Sırıtkan bir düş diliyorum Tanrı’dan:
öncemi unutmama vesile olacak, yarınlara da dokunmadan.
Gün özürlü kalemin dokusunda hazin
duygular raks etmekte bir o kadar ölümü irdeleyen aslında naşını kaybettiğim
çokça özür.
Kendime odaklı yaşamaksa suçum, affet
Tanrım.
Zamanla büyürüm sandım oysa büyüyen
sadece dertlerimdi belki kiminin dertlenmesine değil de neşesine sebebiyet
verdiğim.
Bohçamda sayısız ziynet var adını
bilmediğim insanlardan yadigâr. Mesela bir sözcük; mesela bir yergi; mesela bir
hikâye aslı astarı olmayan.
Çocuk mizacında dünlerimin, çatal
dilli kim ise içimi deşen ve lime lime edip içimi dışıma çıkaran. Uzun boylu
nidalar saklı olsa da içimdeki dehlizde ben sudan çıkmış balık misali
öykünüyorum.
Tutarsız hükümlerde Kerbela misali…
Aşksız söylemlerde şaşkın ördek
haysiyeti.
Bazen kurak çöllerde dahi
ahmakıslatanla haşır neşir ve ne zamanki kurulayayım gözlerimi basireti
bağlanmış şemsiyemle içimdeki nemi kazıyamıyorum.
Resmiyetim de babadan miras ama
ılıman iklimlere serptiğim sevgim ve zamansız neşem ile boğazımda kalıyor
sebeplendiğim ne ise ama anlam de veremediğim.
Müşkül varlığımın miskin sitayişleri
aslında kendime dokunduğum kadar da kendimle varmayı dilediğim barış rüzgârları.
Uyumsuz tabir edilebilen belki bonkör
kimine göre nankör.
Uyuttuğum ne ise kimliğimi geride
unuttuğum aslında bir idea babında bir karartı belki kozamdaki hasret rüzgârları
yine kendine ve huzura özlem duyan.
Şimdi küflü bir rahmet dileyebilirim
evrenden aslıma yakışır özgün kimliğimde, detone bir nota olmam da kaçınılmaz
iken.
Harplerin harfleri tahliye ettiği
aslında duyguları montajladığım belki sessiz harflerin düş kırıklığı bunca sese
sebebiyet veren o aklı beş karış havada sesli harfler. Hep mi ses eder insan? Hep
mi tozu dumana katar sessizlik ile örülü coğrafyasında bir sesin nidasına yenik
düşüp kelamı ıslatırken Hakkın rahmetiyle.
Dostane bir ilişkim var kelimelerle
aslında bu güne kadar hiç öykünmediğim bir yazma macerası hatta ötesi sanırım
hayatımın kıblesinde tüm dertlerime ortak olan bir kazanım ve elbette yine
Hakkın rahmeti.
Ördüğüm kalın şalım ve sayısız kareli
battaniye ve yerlere kat kat serdiğim nice kilim. İşte yazmaya başlamadan evvel
en zevk aldığım o hanım hanımcık meşguliyetim üstelik arka duvarda çerçevesi
olmayan üç beş diploma ve rahmetli babamın resmi bana karşıdan mütemadiyen göz
kırpıp sitayişte bulunurken ve bunu paylaştığım kim ise: kolay gelsin sana, ne
güzel bir meşgale bulmuşsun.
Mehter marşıyla başlayan yolculuğum
ve asla duymadığım o aferin ibaresi en çok da sevdiklerimden beklediğim ne de
olsa vazifelerime sadık ve gönüllüydüm her ne ise elimi attığım ve genelde
arkası gelmeyen.
Basit bir meram.
Basitlikten gaye ne, peki?
Ya da bana yakışan en çok ne miydi?
Hayat bir şekilde öteliyor sizi
aslında sizsiniz dümenin başına geçen görünen oysaki kader biçimlendiriyor ne
ise muhafız alayı seyri ile kader kelebeklerinin ve demlendiğiniz sayısız yürek
coğrafyası.
