Gösterişli bir ölüm planlıyorum aklımın iklimlerinde sırdaş bir meleği de baş tacı bellediğim merhamet ve sevginin kutsallığında hangi ara nota isem artık…

 

Sunumunda ömrün, tayyaresinde dolmuş cümlelerimin belki de sürümü henüz piyasaya çıkmamış bir program ve donanım onca ulvi duyguyu yörüngede tutma istemim.

 

 Tembel kanatlarında kayıp neşemin; yorgun siluetinde zavallı hayallerimin belki’lerim büküp belli seviyesine çekmek adına… zaruri olandan kaçıp keyfi bir istem teşhir etmekle yükümlü kıldığım anaç duygularımı ne zaman çaldırdıysam, demek kadar da iç burkan.

 

Merhalesinde mi dünün? Yorgunluğun da mı mazinin? İç güveysinden hallice bir mutluluk mu yoksa ısmarlayıp da adresimize ulaşmayan?

 

Delice bakışlarında yandaki sunumu yine gölgemin bir bir zerrelere ayrıldığı sonra düşüp de yollara iz sürdüğüm belli ki aklımın ana kıtasında hep yarım adalar mevcut: ne deniz yolundan ulaşabildiğim ne de pervane misali etrafında dönenme istemim.

 

Bayat aryalar süklüm püklüm kollarında hoş bir terennümü yüklenip de gecenin pergelini tam da batırırken ortasından dolunay kıvamında bir eksenle yoğrulup aslında yoğun duygularımdan kala kala hayal kırıklığına denk düşen bir minvalde kayıtsızlığımı da sunmak adına evrene.

 

İntikam aldığım ne çok duygu: daha çok hüzün ve yalpalayan aşikar bir sitemle derinlerde aradığım o kazının kırıntılarına bile ulaşamadığım yine debdebeli bir öykünme aslıma dönük olsam da hayali bir manifesto ikram bellediğimi şükür ile tavaf edip sabır mahiyetinde, tek tek çektiğim tespihin sükutuna olan özlemim ile kesişse yolum keşke, dediğim.

 

Göğün yankısında uluyan kuşlar… Saçma tezahürüne hayallerin doluşan iç sesim yeniden doğup yeniden şahlanacak; yeniden başlayıp ansızın sona erecek; yeniden huzura dönük yüzünde yeni bir varlığa dönmekle şereflendirilecek onca teyakkuz ısrarla yenilediğim belleğimde dumura uğrayan bir gölgeyi de boykot edip can pazarında hülyalarımın canandan öte sevginin ikramlarını ilk etapta kendime sunduğum.

 

Asırlık mimarisi ihlal edilmiş kıtalardan dökülen saçmalar.

 

Yıllık bakiyesi hüznün gün dönümüne denk düşen seher vakti.

 

Huzurunda İlahi Aşkın bizler nasıl ki düşmüşüz yola bilip bilmeden.

 

Kayıp giden zamanın en ufak an’ı aslında bir anı mahiyetinde dünü kurgulamaktan dahi aciz iken.

 

Bedeller ödenemeye dönük yüzünde; zaman ise yaftalanan gazabıyla insandan alırken intikamını.

 

Kehanetlerin süreğenliğinde; aşkın umarsızlığında sonra da yoldan çıkmış insan oğlu.

 

Beti benzi atmış bir şiirle tokalaşıp ahkâm kesen imgelerin de gayri meşru ilişkisine bir kılıf geçirmek adına yine insan doğasında patavatsızca çoğalan intikam duygularından vazgeçip huzura dönük yüzünde elemin, bir ritüelmişçesine içten içe kemiren iç sesin göreceli sağanağına bir saçak altı arayıp da elyaf hüznün kerametine akıl sır ermezken…

 

Çok geç olmadan; zanların vakti dolmadan ve hutbelerinde ömrün gayri keyfi bir sunum olmasa da en İlahi duyguyu kaybetmeden rotamızı sabit kılıp demli mizacımızda vuku bulmadan ölüm ile randevumuz ta ki zamanı tensiye ettiğimiz o izafi zaman aralığında bizler yeni doğmuş bir bebek kadar masumiyete sahip olmakla açılan yolda bir sure kadar da saf ve ilahi bir duygunun erişiminde tüm cahil hükümleri yok sayıp erdiğimiz hidayete dokunduğumuz kadar da vakıf iken Hakkın rahmetine.

