Uyutulan zanların teamülü… içli bir ses; ses özründe sessizliğe uzanan eliyle bir bir beyitleri yıkıyor.

 

Şehir de sancılı doğan bebeklerin annelerine atıfta bulunuyor sabah ezanında.

 

Haşmetli bir rahmet bereketine haiz göğün sundurmasında tek kanadı noksan bir çığırtkan şahika.

 

Gök reddediyor maviyi ve teyellediği geceyi metazori bir tebessümle karşılıyor yangınların şehri.

 

Civcivli mutluluk; Abaza yalanlar.

 

Yortusu günün… öğüten sisin tesellisi adeta sunumunda hüzün sağanaklarının…

 

Olması gerektiği gibi değilim hiç de olmadım ömür boyu.

 

Zati halleri ne buyurduysa uydum sözüne ve giydim rolümü; kuşandım sözcükleri.

 

Evrildim.

 

Taş, taş üstünde kalmayana kadar söylendim için için. Tanrı’nın muhabbetine vakıf değildim henüz: söylemlerin kural babında algılandığı bir çocuk algısıyla ve yetişkinlerin aldatısı ile…

 

İçlendiğim masallar vardı ama içemediğim.

 

İçme suyuma ne katmışlardı da bu kadar mızmız değildim önceleri?

 

Gaipten gelen ne sesler vardı tanık olduğum ne de yabancılar zaten değil yabancılarla tanıdıklarımızın bile evine gitmem yasaktı; hak ihlali idi hele ki yalnızsam.

 

Kuduran sokak köpeklerine hiç rast gelmedim ta ki gazete okuyana kadar.

 

Gazetenin maktu sayfalarını okumam da yasaktı ne de olsa aklım ermezdi ola ki erdi; haddim miydi soru sormak… ola ki sordum… aforoz edilir miydim sahi? İyi de bunu nereden biliyordum daha doğrusu bildiğim neydi de bilmediğime öykünmekle iştigaldim?

 

Avazımın çıktığı kadar bağırmamam tembihlenmemişti ne de olsa yetişkinler arasında konuşma sırası bana mı gelirdi? Varsa yoksa parmak kaldırıp söz aldığım dersler inek lakabı ile ilk tanışıklığım. İyi de ders çalışmanın ne ilgisi vardı ot yemekle?

 

Soruların erbabı idim ben çocukken.

 

Çocukluğuma atıfta bulunan her hatıra hala yastık ucu kara defterim oysaki sayfaları olmayan bir defter hatta defterin kendisi bile kayıp. Gözlerimi kapatıp daldığımda hayallere Tanrı tutuşturuyor ruhumun askısına bu melun geçmişi.

 

Geçmişimle öğünsem mi de övüldüğümü sanıp sonra da utanıp başımı öne eğsem ansızın.

 

Sızlar mı içiniz eğer ki öykündüğünüz bu küçük kız bir gün kaybolsa?

 

Ben zaten kayıpların mealiyim şehrin sırlarına ortak.

 

Garipsenen ne ki?

 

Bilfiil aşka düşmüşlüğüm mü? Peki, aşkın tasviri ne?

 

Dokunaklı şarkılarda aşklar mutlu mu yaşanıyor da şarkıyı söyleyenler hep mutlu ve onları dinleyenlerin ruhu neden nemli?

 

Nedamet yüklüyüm.

 

Yükümlü olsam da eğilip bükülmeden yaşamak adına tüm çabam.

 

Sol rafında mutfağın kara bir leke var. Aslında içinde sayısız bakliyatın da anı’sı saklı demek ki yemeklerin de bir ruhu ve mazisi var sanırım dünyanın en berbat aşçısı olma unvanını bana veren kıdemli çoktan rahmetli oldu.

 

Şiirlerimin de karnı acıkıyor üstelik ne zaman gözümden uyku aksa ve ben uykumu kaşık kaşık içiriyorum kelimelere elemin de biri bin para hani akla karayı seçen hüviyetim de değil mevzu bahis sadece renklerin koğuşunda ben iz peşindeyim en ihtişamlı renk olmak adına içimdeki muhtevayı satırlara hangi aralıkla serpme konusundaki tutarlılığımı bir gün kaybeder miyim, diye

 

Zabıt tutan gölge adamlar pek bir somurtuk. Yüreğin ilahı adeta gecenin örtüsü ve akça pakça ellerinde masumiyetin, bir hırkayı örtüyorum omzuna kehanetlerin en azından sırların ifşasında bir tanık olmalı belki kendi vasiyetimi yazacağım günü iple çekerken.

 

Hangi sancı vuracak ki bedenimi?

 

Belki haşmetli bir yürek ağrısı ki ezelden çırpınan yüreğim üstelik çatı katında pompalan kanın da nidaları karışmışken beynimdeki orkestraya. İlla ki müzik olmalı cenazemde kaygılarımı uyuttuğum dünyanın bir adım sonrası ve mahşerde Mehter marşı ile karşılanmalıyım. Sözcüklerim sığar mı ki kabrime ya da günahlarım daha mı uzun yazdıklarımdan?

 

Künyemde kayıp bir işaret var aslında fazlalık babında ne de olsa üç harfli bir gölgeyim benim sadece gül’mem iken mevzu bahis ve kim ise beni Gül diye çağıran sanıyorum ki ani bir refleksle tüm acılarımın ağzını bağlayıp belli belirsiz gülümseyeceğim.

 

Aklımdan zorum olduğundan belki de hayatın benim ile ne zoru olduğuna dair geliştirdiğim hipotezler.

 

Yolculuk babında saltanatımı yaşıyorum. Koğuşlarında mermer lahitler var aklımca gezindiğim ömürlük hücrem diğer hücrelere açılırken belki de bir zamanlar düşlediğim gibi: bir tünel kazmalı ve sızmalıyım hayata tam da gece öğütürken insanlarını ben insanlıktan çıkmış hüsranlara kılıf geçirip aslında kıytırık bir görüntüyü sahiplenip marjinal olmaya aday bir vukuat öncesi.

 

 

 


( Kayıp Defterim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 14.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.