duvarın ötesi kadar…


Bizi bu davetten geri koyan nedir ki? İnsanın gözüyle görmediği, aşık olup sarılmadığı, Ona dokunmadığı bilinmezlik işte, anahtar nokta… Aşk varsa insan diyor ki, sevgili nerede? Eğer peygamber uyardıysa, peygamber nerede? Neden görmedim ve neden görmeden inanmaya zorlanıyorum diyor… Gördüğünde aşık olduğu karşı cinse koşuyor, maddeye koşuyor, eğer derdi varsa, feleğe sığınıyor! Ancak bunlarda çözüm olmuyor. Zaman geçiyor, onu sıkıyor, boğuyor. Aşık olduğu kadını öldürecek hale geliyor. Sığındığı feleği de göremiyor, sabırla beklese, ona veryansın etse de… Madde ise, şekil değiştiriyor, değiştirdikçe beklentilerine ihanet ediyor. Hatta aynaya bakıyor, ten bile ihanet ediyor…. Yaşlanıyor!


Duvarın ne tarafına geçse, hep aynıdır bunu anlıyor. Ancak geldiği noktada yaşayacak mecali kalmadığı bir yaşlılık ya da en son nokta ecel kapısını çalıyor. Yaşanmışlık, hep güzele ters yönde… Somon balıklarının neslini devam ettirebilmek için, akıntıya ters yönde gittikleri gibi… Çok azı son noktaya varıyor ve yumurtladıkları anda topluca ölüyorlar. Ne yazık ki son noktaya varan somon balıkları gibi gerçeği yaşarken gören, duvarın her yanının aynı olduğunu anlayan çok az insanla birlikte bir kuşağın sonu oluyor. 


Biz doğruları anlatıp yaşattıkça, bundan bıkmadıkça… Tövbe kapısına varıp, Allah’ın rahmetini hissettikçe, bu mücadele ve tebliğ yolu somon balıkları gibi bizi nihayete, ecele kadar meşgul ediyor. Kazanan tebliğ eden, gerçeğe kürek çeken oluyor. Nedenlere cevap aramak lazım, insan hayvan gibi boşu boşuna yaratılmadığını anlaması lazım. Gerçek sultanı yaşarken keşfetmesi lazım. Onun verdiği nimet ve rahmetine şükretmesi lazım. İbrahim aklıyla, atasının ona miras bıraktığı putları kırması lazım. 


Bu dünyada bir ömürle sonsuz hayatı kazanan da var, kaybeden de… Allah ve İslam yolu ölüm gibi gerçek… Direnen acı çeker iki batında da… Güneş her sabah doğuyor ve Rabbim gizlediği her şeyi açığa çıkartıyor. Kör gözlüğünü çıkarıp, yüzü yıkayıp, gerçekten bakmak lazım. Görenlerden oluruz diyelim inşallah… “Oku!” diyor yaratan, bak ve gör…


Saffet Kuramaz

( Her Sabah Rabbim Doğan Güneşiyle İnsanlara Sırlarını Gösteriyor başlıklı yazı safdeha tarafından 17.08.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.