 

Boyunduruğunda ve ısrarlıca yalpalarken önüme düşen değil arkamdan gelenlere inat kendimle olan geçimsizliğim…

 

Uzun bir tatilin naşını serdikten sonra kuramlara.

 

Gecelerin bayat soluğunda bir külçenin ezilmiş gölgesinde.

 

Zamanın hoyrat sanrılarına ekleme yapıp hala nasıl oluyor da yirmi beşinci saate eremedik zamanın hidayetinde?

 

Fanusun kırıkları batıyor derime ve en derine. Delici bakışlarına tanığım çoğu insanın aslında solları kayıp sağlarında ise akıllı cihazların antenleri takılı.

 

Bazen görüyorum.

 

Bazen görmediklerimi de görüyorum.

 

Hep mi görür insan? Hep mi yanıt vermez?

 

Rüştü ispatlanmış ihanetler var akla zarar ve ihanetler var indinde güvenin ve sevginin ve merhametin melteminden esinlenmemiş aslında cafcaflı söylemlerle kendilerini dünyanın tepesine yerleştirenler var.

 

Hep var.

 

Ama ben yoğum.

 

Vardım, demeye dilim varmıyor: varlığımın rüştünü değil ispatlamak sadece rakamlar karalıyorum her geçiş yaptığımda ya nüfus müdürlüğü ya da başka bir resmi daire.

 

Rakamlar kovalıyor beni rüyalarımda çünkü ben mekânsız ve varlıksız bir canlıyım. Hanemde numaralar var ve indinde yüreğimin kaybettiğim okul arkadaşlarım… adları da var ama en çok sınıf numaraları.

 

Kaçtım ben?

 

Kaçtım da laf mı şimdi? Kaç okul; kaç sıra; kaç sınıf numarası ve büyüyüp eklenen zafiyetlerim belki körelen belki sivrilen belki mimlenen.

 

Kaçtım kaçalı insanlardan.

 

Kaçındığım kadar da varmış hani sevgimi ve yüreğimi sunsam bile gizlice tefrikası tüm duyguların… uzaktan sevdiğim insanlar; uzaktan baktığım belki beni uzaktan lanetleyenler belki lanetin çukuruna elleriyle değil ruhları ile itenler…

 

Kaba saba bir düş’üş de değil hani: zarifçe itildiğim belki tutunmaktan kaçındığım belki aklımı sonunda kaçırdığım aslında tüm kaçırdığım vagonlar lokomotifi dünden kalmış; başı olmayan bir hikâyeden değil nasiplenmek hep sonlanmaya delalet belki eks olan bir rüya belki boşalan bataryan zımba gibi dikildiğim ama zaruri bir yeti mahiyetinde kös kös terk edildiğim.

 

Dolu mahiyetindeyim aslında: dolduğum kadar dolduramadığım çokça kap da var: yakınımda bir uyarı ışığı yanıp sönerken ışıksız yollarda arayışımla geçit vermeyen tali yollarda ne geri gidebiliyorum ne de bir adım ileri.

 

Tehir etmekte üstüme yok ne de olsa bir de tensiye ettiklerim sanki zarfsız bir mektubum aslım değil kopyamla baskı yaptığım bir günlük mecburiyetinde, atıfta bulunduğum tüm menfi yönlerime tekme atıyorum sanki sadık okuyucuyum geçen zamanın ve mazinin kırıntılarına muhalif kim ise ben bir o kadar maziden kopamayan yarımla diğer yarımı işgal ediyorum.

 

Sözcüklerin mahremiyetine dokunuyorum bilemezken en acıyan yarama dokunduğumu yaltaklanan bir söylemle yolum ne zaman kesişse, hüviyetimi gösteriyorum kodaman gölgelere sanki metazori bir fıtratın menfi yönergesiyim zaman hep aleyhimde ben ise hep olumsuzluğun lehinde zaten bir sunumdan öte bir sürüm her günün öncesine atıfta bulunup yeni bir teyit mekanizması ile gösterişli bir ölümü hak ederken.

 

Beylik bir mekanizma aslında insanın doğası; sözcüklere ben ile başlayıp benlik bir söylemle beylik bir nokta koymaya meyilli aslıma ithaf ettiğim de değil hani bilakis aslıma ihanet ettiğim.

 

 

 

( Kaçtım Ben... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.