Aceleci de davranmamıştım inerken merdivenlerden aksine yorgun bedenime yüklü bir de o yorgun ruh eklenince mislince çoğalmıştı ağırlık üstümde. Oldukça yavaştım. Hasta mıydım bilmiyorum kalpten ziyade vücudumdaki kırgınlıklarıma yoğunlaşmış dalgın algın merdivenin son iki basamağına geldiğimi hatırlıyorum o şiddetli acı karışımlı sızıyı tatmadan önce. 

Gökyüzündeki tüm o ulaşamadığım yıldızlar bir anda indi önce pınarları açılan sonra iniltili bir marş eşliğinde sesi açılan gözlerime.
Ağladım, çocuk masumluğunda olmasada çocuklar gibi dakikalarca ağladım, ağladıkça dinecek sandım acı, kesilecek o sızı... 
Ta ki siyah, gri fiyakalı resmi görene kadar geçeceğine inandığım hiçbir şey geçmedi tabi. Ayağım şikayetçiydi bu defa benden isyan edercesine ve bıkmışcasına kırmıştı kalemi resmen. (tarak kemiklerinden beşincisi). Önce o bilindik alçı sistemi ardından iki  (tutma yerleri  kırmızı olan)koltuk değnekleri sokulurcasına gözüme girdi hayatıma. En az altı en fazla sekiz hafta rapor. Al işte bir türlü fırsat bulamadığım kendime  sonsuzundan ve yürüyemezinden bir dinlenme fırsatı vermişti Allah. (buna da şükür Allahım)



Her şey böyle gidecek derken ve sanırken Ortopedi teşhisiyle yine teşrif  etmişti hayranı olduğum alımlı yıldızlar gökyüzünden gözlerime.  Hiç vakit yok hemen ameliyat olmalı ve kırılarak yerinden kayan kemikler birbirine vidalanmalı ve bu şekilde bir sene kalmalıymış. Parlayan yıldızların yerini bulutlar aldı hemen kara kara yağmurlar kendiliğinden sessiz çığlıklar eşliğinde süzülüp indi gözlerimden yanaklarıma. Bilirim ne çok sever gözyaşlarım yanaklarımı hele de annemin gidişinden sonra.


Yapacak bir şey kalmaz bazen yapılması gereken dışında.  Allah büyük,  korkmaya ne hacet en fazla acıycak olmasa ölecek. Olduğu kadar olmdığı kader misâli. 


Binbir gayretle ilmini söktüğüm koltuk değneklerimle yürüyerek ulaştım ve bastım asansörün ikinci katına. Daha neler gelecek neler olacaktı bir dakika sonrasını bile bilemediğimiz bu dünyada. 
-Peki bir dakika sonrası bile meçhul yahut sürprizken nasıl olurda insanlar sonsuzluğa planlar yaparlar, yapıyorlar. Ya bu savaşlar, birbirine güdülen kinler, küslükler, pislikler...içim bulandı yine- 
ikinci katın gelişiyle şık bir alarm sesi böldü aslında düşünmek istemediğim bunca olumsuzluğu mütemadiyyen aklıma her defasında çivi gibi çakan düşüncelerimi. Bir an gülümsedim. Teşekkür ettim o sese insanların benim neye teşekkür ettiğimi anlamasına fırsat  vermeden çıktım asansörden. 



Yaralı insanlık gülümseyerek iyileşecekti belki de. 
Hastanenin kalacağım bölümdeki başhemşirenin tonton yanaklarındaki al ve gözlerindeki o umut dağıtan mükemmel uyum bir an beni rahatlatmıştı. Tüm işlemler yapıldı kontroller vs...
Karnım çok açtı lakin yasaktı yemek meselesi narkozdan dolayı bana.
Karnımda kuşlar ötüyor dediğim de  gülümsettiğim doktorum birkaç saat daha sabretmem gerektiğini söyledi, bir tas çorbaya biraz daha özlem duymalıymışım hatta kıymet işte böyle biliniyor bayan derken gözlerini kısıp beni teselli eden sözlerin ardından kolumdan alacağı test kanlarına odaklandı. 
-farketmiyor dedim içimden hangi din,  dil yada ülke, içindeki insan ise hayatı bir şekilde şükrederek öğreniyorsun birilerinden yeter ki o insanın içindeki vicdan ve hücreler canavarlaşmamış olsun. O yüzden annemin şu duâsı çokca aklımda ve her zaman âmin derim hatırladıkça"Allah seni hep iyi insanlarla karşılaştırsın kızım"-
Sizden daha kötü durumda olanları da var bayan diye sözüne devam etti doktorum ve geldi paşa paşa şırıngalarını doldurup "yan odadaki bayan tamamen felç olmuş düşme sonucu en fazla ağrılarını dindirebiliriz dikişler, tedaviler ama yürümesi imkansız, anladınız değil mi beni şimdi" mırıldanmalarını bitirerek baktı ve ekledi "geçecek, her şeyin bir çaresi var amma çabuk amma geç ama sonunda bitecek" ...


Yattığım yatak  sanki beşik gibi sallalanıyordu yahut dönüyordu başım bilmiyorum.  Lakin o an  henüz tam pişmediğimi anlayabiliyordum bu hayatta. "Hamdım, piştim, yandım" ah Hz. Mevlana ne çok kapalı ama doğru konuşmuşsun sen...
Şükür dedim buna da şükür pencereden görebildiğimce gökyüzünü ve kuşları dinleyerek en azından manzara harika en azından nefes alıyorum ve bir süre sonra bitecek bu esaret biliyorum. 
Ameliyat kısmına hiç girmek istemiyorum aslında. O müthiş acı narkoz sonrası duyulan ve "beni duyuyor musunuz bayan" sesleriyle uyandırılmaya çalışmak, küçük kabûs misâli. 


Pişiyordum sancılar, hüzünler, sınavlar ve şaşkınlıklar arasında. Yanmaya daha ne kadar var bilmiyorum. 
Alacağım dersler ve çektiğim çileler dahî sınavlar umarım başarılı olurum...

Bugün günlerden salı. Bugün günlerden biraz daha piştiğim ama yanmam için biraz daha acı ve hüznün şart mı Allahım diye içimden geçirdiğim gün. Biraz daha anlıyorum hayatımızdaki hiçbir şey öylesine değil acılar olgunlaşmayı hüzünler anlayabilmeyi ve bakmaktan çok görmeyi öğretiyor.

Bugün günlerden duâya ve pozitif düşünceye en çok ihtiyacım olduğu gün..Gözlerimden yıldızların eksik olmasını istemediğim gün ki bu yıldızlar artık sağlık ve mutluluktan olması şartıyla elbette. 


Rabbim ben beni bırakırsam sen beni bırakma...Âmin. 



28Ağustos2018/Z. Nâr 
(hayatımdaki birkaç kabûslu gün sonrası
( Gözlerimdeki Yıldızlar. başlıklı yazı Nar-ı Çiçek tarafından 29.08.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.