Öncesine saklandı günce…

Öncesizliğin gücüne yenik düştü:

Azabın satırlarında fışkıran

Hayat tomurcuğuna da sahip

Öykündüğü minvalde;

Dokunsalar ağlayacaktı, demenin de meali adeta

Her yüzsüz şiir:

Bilfiil iştigal şeceresinde

Kâh varlığın kâh gizemin

Ufkuna yanık belki yenik

Bir tat:

Asaletine de düşkün aşkın,

Arşı alaya çıkan umudun

Kayıp titrinde.

 

Hep mi hüzün

Kanat açan

Dehşetengiz öznelerde?

Savruk edimlere bir gönderme

Şahı ömrün;

Şah damarından yakın mı da yoksa ölüm?

Göğün sıfatında boğucu imgeler;

Kayıtsız meşreplerin yüzünde

Pembeden bozma bir kelam

Sırların dününe yanık

Bir dermana dönük

Derdin utkunda

Sayısız meltem.

 

Deli dolu fıtratın serzenişe

Kulan kabartan bir manifesto

Ölümsüz olmasını dilediğin

Hangi mecburiyet ise

Beşerin hayatı tavafı.

 

Görücü bir dize

Göstermelik bir aşk olmasa da

Tepinen ayak sesinde

Devşiren cinnetinde benliğin:

Yarı saydam tabakası gözlerin

Dalsa bile derinlere

Şahit tutulası ruhun

Efkârı çöker şehrin üstüne.

 

Ne azap ne tezat!

Ne yalan ne de mubah!

Soytarı şiirin sazlığında

Ava çıkan şairin elinde

Diri bir heyecan:

Dünü mimleyip

An’ı öldürüp

Yarından uzak hazan olsa keşke,

Diyebilmek bile inkârı Eylül’ün.

 

 

 


( İnkarı Eylülün... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 6.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.