Öfkemi soğutuyorum
Sessizliğin duvar ördüğü kozanın
Hücrelerine yerleşik bir hüzünle…
Ufkun kısık sesinde deli dolu bir
gülüş:
Günü ısmarlayan güneşin eşliğinde
Vakur bir şarkı.
Beyitlerin kazan kaldırdığı şiirler…
Yeknesak dokunuşu ile savrulduğum gök
kubbe:
Damarların kanatlarında çaylak
çığlıklar
Sevi dalının her an’ında
Yeşilin baş kaldırışı mevsime.
Gurbet kuşları soluklanıyor
Aşkın ırmaklarında
Şiirler sonlandırılıyor
Bezgin ve sevgiden ırak yolsuzluğun
yollarında.
Göğün çırpınışı
Mukaddes bir yalnızlık.
Sivrilen nidaları sisli şehrin
Türbesinde yatan dertli şair
Sızan isyanın ayak sesleri
Tanrı katında beynamaz beyanlar
Dalkavuk insanların
Solgun çehrelerinde
Varsıl istikamet.
Köhne gece…
Ben mi ısmarladım da geldin yine
günceme?
Zati halleri kambersiz düğünün
Kör dokusunda hep mi hüsran?
Şehit beyitlerin öfkesine zuhur eden
Bariz bir nisyan kendince
Şekillenen sevginin büyüsü;
Şaibeli dansında mavinin ve serçenin
Bir kelama kan doğrayan
Şehrin büyücüsü.
Afakanlar basarken ırak tuzaklara
Yakalanan bakir ruhların
Tanrısına sahip çıkan
Zemheriler:
Ne Eylül noksan sarı yapraktan
Ne beynamaz şair
Öfkesini burnundan soluyan.
Bir çocuğun güncesi…
Yapraklarında güneş ve sevgi.
Aşkın kazanımında
Kayıtsız belki kayıpsız bir özlem
Ansızın tecelli eden yağmurun
Vakur gözyaşı.
Hür deyişlerin vebali;
Saf kan sevgilerin atar da atar
damarı
İçine dolan sihri ile gölgesinden
Korkmayan şairin azabı.
Deli fıtrat; divane yürek
Zevkin doğasında aldırmazlık
Şair ağlarken gök kubbe bile
patavatsız
Bulutlarına
Yağ emri verdi.
Nerede merhamet?
Nerede vicdan?
Kösteki saati babamın
Bir eskicinin rafında.
Kanadık kanayalı hürriyetin nabzı
atarken
Sevgi diye;
Vatan diye diye
Belki özlemi dünlerin
Afakanlar basan ruhun da tek özlemi
Sevilmek ölesiye.
Çift dikiş tüm aşklarım
Naşımda yatan kalkan duaların
Yaradan nezdinde bekası
Haşmetli hüznün
Gergefi her dolu şişenin
İçindeki sirkesi:
Ne yüzüm sirke satar
Ne öykünürüm safça.
Ne zalime bel bağlarım
Ne de haykırırım
Gel git sevdalara yelken açan
Günübirlik dokunuşlardan medet uman
Varsa yoksa şehvet ve isyan.
Ne aşkın hükmü kaldı mısralarda
Ne de dolu dolu yüreğin
Çarptığı her safsata
Adeta yeknesak bir yok oluş şarkısı:
Pılısını pırtısını toplayan mazlum
Yandığı öykülerde
Kendi yazar kendi söyler şiirini
Sürçü lisan etse de
Bir kazanım aslında her yitik düş
Sevgiden bile maraz doğuyorsa
Neyi sakınmalı gözümüzden?
İfa ettiğim ne ki?
Serildiğim kasnağımda
Öykündüğüm bir varlığın
Yeniden doğuş öyküsü.
Şimdimden bile uzak iken
Ne çıkar dünün örgüsünde takılmışlığım?
Kendimce bir zincir
Ayağıma dolanan
Aşkın ve sevginin türküsü.