Muhalifi olduğum duyguları yazmak
istiyor muyum, diye sormak çok da adilane değil sanırım ya da benlik bir
mizaçla ne ise karşısında durduğum çünkü yanlış anlaşılmak ek yük getiriyor.
Duyguların tasviri.
İthaf etmek zorunda olmak gibi bir
kıstasının olup olmadığı…
Yaşanmışlık ihtimali ya da böyle bir
mecburiyet var mı yok mu?
Dilsiz bir yürek yaşamayan şehir gibi
tıpkı gecenin bir vakti uyuyan şehri İstanbul bir de uyumayan yakası tıpkı
yüreğimizin iki yakası bir araya gelmez iken.
Seni seviyorum’dan çıkıp da yola…
nereye mi varacağız ya da sevginin propagandasını yapmak kimin mesuliyetinde?
Can sıkıcı ne ise ya da can yakan kim
ise varlığımızın soyutlanması gerektiği ihtimali mi yoksa yanlış bir anlama
denk düşmek mi?
Yaşarken de yazarken de hep
ihtimallere teğet geçiyoruz ve ön yargıların da esiri oluyoruz.
Adıyla yaşasın denen kim ise ve ben
sadece yazarak yaşamaya aday gibi gözükürken belki de tek gerçek belki de
hamiline bir sunum yaptığım ek gerçek.
Hayli hazan mahsulü bir mevsime
bağdaş kurmuşken ve bazen sözün nereye gittiği değil de vasıflarımıza binaen…
Zor olan yaşamak mı yazmak mı?
Evet, bu soruyu ilk muhatap aldığımda
bana zor gelen öncelikle yaşamaktı ve kolayca yazıp içimdeki kırıntılarla
yıllık erzakımı hazır hale getiriyordum ve zaman geçtikçe üzerinden… bu sefer
yazmak idi zor gelen zira pes etme noktasına gelmiş ve bırakmaya teşebbüs
etmiştim.
Şimdi neyin kolay olduğunu irdelemek
değil de nereye kadar gideceği meçhul bu geminin. Bazen soytarı bir ime takılıp
bazen ise bir duygudan yola çıkıp… dayanak noktam ve varış ve açıklamakla
yükümlü olmak ya da duygularımdan dolayı suçlu hissettiğim… kıyılarda
yaşamaktan değil enginlere sürüklenmekten haz edip da asla kıyıya vurmuş bir
canlı olmak istemediğimden sanırım bu yolda sapmadan ilerleme istemim.
Basit bir koşul.
Nedensiz bir hayat biçimi ve somut
gerçekler şarkılarda bahsi geçen o üçgen ve kimliğim beni ne ile zincirliyorsa
ya da özgürlük neye tekabül ediyorsa…
Yazarak özgür olduğumu düşünmek
sanırım bir yanılsama zira özgürlük çok şaibeli bir duygu mefhumu hele ki bayan
yazar kimliğiniz ile yazdıklarınızın bir muhatabı olup olmadığı ya da varsa
bunu açıklamak zorunda olup olmadığınız…
Hayatın külliyatında pek çok duygu
asla rafine değil ve kalem ne kadar gözü pek olsa da bazen hata addedilebiliyor
cesurca kaleme aldıklarınız ama erkekseniz söz konusu mecburiyet daha dar
sınırlara denk düşüyor belki de yanılıyorum belki de basit bir standart sapma
dahilinde ben sadece kuşkulanıyorum ama söz konusu iyi niyetse yazan kişi asla
sınırlamamalı duygularını yoksa kaleme aldığınız çarpıtılsa bile bu sınırları
yok saymalı ve özgürce yazmalısınız.
Zaman da mekân da nelere muktedir ve
bizler ne kadar zorlanıyoruz duygularımızı ifade ederken ve çok da çabuk
etkileniyoruz birbirimizden.
Aşkın izdüşümü.
Şerh düştüğümüz nice duygu.
Şiar edindiğimiz yalın ve has
duygular…
Mevzu bahis olan yazmaksa evet,
özgürce yazmalıyız ve sorgulanmadan tıpkı yaşarken sorgulandığımız gerçeğini
unutup yalın ve düz ve net bir iklim seğirtmeli kelimeler ahenkle dans ederken
tıpkı sevginin naklinde sınır ve seviye bilmeden sevmeye doyamadığımız ve
yüreklerimizi çarçur ettiğimiz lakin öyle bir değiyor ki hele ki sevgiyi su
gibi içiyorsak tıpkı yazarken nokta koymadan akıp giden o duygu silsilesi.