Her şeyin bir vakti zamanı var ve en
çok da hayatımı çarçur ettiğim vişneçürüğü hayallerim ve ne çok idea.
Hayatın taslağında ben neydim acaba
ilk başlarda?
Bir yumurtadan çıkmadım madem zaten
kuş filan olduğumu da iddia etmiyorum hele ki onlar bile özgürlüklerine nail
olurken belli bir süre sonra.
Erbabı oldu mu insan düşlerin…
Vasfı ne diye düşündüğünde en çok da
insanlar isimsizliği yakıştırıp sayısız sıfatla da arz-ı endam ediyorsa öz
güvenin çöküşü.
Kadının adı sahi yok mu, deme hakkımı
kullanıp Duygu Asena’yı da rahmetle anıyorum.
Kaç yaşında olursa olsun insan, onu
biçimlendiren önce ailesi akabinde toplum kuralları ve insan yine kaç yaşına
gelse de hala küçük bir kız çocuğu resmi ile kolaylıkla eşleşebiliyor hatta ve
hatta sizden çok küçük olan kardeşiniz bile onu büyüteç altında incelemiyor.
Babadan miras genler.
Babadan miras nice kabullenmişlik.
Babadan miras ne çok acı…
Resmin her yeri yırtık ve ben neyi
düzeltebilirim ki bu saatten sonra hele ki üzülmemesi gereken insanlar varsa
çevremde en çok da yüreğimi dağlayan sıkıntıları ile benden destek almak adına
benden yana umutlular ise…
Ya, ben kendimden yana umutlu muyum?
Bir bildirge sunabilirim önce Sayın
Cumhurbaşkanına ardına meclise bile beyan edebilirim hani bir KHK hazırlanması
yolunda.
Öncelikle de benimki tabii hele ki en
acımasız öğretmen ve eleştirmen yine ben isem herkesten evvel beni yargılayan.
Çatık kaşlı bir geceden yazıyorum bu
satırları ve gerilmiş duygularımla rehavete dönüşen bir ruh haline gebeyim ve
pencerenin önünde sokağın başında beni bekleyen bir misafirim var ki onu yeni
keşfettim.
Acele ile yazımı yazıp onu
besleyeceğim ve içim kıpır kıpır.
Adı Pembe Hanım, misafirimin ve geçen
gün köpeklerinden elinden zor kurtuldu.
Haşmetli bir hüzün dağının tepesinden
inişe geçtiğimin de resmi hani içimde resmigeçit yapan aklı evvel duygu ve
düşüncelerim.
Bölündükçe çoğalan amip gibiyim
sanırım en ilgimi çeken hayvandı ezberci müfredatta cümlesi cümlesine
hatmettiğim tüm derslerimde öğretmenime de aşk ile bağlı olduğum. Hey gidi hey
siyah saçlı güzel kadın. Rahmet istedi belli ki. Ne zamanki sınıfa kızsa
kürsüye çıkar hepimize bağırırdı. Sanırım yüksek sese o günden alışkınım. Eh,
babamın da hakkını yiyemem.
Tadı damağımda kalan hüzün.
Aşkı rahmetle gömdüğüm dünüm.
Bir de yarınlarıma rest çeksem de an’ımda
donup kalsam.
Şişlerimi ve tüm yünlerimi çöpe atalı
bayağı zaman geçti.
Allah bana akıl fikir versin.
Şimdi içimi örüyorum iki elimde kalem
bir düz örgü bir haraşo yaptığım sanırım dillendiğim kadar da dinlendiriyorum
yorgun ruhumu…
Bu arada Pembe Hanım, süt beyazı
dünya tatlısı bir kedi ki yolumuz da kesişeli bayağı oldu ama ben onu geç fark
ettim. Geç düştüğüm bir aşk, anlayacağınız ve görünen o ki; uzun soluklu bir
aşk bizimkisi.
Sevgilerimle.