Son dönemlerde, özellikle mensubu olduğum kurum üzerinde yaptığım gözlemler neticesinde, kurum içi bütünleşmenin sağlanabilmesi için, personelin bireyselleşmesine müsaade edilmesi gerektiği kanısına vardım. Kastettiğim bireyselleşme, personelin kendilik kazanabilmesi, kendini gerçekleştirebilmesi, gelişen olaylar karşısında; hem kendinin, hem kurumun doğruları doğrultusunda inisiyatif alabilmesi, en doğru ve hızlı kararı verebilmesi açısından önem arz ediyor. Kendi doğrularını rahatça ifade edemeyen, kişiliğinin gereklerini, marjinalliğe kaçmadığı sürece, yerine getiremeyen bireyler hem doğru kararlar almaktan, hem inisiyatif alma yetisinden mahrum kalıyor diye düşünüyorum.

İnsan sürekli iç çatışmalar yaşamaya mahkum bir varlık. Zamana ve mekana bağlı kalmaksızın, farkında olarak veya olmayarak, iç ve dış tetikleyenleyenlerin etkisi ile sürekli kendisi ile çatışıyor. Kişiye göre farklılık göstermekle birlikte, her insan az ya da çok bunu yaşıyor ve bu insan olmanın, akıl sahibi olmanın kaçınılmaz gerçeği.

Hepimiz farklı aile, toplum ve kültür ortamlarında yetişiyoruz. Dolayısı ile her insan farklı kişilik yapısına, farklı yorumlama şekline ve bakış açısına sahip. Aynı ebeveynlerin çocukları arasında bile bu fark kaçınılmaz. Her insanın farklı parmak izine sahip olması gibi bir durum.

Peki bu denli farklılıklar arz eden insanları bir araya getirerek bir bütün oluşturabilmek ne derece mümkün?

Sanırım mesele bütünleşmenin sağlanıp sağlanamayacağından öte ne şekilde sağlanacağı noktasında düğümleniyor. Elbette her şirket, her kurum çalışanları arasında, şeklen ve ruhen bütünlük oluşturmak ister, isteyecektir. Başarıya ulaşılabilmesi için bütünleşmek büyük önem eder zira. 

Gözlemim o ki; yukarıdan aşağı doğru yayılan baskı ve alt kademe yöneticilerin, hatta bütün personelin görüşleri alınmadan konulan; personelin düşünme, sezme, konuşma ve davranma hürriyetini kısıtlayıcı katı kurallar, insanın fıtratı gereği var olan iç çatışmasını artırıyor. İnsan kendi kişiliği ve doğruları ile kurumun kişiliği ve doğruları arasında kalarak çırpınmaya başlıyor. Bu durum kuruma olan aidiyetini de zayıflatıyor. Haddini aşan eleştiriler, dedikodular, isyan eğilimi hep birey kişiliği ile kurum kişiliğinin çatışmasından kaynaklanıyor. Dolayısı ile iş gücünde azalma, depresyon ve anksiyete gibi rahatsızlıklar, neticede sadakatsizlik baş gösteriyor. Kaza, olay ve hata oranı artıyor. 

Kaygı ve korku oranının yükseldiği yerde başarının kişi ve kurumdan uzaklaşması acı bir gerçek. Hayatın doğasında var olan korku ve kaygının kurum bünyesinde belli bir oranın üzerine çıkartılmaması gerektiği kanısındayım. Özellikle yönetici/amir/komutan konumundaki kişilerin başarı ve üretimin artırılması adına çalışanların psikolojilerini dikkate almaları lazım. Bütünleşmenin sağlanması için personelin kaygı ve korkularını hafifletici, bireyselleşmeyi sağlayıcı, düşüncelerin rahatça ifade edilebildiği ortamların oluşturulması önem arz ediyor.

Kurumun kaideleri elbette işleyecek fakat kurum kaidelerinin sağlıklı işleyebilmesi için bireylerin de kaideleri; doğruları, kişilikleri, değerleri olduğu gerçeği unutulmamalı. Kurumlar kendini zamana ve şartlara göre yenilemeli. İnsan merkezli yönetim anlayışı benimsenerek çalışanlara eşya muamelesi yapma anlayışından vazgeçilmeli.
( Bireyselleşmek Bütünleşmek başlıklı yazı Silüet tarafından 13.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.